Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin her niyete yediği muz: cihatçı “mülteciler”

Geçtiğimiz hafta Suriye Ordusu’nun Zehra ve Nubbul’u cihatçı katillerden kurtararak Halep ilerleyişi hızlanınca, Cenevre’deki muhalifler masayı devirirken yobaz katiller, destekçileri ve aileleriyle birlikte Türkiye sınırına doğru kaçmaya başladı. Emperyalizm ise zaten Suriye Hükümeti’nin sahada güç kazanmasıyla birlikte “mülteci krizini” keşfetmiş, Esad’ı ve meşru Suriye yönetimini bu başlık üzerinden “insanlık dramı”, “trajedi” gibi nitelemelerle sıkıştırma çabalarına... View Article

Geçtiğimiz hafta Suriye Ordusu’nun Zehra ve Nubbul’u cihatçı katillerden kurtararak Halep ilerleyişi hızlanınca, Cenevre’deki muhalifler masayı devirirken yobaz katiller, destekçileri ve aileleriyle birlikte Türkiye sınırına doğru kaçmaya başladı.

Emperyalizm ise zaten Suriye Hükümeti’nin sahada güç kazanmasıyla birlikte “mülteci krizini” keşfetmiş, Esad’ı ve meşru Suriye yönetimini bu başlık üzerinden “insanlık dramı”, “trajedi” gibi nitelemelerle sıkıştırma çabalarına girişmişti.

Şimdi de Halep’te kaybeden emperyalizm, AKP, Riyad, Katar destekli katiller can havliyle kaçışırken emperyalistler ve işbirlikçileri “Suriye ve Rusya’nın bombardımanlarından kaçan siviller” nakaratını bu kez daha yüksek perdeden söylemeye başladı.

Merkel’in Erdoğan’la görüşmesindeki başlıklardan biri sınırın bu “sığınmacılara” açılmasıyken, AB’nin günlerdir süren çağrısına BM de katıldı.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği “Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyindeki insani ve tıbbi duruma erişim sağlamasını takdir ettiğini” açıklarken,“Halep civarındaki yerlerinden edilme ve aşırı hassasiyet göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin uzun dönemli açık sınır politikası çerçevesinde uluslararası korumaya ihtiyacı olanlara sınırlarını açmasını” istiyor.

Taşeronluğunu yaptığı emperyalistler ve Riyad ile birlikte büyük hayal kırıklığı yaşayan ve daha düne kadar Avrupa’yı “Mültecileri otobüslere doldurur göndeririz” diyerek tehdit eden Erdoğan da “Gerekirse Suriyeli kardeşlerimizi almak zorundayız” diyerek cihatçı kardeşleri üzerinden pazarlığı kızıştırıyor.

Azez kırsalındaki cihatçıların Rus uçakları tarafından bombalanmasının ardından yaralanan cihatçı katiller Kilis devlet hastanesinde tedavi ediliyor. “İnsanlık dramı”, değil mi?

Destekledikleri katil çetelerin yenilgisiyle fena halde sarsılanlar, Lazkiye’deki, Fua ve Kefraya’daki, Cisr el Şuğur yakınlarında bulunan İştebrak’taki katliamlara nasıl da çıt çıkarmamışlardı.

Bütün bunlar olurken riyânın boyutları da ortaya çıkıyor.

BM kriterlerine göre “Sığındığı ülkeden kaçtığı ülkesine karşı silahlı faaliyete devam eden kişiler mülteci olarak kabul edilemezler.”

Yine aynı kriterlere göre “Savaş suçlarına karışan ve uluslararası insanlık ve insan hakları hukukunu ağır biçimde ihlal eden kişiler mültecilere verilen koruma ve yardımdan özellikle mahrum edilmişlerdir. Bu nitelikte bir suça karıştığına dair ciddi kuşkular bulunan bir kişiye mülteci olarak koruma tanınmamalıdır.”

2011 yılında henüz Suriye’deki çatışmalar patlamadan, Hatay’ın Suriye’yle sınırında “olası göç hareketine” karşı BM’nin mülteci kampları hazır bekliyor.

Bu kamplara “sığınanlar” ise gündüzleri aileleriyle birlikte uluslararası korumadan faydalanırken, akşamları sınırın diğer tarafında kafa kesiyor, insanları kurşuna diziyor…

Bu katillerle bir arada yaşamak istemeyen yoksul ve gerçek anlamda koruma ihtiyacı olanlar ise kamplarda kalmayı reddederek, yoksullukla mücadele ederken hayatta kalmaya çalışıyor.
Ancak, cihatçı katiller ve onların yöneticileri sadece bu kamplarda değil, ülkenin birçok yerinde mülteci statüsünde varlıklarını sürdürüyor.

4 yıldır işgal ettikleri Zehra ve Nubbul’da insanları katledenler ise bu kervana katılarak “uluslararası korumaya muhtaç siviller” oluveriyor. Sayıları konusunda da bir türlü karar verilemiyor! 10 bin mi desek, 30 bin, yoksa 60 bin mi? Arttıran arttırana…

Bütün bu katliamları yapanlar Cenevre görüşmelerinde “muhalif” olarak Suriye’nin karşısına oturuveriyor.

Suriye Ordusu’nun ilerlemesiyle birlikte de oturmalarıyla kalkmaları bir oluyor. Ülkenin kuzeyinde Türkiye sınırına kaçarlarken, Cenevre’de de masaları deviriyorlar.

Mültecileri sahte can yelekleriyle botlara bindirerek Ege ve Akdeniz sularında sonu belirsiz yolculuklara çıkaran şebekeleryılda 5 milyar dolar kar ediyor.

Avrupa’ya ulaşan mülteciler arasındaki kimsesiz 10 bin çocuk ortadan kayboluyor.
Ulaşamayan binlercesi de bu sularda yitip gidiyor.

Ne gam…

Mülteciler, emperyalistler ve işbirlikçileri için Suriye’ye karşı kullanılan, Suriye halkı karşısında kaybettikçe öne sürülen bir koz.

Kimileri karanlık sularda boğulurken, toplama kamplarında insan tacirlerinin elinde köleleştirilirken, bir umut yaşam savaşı verirken, kimileri de koruyucularının himayesinde “görevlerini” sürdürüyor…