Fidan'ın yerine Kalın mı geçiyor?

Hakan Fidan'ın yerine İbrahim Kalın'ın mı getiriliyor...

Fidan'ın yerine Kalın mı geçiyor?

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri İbrahim Kalın’ın seçimlerden sonra Hakan Fidan’ın yerine MİT Müsteşarı olarak atanacağı iddiaları devam ediyor.

“Gönderirim 4 adam attırırım 8 füze” sözleri unutulmayan, Gülencilerin İran ajanı olmakla suçladığı, 7 Haziran seçimleri öncesinde milletvekilliği adaylığı için istifa eden, daha sonra bu istifası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edilmeyip tekrar MİT Müsteşarlığı görevine dönen Hakan Fidan’ın görevini devretmesi pek de düşünülemezken ortaya atılan bu haberler en azından bir nabız yoklama sayılabilir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Hakan Fidan yerine getirmek istediği söylenen İbrahim Kalın kimdir, böyle bir görev değişikliği ne anlama gelir soruları yakından bakılmayı hak ediyor.

Amerikan tedrisatından geçmiş bir İslamcı

Kalın'ın ders verdiği Cizvit okulu

Kalın’ın ders verdiği Cizvit okulu

İbrahim Kalın tipik bir İslâmcı. İdeolojisinden, akademik faaliyetlerine, devlet görevleri dışında yürüttüğü her türlü faaliyetlerden yazdığı yazılara kadar, gerek dinsel görüşünü ön plana çıkarması, gerekse Amerikancılığı övmekten çekinmemesi bunun belirteci olarak görülebilir.

Kalın, İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünü bitirdikten sonra Malezya’daki İslâm Üniversitesinde yüksek lisans, ABD’deki George Washington Üniversitesi’nde doktora yapıyor. Amerika’da Katolik Cizvit tarikatının okulu College of the Holy Cross’ta dersler verdikten sonra Türkiye’ye dönen İbrahim Kalın Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) adlı araştırma şirketinin kurucu başkanı oluyor.

AKP’nin beyni SETA

SETA bir vakıf olarak çalışıyor ve ülkemizde düşünce kuruluşu olarak pazarlanan bir kurum. Washington’da temsilcilik açtıktan sonra ise “SETA DC” olarak nam salmış bir kurum. Özellikle AKP’nin mücadele verdiği öne sürülen “devlet içerisindeki paralel yapı” Gülen cemaatine yakın olduğu bilinen bazı kaynaklarda şöyle yorumlar yapılıyor:

“Peki, Cemaat ‘Paralel devlet’se, AKP’nin özellikle dış politikalarını belirleme noktasında etkili olan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) ne oluyor? SETA’da görevli Hatem Ete, Taha Özhan ve Ufuk Ulutaş gibi isimler, hükümet politikalarında son derece etkili isimler. Bu isimler TRT gibi devletin televizyonlarında hem de Sabah ve Star gibi AKP’li gazetelerde program yapıyor ve köşe yazıyor. SETA’da aldıkları kararları hem hükümet çevrelerinde kabul ettirmek için nüfuz kullanıyor hem de AKP medyasında gündeme getirerek nüfuz alanları oluşturuyorlar.”

SETA’nın kurucularından olan Washington eski koordinatörü Nuh Yılmaz, bunların içinde önemli bir isim. Nuh Yılmaz, Türkiye’ye döndükten bir süre sonra, 2013’ün Ağustos ayında, MİT Basın ve Halkla ilişkiler Müşavirliği’ne atandı ve şimdi MİT’in medya ağını yönetiyor.

SETA’nın derin ağı

Bunlar bilinen isimler, bir de bilinmeyenler var. SETA’ya resmen üye olmayıp, çalışmalarını yakından izleyen, toplantılarına katılan ve alınan kararlarda etkin rol oynayan bürokratlar ve medya dünyasından isimlerin olduğu biliniyor.

Gülenciler bu durumu “Bir bürokrat, akademisyen ve gazetecinin, SETA’ya resmi kaydı olmasa da çalışmalarına katılıp kararlarda etin rol alması ve alınan bu kararları, resmi görevli olduğu yapılarda tatbik etmesi de bir ‘Paralel Devlet’ yapılanmasının emaresi olabilir mi?” şeklinde yorumluyor.

Cemaat ile AKP arasındaki kavgayı bir kenara bırakırsak, bu noktada SETA Vakfı’nın Türkiye’de siyasetin belirlenmesi, ideolojik girdilerin yapılması, bunun özgür bir düşünce kuruluşu havası verilerek hayata geçirilmesi başlıklarının özellikle altının çizilmesi gerekiyor. Ayrıca ABD ile ilişkileri, örneğin Türk dış politikasının ABD ile uyumlu hale getirilme çabalarını da hesaba katarsak, İbrahim Kalın tarafından kurulan bu vakfın misyonunu anlamamız kolaylaşıyor.

Stratfor belgelerinde ‘CIA kaynağı’ Kalın

StratforÖnümüzdeki dönem MİT Müsteşarlığı için ismi geçen İbrahim Kalın’ın CIA’nın bir istihbarat birimi olan Stratfor kuruluşunun bağlantı noktası olduğu da geçtiğimiz yaz aylarında gündeme gelmişti. Yaptıkları, ABD bağlantıları ve AKP iktidarı dönemindeki performansı göz önüne alındığında pek yabana atılmayacak bu görüşler Wikileaks belgelerine dayandırılıyor.

Merkezi Teksas’ta bulunan Amerikan özel istihbarat kuruluşu Stratfor, Amerikan Savunma Bakanlığı birimleriyle birlikte özel kuruluşlara da kritik istihbarat satan bir kurum olarak görev yapıyor. Aynı zamanda gayri resmi CIA olarak da adlandırılıyor. Bu kuruluş Hindistan Bhopal’daki Dow Chemical ile savaş uçağı üreticileri Lockheed Martin, Northrop Grumman ve Raytheon gibi büyük şirketlerin yanı sıra, İç Güvenlik Bakanlığı, Deniz Piyadeleri Komutanlığı ve Askeri İstihbarat Örgütü gibi Amerikan devletinin kurumlarına da gizli istihbarat sağlıyor.

Geçtiğimiz yaz aylarında Wikileaks’te yayınlanan Stratfor belgelerinde şu anda Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olarak görev alan İbrahim Kalın ile ilgili, Stratfor Direktörü G. Friedman’ın bir mesajında “Bu adam büyük bir kaynak, ilişki gizli kalmalı, İbrahim’in müdahale yeteneği bizim statümüzü ortaya koyuyor. Bu adam büyük bir kaynak.” dediği ortaya çıkmıştı.

Yine aynı belgelerde, 1 Eylül 2010 tarihinde George Friedman’ın Kalın’a “Gülen Hareketi ile aramızı düzeltmemize yardım et” çağrısı yaptığı ve 48 saat sonra olumlu cevap aldığı bilgilerinin yer aldığı iddia ediliyor.

Fidan’ın yerine Kalın ne anlama gelir?

Gelinen noktada böylesi bir aktörün Hakan Fidan’ın yerine MİT Müsteşarı olarak düşünülmesinin bazı sebepleri ve sonuçları olacaktır kuşkusuz.

Öncelikle, AKP’nin çöken dış politikasının toparlanması gerekiyor. Önümüzdeki süreçte bunun hayata geçirilmesi için, emperyalist yaklaşımlardan milim sapmayan bir yaklaşım gerekli. Hakan Fidan’ın bu yıpranmışlık ile süreci yönetmesi mümkün olmayabilir. Kalın bunun aktörü olabilir.

Son Ankara katliamı da değerlendirildiğinde bunun iç politika açısından da sonuçları olacaktır.

Hakan FidanGülen cemaati tarafından İran ajanı olmakla suçlanan Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’ndan çıkması, tescilli Amerikancı ve İslâmcı bir figürün devreye sokulması AKP-ABD-Cemaat ilişkilerinin toparlanması için bir fırsat olarak değerlendirilebilecektir. Görünüşte kavgalı olan düşman kardeşlerin örtük ittifaklara gidebilmeleri için bu üçlü yapılanma gündeme gelebilir.

Hakan Fidan, elbette anti-emperyalist ya da anti-Amerikancı değil. Ancak onun yerini İbrahim Kalın gibi Amerikan istihbaratı ile yüksek düzeyde ilişki geçmişi olan güvenilir bir figürün alması, Türkiye’de devletin komuta kademelerinde ABD denetimini ve belirleyiciliğini arttıracaktır.

Bunun çeşitli sonuçları olabilir. Kontrol dışına çıkışlar engellenirken, özellikle Ortadoğu’da ABD planlarının hayata geçirilmesi ve Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin denetlenmesi gibi bir mesele de halledilmiş olur.

Bu süreçlerin bütünü Kürt sorununun çözümünden, Türkiye’de demokrasi tartışmalarının gündeme tekrar getirilmesine kadar başlıkları içerecektir. Benzeri şekilde örneğin, çatışmalı ve kanlı süreçlerin devam etmesi de gündemde kalabilecektir.

Ancak burada önemli nokta, tüm bunlarda emperyalizmin, özelde de ABD’nin inisiyatifinin ve belirleyiciliğinin üst seviyeye yükselmesi olarak değerlendirilmelidir.