Her şeye rağmen çözülmeyen ülke: Suriye’nin alamet-i farikası

Suriye'nin etnik ve dini yapısı ve Ortadoğu coğrafyasına yapılan müdahalelere dair köşe yazısı

Suriye’de yaşanan kriz ve savaşın tarafları “medeniyetler çatışması” yaşayanlar değil. Söz konusu olan iki rejimin savaşı.

Kabaca söylersek, bir tarafta farklı kimliklere ve dinlere sahip bir halkın Suriyeli olmakla tarif ettiği modern, laik bir Cumhuriyet Suriye’si, diğer tarafta esas olarak emperyalizmin belirleniminde etnik ve dini parçalara bölünmüş, bir parçasında Sünni halifeliğin, diğerinde birçok kimlikten biri olan Kürtlüğün, bir diğerinde de, kalırsa eğer, ağırlıklı olarak Alevilerin yaşadığı din ve etnik kimlik belirlenimli “devletçikler”…

1954 yılından bu yana ABD emperyalizmi tarafından maniple edilen Müslüman Kardeşler kökenli El Kaide ve bağlantılı örgütler, önce bölgedeki ilerici iktidarlara karşı faaliyet yürütürken, bugün hedef olan Suriye, 2011’le başlayan son krizden önce 1978-1982 yılları arasında bu manipülasyonların acısını yaşamış bir ülke.

1979 yılında ABD emperyalizmi bölgedeki birçok işbirlikçi ülkenin de desteğiyle Müslüman Kardeşler kökenli El Kaide aracılığıyla ilerici Afganistan hükümeti ve Sovyetler Birliği’ne karşı kuşatmayı gerçekleştiriyor. Sonrasında ise bu paramiliter güçlere Yugoslavya’da ve akabinde Kafkaslar’da, özellikle de Çeçenistan’da görev veriliyor.

Irak’ın yerle bir edilmesinin ardından da yaklaşık beş yıldır Suriye’de sahne almış olan bu cihatçı taşeronlara karşı Suriye halkı ülkesini savunmaya çalışıyor. 12 milyon Suriyeli savaş bölgelerini terk etmek zorunda kalırken, 8 milyonu ülke içinde devletin korumasında, 4 milyonun üzerinde Suriyeli de başka ülkelerde sığınmacı ve mülteci konumunda. Ülkedeki 19 milyon Suriyeli ise emperyalizmin cihatçı teröristlerine karşı direniyor.

Peki, Suriyeliler ne için direniyor?

Nüfusun yüzde 90’a yakınının Arap olduğu ülkede Kürtler, Türkmenler, Çerkezler, Ermeniler, Süryaniler, Yahudiler yaşıyor. Dini yapıya baktığımızda ise Müslüman Araplar’ın yüzde 70’i Sünni, diğerleri ise, Alevi, İsmaili, Dürzi ve Şii. Nüfusun yüzde 10’u olan Hıristiyanlar da Ortodoks Grek Kilisesi’ne, Suriye Ortodoks Kilisesi’ne ya da Katolik Grek Kilisesi’ne bağlı. Yüzde 10’luk bir toplama tekabül eden Kürtlerin büyük bölümü Sünni, bir kısmı da Yezidi.

Emperyalizmin çok uzun süredir etnik ve dini farkları maniple ettiği bir coğrafyada Suriye, yegâne laik anayasaya sahip Arap ülkesi. Savaş öncesi ise bölgedeki bütün savaşlardan kendini koruyabilmiş, Iraklı ve Filistinli yüz binlerce mülteciye hiçbir ayrım gözetmeksizin ev sahipliği yapan bir halk Suriyeliler.

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında egemen olan etnik ve dini köken merakındansa nasibini almamış bir halk. Kimsenin, birbirinin etnik kökeni veya dini aidiyetiyle ilgilenmediği ülkede laiklik toplumda ve kültürde kök salmış.

Elbette hiç kimse savaş öncesinin mükemmel olduğunu iddia etmiyor. Ancak Suriyelilerin laik ve hoşgörülü bir devlete sahip olduklarını söyledikleri ülkelerinin, emperyalizmin ve taşeronu cihatçı çetelerin savaşı kazanması durumunda bu niteliğini kaybedeceği açık…

Suudi Arabistan’ın Sünni bir İslam ittifakının kuruculuğuyla birlikte Yemen’deki emperyalizm destekli saldırılarını arttırması ve son olarak Şii din adamı Ayetullah Nemr Bakır en-Nemr’i idam etmesi, Suriye merkezli savaşın büyük bir Sünni – Şii bölge savaşı haline gelmesi tehlikesini gündeme getiriyor.

Oysa Arap coğrafyası, tarihte ülkelerin birleşmelerine tanıklık etmiş bir coğrafya. Laiklik ise özellikle 1940’larla birlikte Suriye’de kök salmış; dinin, özel olarak da İslam’ın kamusal alandaki etkisinin sınırlanmasını sağlarken, emperyalizmin müdahalelerine karşı bağımsızlık Sovyetler Birliği’nin varlığıyla da güç kazanmış.

1950’lerden itibaren, hatta 1980’lerde bile laiklik, Körfez krallıkları hariç, Arap coğrafyasında gücünü korumuş.

Bugün ise Ortadoğu’nun yegâne laik ülkesi Suriye, bu niteliğini kaybetme tehdidiyle karşı karşıya… İşte Suriye halkının emperyalizme karşı direnci, Sünni, Alevi, Şii, Hıristiyan, Kürt, Türkmen, Arap, Çerkez olarak belirlenmeye karşı da bir direniştir.

Suriye topraklarında yürütülen bir rejim mücadelesidir. Suriye halkı tam da bu bilinçle kavga vermektedir. Ya Suriyeli olarak ülkelerini yeniden kuracaklar, ya da bugüne kadar sahip oldukları Cumhuriyetle birlikte toplumsal, kültürel ve siyasi köklerini kaybedecekler…

Bize düşense, bu halkın onurlu direnişine anti-emperyalizm ve gericiliğe karşı yükselteceğimiz sesle cevap vermek.