Demokrat değil devrimciyiz!

Zaman Gazetesi’ni tek başına “hür basın” olarak değerlendirecek kadar saf değiliz. Çünkü arkasında açık ve seçik gerici bir siyasal örgütlenme bulunmaktadır.

Yıllar önce türban tartışmaları sırasında Birgün Gazetesi yazarı Melih Pekdemir’in kaleme aldığı bir yazı vardı “Özgürlükçüyüz ama salak değiliz” diye… Belki de bugün Zaman Gazetesi’ne el konulmasını değerlendirirken ve ortaya çıkan “bol demokrasi”li söylemlere baktığımızda, bu söz, en azından komünistler açısından, bu tabloya cuk oturuyor.

Zaman Gazetesi’ni tek başına “hür basın” olarak değerlendirecek kadar saf değiliz. Çünkü arkasında açık ve seçik gerici bir siyasal örgütlenme bulunmaktadır. Adlı adınca bir tarikat örgütlenmesi, adlı adınca bir siyasal oluşum ve sonuna kadar dinci, gerici, bilim dışı, sahtekar bir oluşum… Hem de ülkemize ve bu ülkenin aydınlık insanlarına yaptıkları ortadayken…

AKP dolu dizgin faşizme doğru yol alıyor. Elinde sopa, önüne gelene savuran bir pratiğin dün kardeş bugün düşman olduğu aynı yolun yolcusu başka bir siyasi harekete sopa çekmesinden bahsediyoruz. AKP faşist tamam, peki Cemaat demokrat mı?

Bugün örneğin MHP kapatıldığında hep birlikte siyasal özgürlükten mi bahsedeceğiz? Faşist bir partinin savunulması solculara mı düşecek?

OdaTv’ye Cemaat tarafından düzenlenen operasyonu ve tutuklanan basın emekçilerini unutacak mıyız? OdaTv basın organı değil miydi? Daha 4-5 yıl önce OdaTv operasyonunu yapanlar bugün “hür basının sesi kısılıyor” diye yaygara kopartıyorlarsa kelimenin gerçek anlamıyla büyük bir sahtekarlıkla karşı karşıyayız.

Solun sözü olmalı ama sözünü faşizme karşı dayanışmanın ötesinde bir içeriğe oturtacak bir analizle toplumun önüne koyması gerekir. Bu açıdan sol, tepkisel bir AKP karşıtlığıyla sınırlı kalamaz. Düşünülmesi gereken başka olgular vardır ve üzerinde asıl durulması gereken yer de burasıdır. Boydak ve Zaman operasyonlarının zamanlamasını manidar bulmamız lazım ve bu hamleleri düzen siyasetinde yaşanan kriz ve gerilimlerin karşılıklı adımları olarak okumak durumundayız. Boydak operasyonunun aynı zamanda Gül’e karşı yapılmış bir karşı hamle olduğunu görmek gerek. Gül’ün de içinde bulunduğu cenahta nasıl bir hazırlık var, tam göremiyoruz; fakat ateş olmayan yerden duman çıkmayacağını de iyi biliyoruz. Sol siyasi çözümleme içinde olmadan ve düzen siyasetinde ortaya çıkan gerilimleri görmeden olaylara tepkisel bir yaklaşım üretirse yanlış yola sapma konusunda hiç de zorlanmayacaktır.

Siyasette tutum almak kadar analiz etmenin hiç mi değeri yok? Bir akıl tutulması yaşamıyorsak eğer Cemaat’in arkasında duracak kadar çaresiz değiliz. Mesele herkes için açık olmalı: Gerici-liberal ittifak tarafından kurulan bu emek düşmanı rejimin “iktidar mücadelesi” ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bu iktidar mücadelesinde solun taraf olma lüksü yoktur.

AKP, (cemaat, tarikatlar ve liberallerle ittifak yaparak) emperyalizmin ve sermaye sınıfının çıkarları için ve bunların desteği ile iktidar oldu. Ülkemiz bu ittifakın karşı devrimci dönüşümüne tabi tutuldu, hala tutulmaktadır. Hatta bu karşı-devrimci dönüşümün bizzat koçbaşı olarak Cemaat örgütlenmesi kullanıldı. Açıkça yazalım, neden çekiniyoruz: Bunların ipleri emperyalizmin elinde. Yargıcı, savcısı, polisi el ele verdiler, cemaat karar organlarında kararlaştırdılar ve ülkede suçsuz onlarca insanı haksız ve hukuksuz bir biçimde içeri attılar. ABD emperyalizmin politikalarıyla uyumlu bir tasfiye operasyonu, karşı devrimci dönüşümün en önemli adımlarından birisiydi.

Cemaatle yani gericilikle dayanışacak bir devrimci tutum olamaz, devrimci tutum hesap sormak üzerine kurulmalıdır!

“Biz gericilikle dayanışmıyoruz, faşizme karşı çıkıyoruz” gibi bir söylemin ya da “bugün hedefe koyacağımız cemaat değil AKP” dersek, bu mantık o zaman emperyalizmi de bugün Kuzey Suriye’de oynadığı rol misali karşımıza almayalım demeye çıkar ki; aman ha! AKP’nin bu gerici rejimin kurucu öznesi ve mücadele odağımızda bulunduğu açık, ancak AKP karşıtı düzen güçleriyle yan yana gelmek zorunluluğu siyasetin yasasında yoktur. Ya da siyaset böyle yapılmaz, devrimci siyaset hiç yapılmaz!

Düzen, top yekün karşıya alınmalıdır. Tek başına Saray’ı, tek başına AKP’yi değil, bir bütün olarak bugün AKP eliyle kurulan gerici rejimi, yani başka bir deyişle İkinci Cumhuriyet rejimini karşıya alan bir mücadele hattı ve siyasal tutum gerekir. Ve bunun bütün aktörleriyle hesap görülmelidir; sermayesiyle, işbirlikçisiyle, gericisiyle, cemaatiyle, liberaliyle, restorasyoncusuyla…

AKP’ye karşı bütün güçlerin ortak cephesini Cemaat’le mi kuracağız?

AKP, iktidarı Cemaat”e borçludur. Cemaat tarafından düzenlenen operasyonların sonucu olarak bugün AKP iktidardadır. Cemaat AKP’yi satmıştır, AKP’de bugün Cemaat’i. Mesele bu kadar açıktır. Düzen siyasetinde kılıçlar çekilmiş, birbirlerine sallamaktadırlar.

Bu gerçek emekçi halkımıza anlatılmalıdır. Bu düzeni kuranlar bunlardır ve bozulan ittifaktan birbirlerini tasfiye etmek çıkmıştır. 12 Eylül askeri darbesini destekleyen ve 12 Eylül askeri darbesinin açtığı yoldan büyüyen bir Cemaat’in ülkenin gençlerini nasıl teslim aldığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Aynı şekilde 12 Eylül sonrası açılan yoldan bugünlere gelen AKP çizgisi ile Cemaat’in çizgisi paraleldir. Boşuna paralel yapı dememektedirler: Paralel çizgiler aynı yönü göstermektedir. Gösterilen bu yön emek düşmanı, gerici, sonuna kadar sermaye yanlısı ve Amerikancıdır. Emekçi sınıflara anlatılması gereken işte bu gerçeklerdir.

Zaman Gazetesi’ne yapılanların karşısında duranlar, Boydak ve Koza adlı sermaye gruplarının da yanında durmalıydı. Mantık bunu gerektirmez mi?

Bizim mantığımız emekçi sınıfların çıkarlarına göre çalışır. Bütün sermaye gruplarının mallarına el konulmalı ve kamu mülkiyetine geçirilmelidir. Bütün özel dershaneler ve özel okullar kapatılmalı, devlet okulları bütün yurttaşlara eşit, parasız ve bilimsel eğitim sağlamalı. Bütün tarikat ve cemaat örgütlenmeleri, birer gerici siyasal örgütlenme ve laikliğe aykırı oldukları için yasaklanmalıdır.

Sol kendi programını ortaya koymalı ve tavizsiz savunmalıdır; ortaya çıkan gerçekler açıklığıyla emekçi halka anlatılmalıdır. Bu ülkede solun çıkışı düzen güçlerinin tepişmelerinden medet umarak değil, metal işçilerinde parlayan kıvılcımın ateşini körüklemekten geçecektir.

Solun çıkışı kendi gündemini “dayatarak” ortaya çıkacaktır!