Karayılan: Öcalan'a saldırı olursa Ölümsüzler Taburu devreye girer, ABD tipi başkanlığa evet diyoruz

PKK liderlerinden Murat Karayılan yaptığı açıklamalarda Abdullah Öcalan'ın durumu, başkanlık gündemi ve Kürtlerin ulusal birliği ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Karayılan: Öcalan'a saldırı olursa Ölümsüzler Taburu devreye girer, ABD tipi başkanlığa evet diyoruz

PKK liderlerinden ve KCK Yürütme Konseyi üyesi Murat Karayılan, verdiği bir röportajda çeşitli konulara değinirken, Abdullah Öcalan’a yönelebilecek saldırılar konusunda açıklamada bulundu. Karayılan açıklamalarında, ABD’deki başkanlık sisteminin ‘demokratik’ olduğunu söylerken, Türkiye’de de böylesi bir yönelim olsa “evet” diyeceklerini ifade etti.

Karayılan, “Önder Apo’ya yönelmek, tüm Türkiye’yi felakete sürüklemektir” diyerek, böyle bir durumda Ölümsüzler Taburu’nun harekete geçirileceğine dikkat çekti.

Böyle bir şeyin konuşulmasını hazmedemeyiz

ANF‘ye konuşan Karayılan, “Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleşen Kürt Konferansı’nda bir konuşma yapan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, AKP ve MHP’nin ortaklaşa bir biçimde Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın imhasını hedefleyen bir proje üzerine çalıştığını belirtti. Bu konuyla ilgili ellerinde bilgi olduğunu duyurdu. Bu imha projesiyle ilgili ne dersiniz?” sorusunu şöyle yanıtlıyor:

“Evet. Çok önemli bir konu. Bu konuda hareketimize ulaşmış bazı bilgiler vardır. AKP ile MHP’nin, hatta Kürt kökenli bazı ihanetçilerin Öner Apo’nun imha edilmesi üzerine tartıştıkları ve Önderlik imha edildikten sonra Kürt halkının tepkisinin ne olacağı yönünde araştırma yaptıkları hakkında bilgi almış bulunuyoruz. Zübeyir Aydar arkadaşın AP Toplantısı’nda yaptığı açıklama bu bilgiye dayanıyor. Bunu ciddiye almak gerekiyor ve bu nedenle hareketimizin yönetimi uyarıcı ve çeşitli çevreleri göreve çağıran önemli bir açıklama yaptı.

Şüphesiz böylesi bir konunun tartışılması bile başlı başına bir mücadele gerekçesi oluyor. Gerek halk olarak, gerekse de hareket olarak böylesi bir şeyin konuşulmasını bile hazmedemeyiz. Bunun için tüm gücümüzle buna karşı mücadele edeceğiz.

Ancak özel olarak belirtebileceğim bir şey; böyle bir yönelim söz konusu olursa toplumumuzda kopuş ruhu temelinde yılları alacak büyük bir kalkışın gelişmesi yanında, böylesi durumlar için örgütlenmiş olan Ölümsüzler Taburu da devreye girecektir. Ölümsüzler Taburu, bir nevi uyuyan hücreler durumunda, sürekli bir biçimde devrede olan fedai güçlerdir. Aslında ‘fedailerin de fedaisi’ diyebileceğimiz, daha üst düzeyde yoğunlaşması olan güçlerdir. Bu taburun konsepti, “Önder Apo’ya yönelim kararına dahil olmuş olan tüm liderleri ve siyasetçileri yok etmek, ortadan kaldırmaktır.” Hiç kimse, ‘yapamazlar’ demesin. Meydanda konuşan ya da konvoyda yol giden bir lidere 4 fedai aynı anda saldırırsa, sonuç almaz mı.

Tabii ki biz işi bu noktaya getirmek durumunda değiliz. Biz bunları aslında ne konuşmak, ne de düşünmek istiyoruz. Ama yedekte böyle bir durumun, bir emniyet supabının olduğunu da herkese hatırlatmak durumundayız. Bu bir tehdit değil, bir gerçeğin ifade edilmesidir. Böyle fedailer vardır.”

“Demokratik tip başkanlığa” evet deriz

Murat Karayılan röportajın devamında Başkanlık ve yeni anayasa gündemine de değiniyor, tek adam yönetimine çıkacak olan başkanlığa karşı çıktıklarını ancak demokratik tip bir başkanlık olsa “evet” diyeceklerini ve bu sistemin en başat örneğinin ABD’de olduğunu ifade ediyor. Röportajın ilgili bölümleri şu şekilde:

Bu gelişmelerin yanı sıra 10 Aralık günü AKP, MHP’nin de onaylamış olduğu başkanlık sistemini geliştirecek olan anayasa tasarısını da açıklamış oldu. Siz bu tasarı için ne dersiniz?

Günümüz kapitalist dünyasında çeşitli rejim biçimleri vardır. Bunların içlerinden biri de başkanlık sistemidir. Ama bugün dünyada var olan başkanlık sistemleri iki türlü icra olunmaktadır: Demokratik muhtevada olanlar, baskıcı ve diktatör muhtevada olanlar. Demokratik mahiyeti olan biçimin en başat ülkesi ABD’dir. Diğer önemli bir husus ise, çağımızda, yetkilerin tek merkezde olduğu ulus devlet sistemleri giderek aşılmaktadır. Yetkilerin bir merkezde toplanması değil, alta doğru yayılması süreci gelişmektedir. Yani yerellik daha fazla öne çıkmaktadır. Yerel sistemler ve yetkilerin paylaşımı demokratik muhtevanın gelişmesi açısından en önemli faktör durumundadır. Bu temelde başkanlık sisteminde olup da demokrasisinden bahsedilecek ülkelerde öncelikle federasyon veya eyaletler vardır. Ayrıca sağlam bir biçimde kuvvetler ayrılığı temelinde bir sistemleşmeye ihtiyaç vardır. Yani yürütme, yasama ve yargının birbirinden bağımsız olması ilkesi demokratik olmanın ana ilkelerinden birisidir. Bu tür ülkelerde yetkiler tek kişide merkezileşmemekte; tek kişi işleyen sisteme öncülük etmektedir. Bu tür ülkelerde yetkilerin belirli bir kısmı eyaletlere verilmektedir. Eyaletlerin meclisleri, başbakanları ya da oldukça yetkilerle donanmış valileri vardır. Her eyaletin bağımsız yargısı vardır. Başkan bunlara hükmedemez. Yani adil, dengeli bir yetki paylaşımı çerçevesinde başkanlık sistemi uygulandığında belli düzeyde demokratik muhtevası söz konusu olabiliyor. Bayağı toparlayıcı bir rol oynayabildiği de görülebiliyor. Böyle bir başkanlık sistemine karşı çıkmanın anlamı yoktur.

Fakat bir de bu başkanlık sisteminin Latin Amerika, Afrika vb. bir kısım ülkelerde uygulanan biçimi vardır. Bu sistemlerde ise yetkilerin hepsi başkanda merkezileşmekte ve her ne kadar sözde yasama, yargı gibi kurumlar olsa da, her şey tek kişinin dudakları arasından çıkan sözlere göre şekilleniyor. Burada demokrasi ve özgürlüklerin kırıntısı bile yoktur. Bunun en çarpıcı örneği, Hüsnü Mübarek’in Mısır’da yürüttüğü sistemdir. Aslında Erdoğan’ın geliştirmek istediği model biraz da Mısır örneğine yakın bir modeldir.

Şimdi MHP sözüm ona Kürt hassasiyetinden ve düşmanlığından ötürü eyalet veya federasyonun olmadığı bir başkanlık sistemine ‘evet’ diyor ama esasında hayallerindeki tam bir faşist diktatöryal sisteme ‘evet’ demiş oluyorlar. Bakın, şimdi AKP, MHP’den de aldığı destekle başkanlık sistemine dönük paketini hazırladı. Bu pakete göre başkan olacak kişiye bir hayli yetkiler verilerek tek adam sistemini resmen geçerli hale getirmek istiyorlar. Deniliyor ki bunun yanında “yasama çalışmalarını yürütecek bir de meclis olacak. Bu mecliste haliyle siyasi partiler yer alacak. Başkana tanınmayan yetkiler bu meclisin denetiminde olacak.” Ama bu başkanın partisi iktidar olmuşsa (ki bu partinin genel başkanı da kendisi olacağı için) diğer kalan yetkiler de o partinin denetiminde, yani tek bir kişide yine merkezileşecek. Böylece yasama, yürütme ve yargının tek kişide merkezileştiği bir sistem gelişmiş olacak.

Uluslararası güçler de ürküyor

Uluslararası güçler de Erdoğan’ın öncülüğünde gelişecek olan böylesi bir diktatörlük sisteminden ürkmektedir. Bunun yarın ne yapacağı zaten belli değildir. Şimdiden her şeye müdahale ediyor. Türkiye’yi götürdü, Suriye’deki çatışmaların tam ortasına koydu. Türkiye halklarının bundan ne çıkarı olabilir ki! Tabii ki hiçbir çıkarı yoktur. Bu, Erdoğan’ın Kürt düşmanlığı histerisiyle gerçekleştirmiş olduğu bir yönelimdir. Tek kişi iktidarının en çarpıcı yapabileceği hatalardan birisi bunun gibi bir şeydir.

Kısaca Türkiye’nin gündeminde olan mevcut başkanlık sistemini daha etraflı tartışmak mümkündür. Mevcut iktidar anlayışı tek kişi diktatörlüğüne göre Türkiye’yi yeniden yapılandırmak isteyen bir anlayıştır. Uygulamaları tamamen çağdışı, faşist uygulamalar biçiminde gelişmektedir. Bunu Kürt karşıtlığına dayandırarak yapmak istemeleri ise, çok vahim bir durumdur. Şu bir kez daha açığa çıkmış bulunmaktadır: Türkiye Kürt sorununu çözmeden asla ve asla demokratik bir ülke olamaz. Türkiye’nin demokratik ve özgür bir ülke olabilmesinin tek yolu Kürt sorunun çözümüdür.

Kürtlerin bir stratejisi olmalı. Kimse, ‘biz ulusal birlik oluşturmadan da bazı parçalarda bazı sonuçlara gidebiliriz’ dememeli

Karayılan Kürtlerin ulusal birlik tartışmaları ile ilgili de çeşitli değerlendirmelerde bulundu.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’nın geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu bir açıklama üzerine Kürdistanî kurum, kuruluş ve önde gelen şahsiyetleri arasında bir ulusal birlik tartışması başlamış durumda. Çok geniş bir yelpazeden olumlu tepkiler geliyor. Ancak henüz bu konuda fikrini belirtmemiş olan çevreler de var. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben hareketimizin yönetimi, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’nın yaptığı ulusal birlik çağrısına bütün boyutlarıyla yürekten katılıyorum. Ortadoğu’da gelişen savaşın ardından bölgede kuşkusuz yeniden bir şekillenme yaşanacaktır. Hiçbir yer eskisi gibi kalmaz. Kürtler de önemli olanak ve imkanları elde etmiş bulunuyorlar. Kürt halkının bu olanak ve imkanları diğer komşu halklar gibi bu topraklarda özgürce yaşayabilme zeminine dönüştürmesi için mutlaka bir ulusal birlik tutumuna ihtiyaç vardır. Artık bu parçalılığa son vermek gerekiyor. Kimse, “biz ulusal birlik oluşturmadan da bazı parçalarda bazı sonuçlara gidebiliriz” dememeli.

Dolmabahçe Mutabakatı gayet mütevazi bir mutabakattı

Murat Karayılan Irak’ta Kürt Devleti’nin şekillenmesi ile ilgili de şöyle değerlendirmelerde bulundu.

Bazı uluslararası çevreler ve yine Kürt siyasetçiler, Güney Kürdistan’ın bağımsız bir devlet ilan etmek için bir olanak yakaladığını ama Türkiye’yle aralarının iyi olmaması ve ulusal birlik kurulması halinde bunun önüne set çekilmiş olacağını iddia ediyorlar. Bu düşünceye ne dersiniz?

Bu çok yanlış bir değerlendirmedir. Kürtler ancak ulusal birliklerini kurarlarsa, en azından birbirleriyle dayanışma içinde olurlarsa güç haline gelebilirler. Yoksa parçalı konumlarıyla tek başına bir parçanın sonuç alması mümkün değildir. Yani, “biz Türkiye’ye iyi görünürsek, Türkiye’yle iyi geçinirsek, politikalarımız Türkiye’yle örtüşürse, Türkiye Kürtlerin bağımsız devlet ilan etmesine ses çıkarmaz” varsayımı ve bunun beklentisi içine girmek çok yanlıştır. Türk devleti Kürt halkının başındaki saç telinin bile bağımsız olmasını istemiyor. Nasıl bağımsız Kürt devletine evet der! Eğer böyle bir niyeti olsaydı, bu kadar risk alıp Rojava’ya saldırmazdı. Eğer böyle bir niyeti olsaydı kendi içindeki Kürtlerle diyalog içinde sorunu çözmeye yönelirdi. Kaldı ki Önder Apo bu konuda her türlü mütevazılığı sergiledi. Dolmabahçe Mutabakatı, Kürtler açısından gayet mütevazı bir muhtevadaydı. Önderliğimiz bunu kabul etmesine rağmen TC Devleti reddetti. Yani kimse kendisini aldatmamalı. Böyle Türk devletinin onayıyla bırakalım bağımsız bir Kürt devletini, bağımsız bir Kürt derneği bile kurulamaz. Bunun için hayalci şeylerden vazgeçmek ve gerçekçi olmak gereklidir. Bu temelde uygun, olabilirlik çerçevesinde Kürtlerin bir biçimde kendi sorunlarını çözüp ortak bir strateji etrafında mücadelelerini yükseltmeleri halinde başarı kazanacakları kesindir. Bunun için ben de tüm yurtsever-demokratik kurum ve kuruluşların ulusal-demokratik birlik için çaba göstermeleri gerektiğini belirtiyor ve bu konuda çağrı yapıyorum.