"Eski işkence aletleri sanki saklanmış gibi ortaya çıktı"

İHD üyesi avukat Gülseren Yoleri, OHAL sürecinde cezaevlerinde yaşanan işkence ve hak ihlallerini anlattı.

OHAL sürecinde cezaevlerinde yaşanan işkence ve hak ihlallerini araştıran İHD üyesi avukat Gülseren Yoleri, “Eski tip işkence başladı. Askı, elektrik gibi eski işkence aletlerini sanki saklamışlar, şimdi ortaya çıkardılar’ dediler” şeklinde konuştu.

Cumhuriyet gazetesinden Hilal Köse’ye konuşan Gülseren Yoleri’nin açıklamaları şöyle:

“Hak gaspları, hemen, darbe girişiminin ardından başladı”

“30 gün gözaltı ve avukat yardımı alamamak, gizlilik kararı zaten başlı başına işkence. Hukuk ve adalet herkese lazım. Kuralsızlık hızla yaygınlaşır. Gözaltında şiddet, gün gelir herkesi hedef alır. En son ziyaret ettiğim Silivri Cezaevi’ni anlatayım. 31 Ağustos’ta gitmiştik. Hak gaspları, hemen, darbe girişiminin ardından başlamıştı. TV kanallarında, gazetelerde sınırlamalar hemen yapılmıştı. İlk günler günlük gazeteler hiç verilmemişti. Evrensel ve Birgün şu an hala içeri alınmıyor. Sohbet ve tedavi hakkında engellemeler var. Mahpuslara ‘OHAL var hastaneye götüremeyiz’ deniliyor. Kapasitenin üstünde doluluk var. Silivri dahil pek çok cezaevinde mahpusların nöbetleşe uyuduklarını biliyoruz.

“Mahpuslar, nefes alabilmek için sırayla cama yapıştıklarını anlattılar”

Silivri’de hücre cezası verilen yerler, koğuş haline getirilmiş. Havalandırması olmayan, tuvaletteki lavaboda bulaşıklarınızı yıkamak zorunda olduğunuz, küçücük mekanlar buralar. Mahpuslar, nefes alabilmek için sırayla cama yapıştıklarını anlattılar. Uzun süre burada kalanlarda sağlık problemleri başlamış. Açlık grevi yapmayı düşünüyorlar. Cezaevlerinde kaos yaşanıyor aslında. Açık görüşlerin ne zaman yapılacağı belli değil. Silivri’de cama, ‘gelmeden önce arayın’ diye yazı yazmışlar. Görüş günlerini keyfi olarak değiştiriyorlar. Uzak yerlerden gelenler, görüşemeden geri dönüyor. Disiplin cezaları arttı. Koğuşlara giriş ve çıkışlarda çıplak arama dayatması var. Karşı çıkıldığında şiddet devreye giriyor.

“Cezaevlerinde kaos yaşanıyor”

Silivri’de hücre cezası verilen yerler, koğuş haline getirilmiş. Havalandırması olmayan, tuvaletteki lavaboda bulaşıklarınızı yıkamak zorunda olduğunuz, küçücük mekanlar buralar. Mahpuslar, nefes alabilmek için sırayla cama yapıştıklarını anlattılar. Uzun süre burada kalanlarda sağlık problemleri başlamış. Açlık grevi yapmayı düşünüyorlar. Cezaevlerinde kaos yaşanıyor aslında. Açık görüşlerin ne zaman yapılacağı belli değil. Silivri’de cama, ‘gelmeden önce arayın’ diye yazı yazmışlar. Görüş günlerini keyfi olarak değiştiriyorlar. Uzak yerlerden gelenler, görüşemeden geri dönüyor. Disiplin cezaları arttı. Koğuşlara giriş ve çıkışlarda çıplak arama dayatması var. Karşı çıkıldığında şiddet devreye giriyor.

“Askı, elektrik gibi eski işkence aletlerini sanki saklamışlar, şimdi ortaya çıkardılar”

İHD’ye başvuran bir kadın öğretmenin anlattıklarını aktarayım. Suç duyurusu dilekçesini hazırladık. Şöyle diyordu: FETÖ’yle bir bağımız yok. Sadece muhafazakar bir aileyiz. Eşim meslekten atıldı. Gözaltında dördüncü gün gördüm. Yüzünde darp izleri vardı. ‘Ne oldu’ diye sorunca, polis müdahale etti. ‘Herhangi bir şey sorarsan, seni de alırız. Konuşma, sadece gör’ dedi. Eşimi de ‘bir şey söylersen 30 sene yatarsın, ya da bize ayrıntılı bilgi vereceksin’ diye tehdit ettiler. Eşim de ‘beni nezarete atmayın, 30 sene yatmaya razıyım’ dedi. Çok korkmuştu. Ben de orada gayri resmi olarak sorguya çekildim. Tehdit edildim. İki hafta önce 18 kişilik heyet olarak Şırnak ve Nusaybin’e gittik. Gözaltı merkezlerinde işkencenin olduğunu aktardılar. ‘Eski tip işkence başladı. Askı, elektrik gibi eski işkence aletlerini sanki saklamışlar, şimdi ortaya çıkardılar’ dediler. Aslında bölgede sokağa çıkmak da evde kalmak da işkence. Yıkıntıların ortasındalar. Sabaha kadar silah seslerinin, iş makinelerinin sesini duyuyorsunuz. Sokakları zırhlı araçlar kuşatıyor.”

“Siyasi mahpusların, her türlü hak ihlalini ‘hak ettiklerini’ savunan bir anlayış var”

İHD Cezaevi Komisyonu üyesi, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü Ali Gülmez’in teyzesi Sevim Halman’ın açıklamaları ise şöyle:

“Siyasi mahpusların, aklınıza gelen her türlü hak ihlalini ‘hak ettiklerini’ savunan bir anlayış var. Tecrit, tek tip insan olma dayatması, görüş yasakları yıllardır sürüyor. ‘Uslu çocuk ol’ mantığına karşı, siyasi mahpuslar, canları pahasına direniyor. Bugün değişen hiçbir şey yok. Sorunlar katmerlendi. Dışarda da bize hücre sistemi dayatılıyor. Ayda bir açık görüşü iki aya çıkardılar. Arkadaş görüşçüsü iptal edildi. Düşünün tek kişilik ve üç kişilik hücrelerdesiniz ve görüş hakkınız iptal ediliyor… Kamera sistemine karşı çıkan avukatlar görüş yapmadan geri dönüyor. Son dönemde çok fazla sürgün sevkler yaşandı. Mahpuslar ailelerinden çok uzak yerlere gönderildiler. Darbe uygulaması yaşıyoruz. Ali’nin mektupları yazısı kötü diye bize verilmiyor. Daha önce davalar açtı. Doktor raporu aldı. Her yeni sevkten sonra aynı şey yaşanıyor. Acil bir durumda arkadaşlarına faks yazdırıyor onu da göndermiyorlar. Yeniden dava açacak. Ali, sürekli sürgün, sevk yaşıyor. Keyfi uygulamalar direndiği için… 8 Mart 2000’de tutuklandı. Nevşehir, Sincan, Kırıkkale, Tekirdağ ve son olarak Edirne F Tipi’ne getirildi.

“Kameralar kadın mahpusların banyolarına bakıyor”

En son geçen hafta görüştük. Ben vasisiyim. Ağır müebbetlik olduğu için teyze olarak görüşe giremiyorum. ‘FETÖ operasyonundan alınanlara çok kötü işkence yapılıyor. Hücrelerde inleme sesleri duyuyoruz. Onlara, su ve sigara verdik, buz attık. İşkenceye tepki gösterdiğimiz için hakkımızda soruşturma açıldı’ diyor. Sincan’dan Silivri 9 No’luya sürülen kadın mahpuslar ‘bizim sesimizi duyun’ diye mektuplar gönderiyorlar. Getirilirken çıplak aramaya maruz kaldılar, karşı çıktıları için darp edildiler. Resmiye Vatansever ve Deniz Tepeli, ‘Kameralar banyomuza bakan şekilde konumlanmış. Biz cama perde asıyoruz ama erkek gardiyanlar gelip perdeyi çıkarıyor. Dilekçelere yanıt alamadık’ diyorlar. Tacize karşı destek istiyorlar.”