Bu karanlık tablodan umut çıkar mı?

İlerici Kadınlar Derneği'nin, “Gericiliğe karşı kadınlar mücadaleye” çağrısını değerlendirdi.

 

Toplumun dinsel mekanizmalara referansla şekillendirilmeye çalışıldığı, iktidar aygıtlarının da bu amaç doğrultusunda devreye sokulduğu bir dönemde bu cendereye isyan etmemek mümkün değil.

Çokca yazıldı, tekrar etmekte sakınca yok. Tacizler, tecavüzler, fetvalar, haremi okul olarak gören Erdoğan’ların hayalindeki Türkiye’de oldukça normal olaylar! Gerçekten öyle olmalı ki sembole dönüşen Ensar vakfı, canhıraş savunuluyor Erdoğan ve büyük ailesi tarafından. Çünkü dedikleri çok doğru. Ne diyorlardı: Hepimiz Ensarız…

Toplumun büyük bir bölümü için normal olmayan, korku ve endişe ile karşılanan gelişmeler; yine toplumun başka bir büyük bölümü tarafından normal görülmese bile; istisna, teferruat, içinden geçtiğimiz koşullarda büyütülmemesi gereken olgular olarak ve “Allah, devlet büyüklerimize zeval vermesin” dualarıyla geçiştiriliyor.

Yukarıda bahsettiğimiz tevekkülcü kesimler, bu dünyanın iş, okul vs gibi kapılarından geçebilmek için kula kulluk etmekte beis görmüyorlar. Dinin de imanın da paraya dönüştüğü koşullarda, başka bir dönemde namus konusunda mangalda kül bırakmayacak olanların bugün üç maymunu oynamasının maddi koşulları da böylece yaratılıyor.

Toplumun bu koşullardan rahatsız kesimlerinde tablonun daha karmaşık olduğunu bilmek gerekiyor. Rahatsızlık değişik biçimlerde uç veriyor. Bir tarafta büyük bir öfke biriktirenler var. Bu öfkeyi bilinçli bir tepkiden çok sessiz isyan olarak görebiliriz. Bir tarafta ise umutsuzluk belli belirsiz kendini hissettiriyor. Bu eğilimlerin çoğu zaman iç içe geçtiğini de görmek mümkün. Bu karmaşık tabloda, örneğin Özgecan’ın katilinin cezaevinde öldürülmesini adaletin öyle veya böyle tecellisi olarak görme eğiliminden tutun da, “sallandıracaksın üç beş tanesini” hezeyanlarına, idam veya hadım cezasının şart olduğundan tutun da “bu ülke çürüdü gitti, artık iflah olmaz” diyenlere, hiçbirşey yapamıyoruz bari şiddete karşı şiddeti deneyelim önermelerine kadar değişik yaklaşımlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bütün bunların altında yatan ise çoğu zaman bu ülkenin ilerici birikimini hafife alınması, hatta kimi örneklerde yok sayılmasıdır.

Oysa ki ilericilik bu topraklardan öyle kolay sökülüp atılamayacak köklere sahip. Bu birikimi yeniden yeşertecek bir şekilde yeniden kolları sıvamak gerekiyor. Ve tabi ki ısrar… Laiklik bu ülkede ilericiliğin bayrağında her daim yazması gereken bir ilkeyse eğer, dönemsel taktikler, reel politikalar vs denilenerek istediğimizde sümen altına iteceğimiz, başka bir zaman ise öne çıkaracağımız bir “kart” olmaktan ibaret olamaz. Bu nedenle gericiliğe karşı mücadele tavizsiz ve ısrarlı bir şekilde yürütülmelidir. Bugün o sökülüp atılamayacak ilerici köklerin umutla yeşertilmeye, boy vermeye ihtiyacı var.

İlerici Kadınlar Derneği’nin “Artık yeter” diyerek, “Gericiliğe karşı kadınlar mücadaleye” diyerek açtığı bayrak çok önemlidir. Şiddetin, tacizin, tecavüzün, çocuk istismarının, kadının ikinci sınıf olarak görülmesinin ve uzayıp giden eşitsizlikler listelerinin ortak paydası bugün gerici saldırılardır.

“Artık yeter” demekle yetinmeyen, “gericiliği yeneceğiz” diyen bütün kadınlara İKD’nin çağrısı oldukça net, bir kere de buradan ifade etmiş olalım. Gelin, gericiliğe birlikte meydan okuyalım!