Gazete Manifesto'nun Akşam yazarı Emin Pazarcı'ya yanıtı: Onlar Marksist değil...

Yandaş medyanın kalemşörleri hangi koşul olursa olsun anti-komünistliklerini ve karşı devrimciliklerini sergilemekten geri durmuyorlar.

Gazete Manifesto'nun Akşam yazarı Emin Pazarcı'ya yanıtı: Onlar Marksist değil...

Yandaş medyanın kalemşörleri hangi koşul olursa olsun anti-komünistliklerini ve karşı devrimciliklerini sergilemekten geri durmuyorlar.

Emin Pazarcı isimli köşe yazarı, bugün Akşam gazetesinde yazdığı “Marksist, liberal, darbeci tipler…” yazısı ile 15 Temmuz darbesine destek vermekten tutuklanan ya da darbe yandaşı olarak görülen liberallerin marksist olduklarını savunuyor. Buradan hareketle liberallerin ve darbecilerin aslında köken olarak Marksizm’den beslendiklerini ya da asıllarına rücu ederek tekrar Marksist olup “terör örgütlerine” destek verdiklerini söylüyor.

Anti komünistliğin ve sermaye aşkının milleti yoktur.

Marksist düşünceyi benimseyen bir yayın organı olarak Emin Pazarcı’ya üç tane yanıtımız var:

1-) Bahsettiğiniz liberallerin (eskiden Marksist sıfatı almış olsun olmasın) Marksizm ile ilgileri yoktur. Liberalizm Marksizm’e karşı bir ideolojidir.

2-) Marksizmin düşünsel olarak da, eylem pratiği açısından da darbe gibi yöntemlerle uzaktan yakından alakası yoktur.

3-) Marksizm temel olarak insanın insan üzerindeki sömürüsünü kaldırmak ile ilgili olan bir düşünce sistemidir. Marksistler açısından sömürücü sınıfların iktidarı yerine işçi sınıfının iktidarının kurulması esastır. Liberaller açısından ise sömürü düzeninin korunması istenmektedir.

Dolayısıyla Türkiye sağının yaklaşık yüz yıldır kullandığı, gerçek sol değerleri ve Marksizmi karalama kampanyası karşısında sessiz kalmayacağımızı bilmenizi isteriz.

***

Okumak isteyenler için Emin Pazarcı’nın yazısını aşağıda okurlarımızla paylaşıyoruz:

“Marksist, liberal, darbeci tipler…

Bugün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “at izi it izine karıştı”sözlerini tartışıyoruz… Oysa, yeni değil olay, bizde at izi hep it izine karışıktı. Bu izlere bakıp hüküm vermeye kalkanlar da çoğu zaman yanıldı.

Biliyorsunuz, Altan kardeşler İstanbul’da gözaltına alındılar. Gerekçesi de darbe PR’ı yapmaları. Sonuç şu olur ya da bu olur, yargı öyle ya da böyle bir karar verir; bu ayrı bir tartışma konusu. Ancak, Ahmet Altan’ın,Cumhurbaşkanı için “askeri darbe yolunu açıyor” dediği, ağabeyi Mehmet Altan’ın da benzer sözler söylediği bir gerçek.

Dahası da var… Biz, Ahmet Altan’ın “Erdoğan’ı götürüp, çöpün kenarında vururlar” diye yazdığını da biliyoruz.

Önce, yüzde 52’lik bir oy oranı ile seçilen, bugün arkasında çok daha büyük bir halk desteği bulunan Erdoğan’ı yerden yere vurdular. Hakkında son derece çirkin ifadeler kullandılar. Kelimenin tam anlamı ile kinlerini kustular. Sonra da bu tür sözler kullanarak, darbe sevdalarını açığa vurdular.

Kim bunlar?..

Bir dönem, pek çok çevre tarafından “liberal kalemler” diye cilalanan, parlatılan, yolları açılan isimler!

Hatırlarsınız…

Büyük destek ve itibar gördüler!

Oysa, eski Marksistlerdi bu isimler. Liberal filan değillerdi. Geçmişte “silahlı halk ihtilali” diyen yasa dışı sol gruplarla yatıp kalkıyorlardı. Sonra şartlar öyle gerektirdi, liberalliğe soyundular.

İlk zamanlar iyiydi, sırtları sıvazlanıyordu. Sonra, beklediklerini bulamadılar, işlerin istedikleri gibi gitmediğini gördüler. Durum bu olunca asıllarına rücu ettiler. Yine gözlerini silahlı gruplara çevirdiler. PKK destekçiliği yaptılar. Seçilmiş insanlara karşı, silahlı bir güç olan askeri tahrik ettiler.

Çünkü, demokrat değillerdi. Başkaları tarafından verilen “liberal” payesi, üzerlerinde eğreti duruyordu, sırıtıyordu. Ama o payeyi iyi kullandılar. O maskenin altında, Marksist değerlerin savunuculuğunu yaptılar, hep milletin değerlerine saldırdılar. Bunlar abartılmış, şişirilmiş kahramanlardı!

***

Sadece Altan kardeşler mi?..

Bu ülkede bir dönem Can Dündar’a da aynı muamele yapılmadı mı? O da şişirilip, parlatılmadı mı? Devlet kesesinden nemalandırılmadı mı?

Daha onlarca isim sayabilirim…

Hepsi de eski Marksist’ti. Aynı tornadan çıkmışlardı. Tamamı bu milletin değerlerine yabancıydı. Milli ve dini değerler ile savaş halindeydiler. Mayalarında “din afyondur” anlayışı vardı.

Yaşanan “turnusol kağıdı” gibi gelişmeler, hepsinin gerçek yüzünün ortaya çıkmasını sağladı.

Gezi Olayları’nda gördük bunları. Gerçek niyetlerini açığa vurdular.

17-25 Aralık darbe teşebbüsleri sırasında daha iyi tanıdık.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından da haklarında hiçbir şek ve şüphe kalmadı.

Neler yapmadılar ki: Kimi, Avrupa’ya gidip, Türkiye’yi şikayet etti. Kimi, bu ülkeyi Amerika’ya gammazlamaya çalıştı. Kimisi de büyük kin duyduğu Erdoğan’ı sıkıştırmak, sıkıntıya sokmak için son derece çirkin algı operasyonları içine girdi. Hepsi de gayri milli bir yapı olduğunun iyice ortaya çıkmasının ardından FETÖ ile aynı noktada buluştu. Bunların içine Hasan Cemalgibi isimleri de koyabiliriz. Biliyorsunuz, O da bir dönem Cumhuriyet Gazetesi’nin başındaydı.

***

Biraz dikkatlice bakıldığında görünenler son derece açık ve net:

Birinin adı PKK, diğerininki FETÖ ya da “DHKP-C” olabilir. Bazılarına “eski Marksist” bir kısmına“liberal” adı verilebilir. Eğer yerli ya da milli değillerse hiçbir şey değişmez. Nihayetinde dönüp dolaşıp, bunlar aynı noktada buluşur.

Üst üste yaşadığımız tecrübeler bunu gösteriyor bize. Bugün Türkiye’de milli olanlarla gayri milli olanların kavgası var.

Bakın, Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Can Dündar gibi Marksist gelenekten gelen isimler,Fethullah Gülen tipi din ticareti yaparak bugünlere ulaşan bir adamla aynı noktada buluşabiliyorlar. Hatta daha da ileri gidiyorum…

Bunların tamamı, DAEŞ’in yaptıklarından farklı bir faaliyet içinde değiller. DAEŞ başka, bunlar daha başka bir şekilde saldırıyorlar. Hepsinin hedefi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti.

Ve diyorum ki, geçmişteki hataların bundan sonra tekrarlanmaması ve bu tiplere pirim verilmemesi lazım artık. Ne kadar güzel söylemişler:

“Küfür tek millettir!”