Iraz Yöntem yazdı: Ağaç yaşken eğilir…

Iraz Yöntem, Madımak'ı yazdı...

Iraz Yöntem yazdı: Ağaç yaşken eğilir…

Yaşadıklarımız hepimizin bünyesinde izler bırakır. Toplumsal ve bireysel olarak edindiğimiz kötü tecrübelerin izleri iyilere oranla daha derindirler. Bu olumsuz izler beklenmedik anlarda kendilerini bize hatırlatmakta ustadırlar. Hele bir de bu izleri küçük yaşlarda edindiysek…

Bodrum’da 3 gün içinde 2 yangın atlattık. İlki bulunduğumuz yere çok yakındı. Çok kısa bir süre içinde hemen müdahale edildiği için bir faciayı kıl payı atlattık. Hepimiz o bir “an”da tahmin edemeyeceğimiz kadar çok korktuk ve gerildik. Fakat çocukların yaşadığı tecrübe bambaşkaydı!

Birkaç gün sonra ise Bodrum’da daha önce hiç yaşamadığımız büyüklükte bir yangın faciasını saatlerce yaşadık. Bu sefer bizim bulunduğumuz yerden uzaktaydı; ama adı üstünde yangındı ve çocuklar artık yangının ne demek olduğunu biliyorlardı!

Arkadaşlarımızdan birinin 5 yaşında bir kızı var. İlk yangında zaten çok korkmuştu. İkincisi saatler sürdü ve onun da korkusu giderek katlandı. O kadar ki, oteldeki herkes için bir “bildiri” hazırlamıştı! Hazırladığı kağıtları hepimize dağıttı. Kağıtların üzerinde – kendince – “Buradan gidin!” yazıyordu. “Neden?” diye sorduk hepimiz. Onun cevabı çok basitti: “Çünkü burada yangın var!”

Şimdi bu durumu tersinden düşünelim. Mesela o küçük kız çocuğuna bir kitap hediye ettiğinizi, ya da onu bir çocuk tiyatrosuna götürdüğünüzü hayal edin. Oyunu veya kitabı sevdiğinde aynı deneyimi bir daha yaşamak isteyecektir. İşte bu davranış biçimi bir süre sonra ihtiyaca dönüşecektir ve artık çocukken damarlarına sanat girmiş bir birey yetişiyor demektir.

Yeterince gergin ve karanlık bir ortamda yaşarken, onu güzelleştirmek bizim elimizde. Bugünün çocukları onarılması çok güç yaralar alıyor zaten. O yaralara merhem olmak ve hattâ yaraların sayısını azaltmak bizlerin ellerinde.

Ya hep beraber paramparça ruhlar olarak bize ayrılan süreyi dolduracağız yeryüzünde, ya da ruhlarımızı iyileştirip yaşamanın tadını çıkaracağız. Yarınların aydınlanması için umutsuzluk gibi bir lüksümüz yok! Önce kendimizi iyileştireceğiz, sonra da çocuklarımıza sarılacağız. Kendi dünyalarımız gölgeli olsa bile onların dünyalarını rengârenk boyayacağız.

Şairin dediği gibi bizler de yanacağız tabi; ama bundan sonra çocuklarımızın burnunda yanık kokusu dahi olmasın diye daha çok çaba harcayacağız. Yoksa Madımak’ta yitirdiklerimizin ışığına ihanet etmiş olacağız. Yoksa çocuklarımız “Burada yangın var, gidin; gidelim!” demeye devam edecekler…

Ne yazık ki Madımak’ın ateşi hiçbir zaman sönmeyecek; ama o gerici karanlıktan
çıkan aydınlığı da kimse söndüremeyecek!