Fransa'da iş yasası teklifine karşı mücadele sürüyor

Fransa 31 Mart'taki genel greve hazırlanıyor.

Fransa'da iş yasası teklifine karşı mücadele sürüyor

Fransa’da Cumhurbaşkanı François Hollande ve hükümetinin gündeme getirdiği iş yasasına karşı tepkiler büyümeye devam ediyor. Gençler, işçi ve emekçilerin mücadelesine ayrı bir dinamik katıyor. Fransa 31 Mart’taki genel greve hazırlanıyor.

Evrensel gazetesinden Deniz Uztopal’ın haberine göre, işçi haklarına yönelik en azından son 10 yılın en kapsamlı topyekûn saldırısı olan “el Khomri Yasası”na büyük sermayenin ortak çıkarlarını savunan patron örgütü MEDEF’ten tam destek gelmesi de tesadüf değil. Yasa tasarısını kendisine “solcu” diye tanıtan Hollande/Valls hükümeti gündeme getirdi, yalnız en sağlam destekler Sarkozy’nin yönettiği sağcı “Cumhuriyetçiler” partisinden gelmesi de dikkat çekiyor.

ea56484a201d2f673205da075fcaeb6750fdc4aeOrman kanunları yasalaşıyor

Yasa tasarısının bütününe yön veren mantığın azami kâr elde etme olduğuna belirtmek gerekir. Mücadeleci bir geleneği olan Fransalı işçi ve emekçilerin, bazen hayatları pahasına verdikleri mücadeleler ile kazandıkları hakları barındıran, iş hayatına dair tüm kuralları içeren, işçi ve patronların hak ve özgürlüklerinin sınırlarını çizen mevcut iş yasası, Valls Hükümetinin gündeme getirdiği iş yasasıyla tamamen kadükleştirilemeye çalışılıyor.

Örneğin patronlar, işten atabilmenin engellerinin kaldırılmasını uzun zamandır talep ediyorlardı. Bu yasa tasarısı bunu büyük oranda gerçekleştiriyor.

Emek dünyasına onlarca saldırıda bulunan sağcı eski Devlet Başkanı Nikolas Sarkozy’nin bile cesaret edemediğini bugün “solcu” hükümet gündeme getirdi ve sadece ve sadece büyük sermayenin hizmetinde olduğunu bir defa daha kanıtlamış oldu.

Hükümete göre işten çıkarma kolaylaşınca patronlar daha fazlasını işe alacak

Hükümetin söylediklerine bakılırsa patronların işten atmaları kolaylaştırılırsa daha cesaretli davranarak daha fazla işçiyi işe alabilir ve böylelikle işsizlik azalabilir! Süresiz iş sözleşmeleri yerine işçilere geçici, hiçbir gelecek garantisi olmayan iş sözleşmeleri sunmanın işsizliği çözeceği iddia ediliyor.

İşsizlik ordusu, azami kâr hırsının doğurduğu bir toplumsal felaket olmanın yanı sıra işçi haklarını da en geriye çekebilmek için sürekli bir tehdit olarak kullanılır. Bugün de bunun en ileri düzeyde kullanılması için yasal düzenlemeler yapılıyor. Zira işten atma çok daha kolaylaşınca, patron işçiyi işten atma tehditti ile kârını artıracak her türlü dayatmayı gündeme getirmesinin önü daha da açılıyor.

Öte yandan zaten iş piyasasına girerken sosyal haklardan faydalanamayan gençler, bu yasa ile ömür boyu geçici ve düşük ücretli işlere mahkûm edilmiş olacaklar. Gençlerin en ön saflarda mücadele etmeleri bu nedenle tesadüf değil.

Daha fazla çalış, daha az kazan yasası

Yasa tasarısının temel noktalardan bir diğeri ise işçi ile işveren arasında anlaşmaların artık iş yeri temelinde gerçekleştirilmesini öngörmesi. Artık belirleyici olan iş yerinde işveren ile işçilerin anlaşması olacak. Hatta tasarı, işyeri düzeyinde patronun dayattığı anlaşmaya itiraz eden işçinin “şahsi nedenlerden dolayı” işten atılmalarını bile öngörüyor. Dolayısıyla bu yasa ile kısa süre içerisinde ücretlerin düşürülmesi, ücretsiz mesai dayatmalarının sıklaşması, çalışma koşulların daha da ağırlaştırılması, sendikal çalışmaların yok edilmesi gibi sorunlar gündeme gelecek.

Sendikalar, mevcut 35 saatlik iş günü uygulamasının da bu yasayla sonunun geleceği konusunda uyarıyor. Patron, siparişlere bağlı olarak işçiyi 5 gün üst üste günde 12 saat çalışmasını zorunlu kılabilecek. Ek mesai ücreti yine iş yeri anlaşmasıyla hemen devreye girmeyebilecek. “Daha fazla çalış, daha az kazan” sloganı tüm patronların en temel şiarı gibi kendisine “solcu” diyen bir hükümet tarafından gündeme getirildi.

1000 franceGençler geleceklerinin yok edileceğini düşünüyor

Fransa’da gençler, yasa tasarısının gelecekleri için ne kadar tehlikeli olduğunu ilk andan itibaren anlayarak doğrudan mücadeleye atıldılar. İlk başta yasanın gençleri ilgilendirmediği, gençlerin yasayı doğru anlamadıkları ya da başkaları tarafından kullanıldıkları yönlü hükümet cephesinden yapılan söylemlere rağmen, öğrenci ve özellikle liselilerin meseleyi doğru anladıkları ortada.

9 Mart’tan sonra 17 Mart’ta üniversite ve liseleri boykot ederek sokaklara inen gençlerin sayısında bir artış var. İlk yürüyüşte 100 bin genç varken 17 Mart’taki gösteriye ise 150 bin genç katılmış. Kimi üniversite yönetimlerinin, gençlerin örgütlenmesini engellemek için kampüsleri kapatmaya karar vermiş olmasına rağmen katılım artarak mücadele ilerliyor. Yakın tarih, gençlik mücadelesinin iktidarları sarsabildiği, hükümetleri geri püskürtebildiğinin kanıtlarıyla dolu. Bundan tam 10 yıl önce, dönemin sağcı başbakanı Dominique De Villipin de gençlerin daha düşük ücretle çalışmasını öngören bir yasayı gündeme getirmiş, ama mücadeleler karşısında geri püskürtülmüştü. Hatta bu eylemler, Dominique De Villipin siyasi hayatının sonunu hızlandırmıştı.

31 Mart’ta genel grev

Bugün ‘mücadele Valls hükümetini de geri püskürtür mü’ sorusuna cevap verebilmek için erken ama mücadelenin bir dinamizm içinde olduğu açık. Gençlik mücadelesinde bir büyüme eğilimi var ama burada esas belirleyici olacak işçi ve emekçilerin mücadelesi olacaktır. Bu anlamı ile 31 Mart’ta yapılan grev çağrısı daha fazla önem taşıyor. 31 Mart, işçi sınıfı ile gençlik mücadelesi arasında bir köprü rolü oynayabilir. Yalnız hükümet hareketi bölme ve dinamitlemeye yönelik manevralar yapmaya başladı bile.

Hükümet yandaş sendikalarla müdahale ediyor

Hükümet bir yandan sendikal cepheyi bölmeye çalışıyor, diğer yandan ise mücadelenin daha da büyümesini engellemeye yönelik hamleler yapmaya başladı. Öncelikle yasa tasarısının Bakanlar Kuruluna sunulmasını 15 gün geciktirerek sendikaların eleştiri ve önerilerini dinleyeceklerini belirtiler. Tüm sendikaların yasa tasarısına itirazları vardı ama geri çekilmesini hepsi istemiyordu.

9 Mart’ta yasa geri çekilsin diye çağrı yapan mücadeleci sendikalara alternatif olarak “yasada kimi değişikler olsun” sloganı ile 12 Mart’ta CFDT sendikasının başını çektiği bir miting yapıldı. Bu miting başarısız geçti, ama hükümet CFDT’nin elini güçlendirmek için öngördüğü değişikliklerinin hemen hemen tümünü dikkate alarak yasa tasarısında değişiklikler yaptı. Yeni tasarıda kıdem tazminatının azami sınırını yasa değil İşçi Mahkemeleri belirleyecek, ekonomik nedenlerden dolayı işten atmalar konusunda büyük tekeller biraz daha yakından takip altında tutulacaklar ama öz itibariyle orman kanunlarını dayatan taslakta bir değişiklik söz konusu değil.

1000Patronlar değişiklik yok diyor

Zaten yeni taslağın açıklanmasından sonra büyük sermaye örgüyü MEDEF’in başkanı Pierre Gattaz’ın “Yasanın özünde bir değişiklik olmamasına sevindim” demesi ne tür değişikliğin yapıldığına dair ipucu veriyor. Gelinen aşamada sermaye örgütü MEDEF ile sözde işçi örgütü CFDT aynı yasa tasarısını destekler durumdalar. CFTC, UNSA, CGC-CGE gibi sendikalardan da yeşil ışık yakıldı ve hükümetin yasayı hayata geçirilebilmesi için eli güçlendirildi. Yaptığı ufak tefek öze dokunmayan değişiklikler ile bu sendikaların kendi tabanlarına seslenebilmeleri için argüman sağlanmış oldu. Sendikal birlik bölündü ve hükümette bir yandan büyük sermaye örgütü MEDEF’in diğer yandan ise kimi emekçi sendikasının onayını alarak son yılların en kapsamlı saldırısını gündeme getirmiş oldu.

Memurların katılımına engel

Diğer taraftan hükümet güçlü bir mücadele dinamiği olan memurların mücadeleye katılmasını da engellemeye yönelik hamlelerde bulundu. 6 yıldır değişik tasarruf paketlerinin bir parçası olarak memurların maaşları dondurulmuştu. 17 Mart sabahı memurlar sendikasıyla görüşen hükümet temsilcileri, maaşlarını yüzde 1.2 arttırmayı kabul etti. Alım güçlerini 6 yıldır yavaş yavaş kaybeden memurlar içinde artan öfkeyi dindirmeye hedefleyen bu “jest” mücadelenin büyümesini engellemeyi hedefliyor. Peki, bu hamleler mücadelenin büyümesine engel olabilir mi? Kuşkusuz sınıflar mücadelesinin kendi yasaları var ve fala bakılır gibi sınıf mücadelesinin seyriyle ilgili kesin şeyler söylemek zor. Ancak CFDT’nin ihaneti ilk değil. 1995 genel grevlerinde işçiler, dönemin sendika başkanı Nicoles Notat’yu yürüyüşlerden kovmuşlardı. 2003’te emeklilik yaşının uzatılması konusunda yine ihanet eden CFDT’den binlerce işçi istifa etmiş, başka sendikalara geçmişti. 2006’da gençlerin ucuz emek gücü olarak piyasaya sürülmesini ön gören yasa gündeme geldiğinde CFDT eylemlerin içeriğini boşaltmaya çalışmış ve öfkeleri kanalize etmeye uğraşmıştı. Örnekler çoğaltılabilinir ama CFDT sendikasının hareketi sürekli geri çekmeye çalıştığı, bazen başarılı olduğu (örneğin 2003 eylemleri), bazen de başarılı olamadığını (1995 ve 2006 eylemleri) görmek mümkün. Hükümetin sendika yönetimlerinde “destekçilerinin” olduğu bilinmez bir durum değildir, ama hareket bunları sarsabilir. 31 Mart grevi bu açıdan belirleyici bir dönüm noktasıdır.