"İçlerindeki en şereflisi, ayakkabıdan bile kirlidir"

Kurtuluş Kılçer yazdı: "İçlerindeki en şereflisi, ayakkabıdan bile kirlidir"

Bu başlık, Halep’in doğusunun Suriye Ordusu tarafından kurtarılmasından sonra tahliye edilen yaşlı bir Suriyeli’nin sözü. Cihatçı militanların işgali altında yaşayan -görünüşüne göre büyük bir ihtimalle- Müslüman bir Suriyelinin “muhalif” diye pazarlanan cihatçılar için benzetmesi bu!

Suriye Ordusu’nun kurtardığı binlerce sivile uzatılan mikrofonlarda dile getirilen hakikatlere kulak kabartmalı. Hakikat, emperyalist merkezler tarafından üretilenler gibi değil. Hakikat, kendine İslamcı diyen yandaş kalemlerin yazdıkları gibi hiç değil.

Söz konusu Halep olunca, gerici damarlarına basılırcasına galeyana geliyorlar. Bugünlerde kalemlerinden kin ve yalan akıyor: “Müslümanlar öldürülüyor, kadınlar tecavüze uğruyor, kadınlar öldürülüyor, çocuklar öldürülüyor” diye kalemlerinden “mazlumluk” edebiyatı altında baştan aşağı yalan akıyor. Neredesin ey batı diyerek bugün Halep’te cihatçı katillerin yenilgisinde batıyı suçluyorlar.

Sonra İran’ı suçlamaya geçiyorlar. “Mezhepçi İran”  suçlamasıyla Ortadoğu’da dökülen kandan sorumludur diye kendi mezhepçiliklerini dışa vuruyorlar. İran’ı hedef göstermeyen kendilerinden İslamcı bir yazarı köşelerinde yerden yere vuruyorlar.

Onlara göre İran mezhepçi, Esad katil, batı sahtekar; olan hep “Müslümanlara” oluyor: “Müslümanlar ölüyor, Müslümanlar katlediliyor, Müslümanlar zulüm görüyor!”

Ama kendileri mezhepçi değil öyle mi? Suriye iç savaşında yaşanan acıların ve katliamların parçası olarak kendilerini görmüyorlar.

Halep’te elinde silahlı çeteler Müslüman, geri kalanlar değil öyle mi? Müslümanlık cihatçılıkla eşdeğer tutuluyor. Daha doğrusu Müslümanlık kılıfı altında cihatçı silahlı maşalar meşrulaştırılıyor. Aslında kendi kafalarındaki Müslümanlığı cihatçılarda görüyorlar. Yazdıklarının özcesi budur. Bugün AKP yandaşları Halep hakkında yazdıkça cihatçılarla eşdeğer hale geliyorlar.

Neler söylenmiyor ki? Suriye iç savaşında hayatını kaybedenler söz konusu olunca tam bir demagojiye başvuruyorlar. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fırat Kalkanı operasyonu hakkındaki eleştirilere yanıt verirken yandaş yazarlar gibi aynı taktiğe başvuruyor:”600 bin insanı öldüren bir katilden mi izin alacağız.”

Suriye iç savaşı büyük bir yıkım oldu. Yüz binlerce insan öldü, milyonlarca insan mülteci durumuna düştü, neredeyse Suriye halkının yarısı yaşadığı yerleri terk etti, başka yerlere göçtü, kentler harap oldu. Ama nedense Suriye savaşında emperyalizmin tezgahı, bu tezgahın tetikçisi ve piyonu cihatçılar ile tezgahın destekçileri hep aklanmaya çalışılıyor.

Mart 2016 sonuna kadar yaşanmış ağır bilançonun rakamları Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından yayınlandı. Ortalıkta dolaşan rakamlar bir tarafa, bu resmi rakamlar bile yandaş yazarların ipliğini pazara çıkarıyor. Son beş yıl içinde 283 bin kişinin yaşamını kaybettiğini, bunun 82 bine yakının sivil halk olduğunu yazıyorlar. “Esad rejimi” savaşçısı 102 bin kişinin öldüğünü, bunun 57 bininin asker olduğunu ise söylemiyorlar.

Ama asıl şu rakamlar yandaş gerici yazarların yalanlarını yerden yere vuruyor. Ölenlerin 49 bine yakın “muhalif” ve bundan daha önemlisi ise 48 bine yakın sayıda yabancı uyruklu militan!

Yani Suriye’de “muhalif” diye yutturulanların büyük çoğunluğunun yabancı uyruklu cihatçılar olduğundan hiç ama hiç söz etmiyorlar! Bu adamlar nasıl geldi, kim getirdi, kim sınırları açtı, kim silah verdi?

Hani “Esad diktatördü, halkı muhalefete geçmişti, mevcut rejim halkı eziyordu”,  öyle mi? Halep’te Müslümanlar öldürülüyor yaygarası kopartanlar bu gerçekler karşısında kalem bırakacaklar mı?

Bütün dünyaya kendi gerici ve mezhepçi açıları dışında bir bakış geliştiremeyenler, emperyalizmin oyuncağı olduklarını göremezler.

Suriye rejiminin güçsüzleştirilmesi ve parçalanması hedefinin Siyonizm’in çıkarına hizmet ettiğini göremezler. Bugün Suriye’de yaşanan yıkımın ve savaşın en fazla gizli sevineninin Siyonist İsrail yönetimi ve emperyalizmin olduğunu anlayamazlar.

Çünkü bütün dünyada yeşil kuşak projesiyle İslamcı siyaset emperyalizm tarafından desteklendi, büyütüldü ve enstrüman olarak kullanıldı. Gericilik ve emperyalizm arasındaki ilişki son yüzyıllık tarihin açık bir gerçeği olarak karşımızdadır.

Kadınlara tecavüz mü, kadınların köleleştirilmesi mi, alınıp satılması mı, kafa kesilmesi, intihar saldırıları mı, kör terör mü, katliam mı dönüp cihatçılara bakın!

Bir de bunların arkasındaki güçlere!

Din-iman diyerek bu gerçekleri kapatamazsınız!

Yabancı cihatçıların emperyalist istihbarat teşkilatları eliyle tabur tabur Suriye’ye taşınıp bir ülkenin yıkılmasına destek olmak gibi bir garabeti yazan bu yandaş tuhaflık, şimdi de Türkiye’de “vatanseverlik” oynuyor.

AKP’nin arkasında millici kesildiler.

AKP’nin iktidarda kalmak için devreye soktuğu “milliyetçi soslu gericiliğin ve işbirlikçiliğin” gerçek yüzü de yakında ortaya çıkacak. Bakalım o zaman ne yapacaklar?