IŞİD'in infaz videoları: Neden çekiliyor, ne amaçlıyor?

Alev Doğan IŞİD'in infaz videolarının neye hizmet ettiği ile ilgili bir yazı kaleme aldı.

IŞİD'in infaz videoları: Neden çekiliyor, ne amaçlıyor?

Alev Doğan

Memleketimizde her gün farklı bir uzmanlık alanı ortaya çıkıyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunabilecek sayısız konuya şimdi de “video, kurgu, montaj” uzmanlığı eklendi. IŞİD’in geçtiğimiz Perşembe servis ettiği ve iki Türk askerinin yakılarak infaz edildiği videonun ‘gerçekliğine’ ilişkin neredeyse herkes fikrini söyledi. Kimisi bu videonun canlandırma olduğunu, kimisi gerçek olsa bile yakılan kişilerin asker olmadığını belirtti. Hükümetten, TSK’dan ve medyadan ise çıt çıkmadı. Aksine internet yavaşlatıldı, konu ile ilgili yayın yasağı getirildi, haber içerikleri erişime engellendi. Konu, kuru bir ‘araştırıyoruz’ ile geçiştirildi. Toplumun bir kesimi için konu kapansa da, hiç azımsanamayacak bir toplam için hayat eskisi gibi devam etmiyor artık. Emperyalizmin Suriye’yi parçalamak için çakmağı çakmasının ardından, yanan ateşe bidon bidon benzin dökenin, çocuklarımızı oradaki yangının içine atanların, cihatçı çeteleri besleyenlerin Türkiye’deki iktidar olduğunu bilenler için yani…

IŞİD’in artık “şiddet pornografisi” kategorisi içerisinde değerlendirilebilecek bu videoları neden bir propaganda aracı olarak kullandığına ilişkin net bir fikre sahip olmak gerek.

IŞİD’in infaz görüntülerini içeren sayısız propaganda videolarının ortak özelliği, reklam filmlerini ya da aksiyon filmlerini andıran yapısıdır. Son ekipmanlarla, gerektiği zaman Jimmy Jib’le, Drone’la çekilen bu videolarda göze çarpan ilk şey görüntü kalitesidir. Çekimler defalarca tekrarlanır. Öyle ki infazın gerçekleşmesi istenilen ‘kalite’ sağlanıncaya kadar ertelenir. Videolar tek çekimden oluşmaz. IŞİD, insanları barbarca katlettikten sonra, konunun ‘uzmanları’ oturur kurgu masasının başına ve bu görüntüleri işleyerek servis ederler.

Öyleyse IŞİD üyeleri bu teknik bilgi ve ekipmanı nereden elde etmişlerdir?

Sorunun cevabını doğrudan verelim: CIA’nın desteği ile. CIA, IŞİD militanlarını bu konuda eğitmiş ve Hollywood stüdyolarını aratmayacak ekipmanlar ile donatmıştır.

IŞİD tarafından esir alınan tutsaklar, şerri mahkemelerce yargılanıp, haklarında hüküm verilir. İnfazın olacağı tarihe kadar da türlü işkenceden geçirilirler. İnfazın provası defalarca yapılarak, tutsağın kafasında infazın ne zaman gerçekleştirileceğine dair bir kafa karışıklığı yaratılır. IŞİD militanlarından bazıları tutsaklara iyi davranır ve IŞİD’e katılırsa infazın gerçekleşmeyeceği ‘bilgisini’ fısıldar. İnfazın gerçekten gerçekleşeceği zaman, tutsak kameranın karşısına bunun bilincinden muaf bir biçimde çıkar. Dakikalar sonra vahşice katledileceğini bilmez bile. Bu yüzdendir bu infaz videolarında tutsakların soğukkanlı tavırları. İzleyenlerin geldiği nokta ise infazın bu kadar vahşi değil de “daha normal ya da insani” bir şekilde yapılmış olmasını dilemekten başka bir şey değildir. O açıdan bu görüntülerin hepsi gerçektir.

Ürdün’lü pilotun infaz edildiği ya da Kıpti tarım işçilerinin Akdeniz kıyısında boğazlarının kesildiği videolar hep aynı benzerliklere sahiptir.

Çünkü IŞİD için bu videolar hem bir güç gösterisi hem de beslendikleri gerici doktrinlerin yansımasıdır. Şayet IŞİD’e katılırsa uygarlığın yasakladığı her şeyi yapabilme özgürlüğüne sahiptir bir ‘mümin’. Kafa kesebilir, işkence edebilir, insanları diri diri yakabilir, kadınlara tecavüz edebilir, köle edinebilir. IŞİD’in Türkiye sorumlusu Ebu Hanzala kod adlı Halis Bayancuk, insan yakmanın caiz olduğunu deklere ederek, Türkiye’deki ‘müminleri’ Allah’ın hükmünü yerine getirmeleri için göreve çağırmıştır.

Emperyalizm tarafından büyütülen, beslenen, silahlandırılan bu örgütler bulundukları her coğrafyada insanlara cehennem hayatı yaşatmakta ve ortaçağ karanlığına rahmet okutacak bir şiddeti reva görmektedir.

Bugün ölmek için yanlış yerde, yanlış zamanda olmanın yeter sebep olduğu ülkemizde, bu gerici örgütlenmeler, 12 Eylül darbesi ile kafalarını saklandıkları yerden çıkartmış, AKP eli ile de iyice palazlanmıştır. 90’larda Hizbullah’ın hücre evlerinden çıkartılan cesetler hala hafızamızdadır. Sivas’ta yakılan aydınlarımız aklımızdadır. Turan Dursun’un, Uğur Mumcu’nun, Bahriye Üçok’un katledilmesi İslamcı doktrinin kapitalist-emperyalist sisteme göbekten bağlı olduğunu hatırlatmaya devam etmektedir. Bu gerçeğe işaret eden yazarlar, gazeteciler İslamcı örgütler tarafından vahşice infaz edilmiş, dönemin iktidarları tarafından ‘devletin selameti’ için bu infazların üstü kapatılmıştır.

Türkiye’nin dürüst ve namuslu yurttaşları bu tabloya mahkum değildir. Toplumsal alanın her geçen gün gericileştirilmesi ile yalnızca “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganı atarak mücadele edilemez. Yaşadığımız bu karanlık tabloyu yırtmanın tek yolu, yeni bir cumhuriyetin inşası ile mümkün olabilir, ama mutlaka sosyalist bir cumhuriyetin…