Darbe ve iktidar

Irmak Ildır, Sosyalist hareketin darbe sonrası gelişmelere dair stratejisini yazdı.

15 Temmuz akşamı yaşanılanlar daha şimdiden “tarihe” geçmiş durumda. “Darbe girişiminin” hikâyesi büyük oranda dikkat çekerken, düzen içi taraflaşmanın Türkiye’yi getirdiği noktanın gözden kaçırılmaması gerekiyor. 15 Temmuz “darbe girişimi” öncesi ve sonrası bir dizi sonucu içeriyor ve bu sonuçların yaratacağı kırılmalara odaklanmak gerekiyor.

Her şeyden önce darbenin hikâyesi bir kenara bırakılacak olursa iktidar mücadelesinin ve bu mücadelenin doğurduğu “çıplak zorun” bu denli canlı bir biçimde yaşanmış olması önemlidir. Bugüne değin burjuva “iktidar aygıtı” içindeki çatışma ve çekişmelerin büyük oranda kendi iç mekanizmalarında halledildiği, şiddetin ise sınırlı bir kısım içinde kaldığı müdahale tarzı bu “darbe girişimi” ile bir kenara bırakılmıştır. Karşı devrimci, baskıcı ve azgın bir sömürüye dayanan Türkiye’nin düzeninin böylesi keskin bir hesaplaşmayı içermesi içinde biriktirdiği enerji ile alakalıdır.

Türkiye düzeninin fay hatları kırılmış, düzen içi mücadele olabildiğince net hale gelmiştir. “Uzlaşı” ve “istikrarın” sermaye düzeninin safsatası olduğu darbe girişimi ile açık bir biçimde görülmüştür. Dolayısıyla İkinci Cumhuriyet adını verdiğimiz düzenin böylesi bir adımı doğurması, bu düzenin hem kuruluş felsefesiyle, hem de içinde barındırdığı dinamiklerle alakalıdır. Boyası dökülen düzenin ikna aygıtları paramparça olmuş, geriye yalnızca baskı aygıtları kalmıştır.

Böylesi bir durumu doğuran etmenlere odaklanıldığında görülecek iki şey bulunuyor. Birincisi bugün Türkiye’de düzenin ideoloji katında yerleşmiş “resmi ideoloji” konusunda ciddi bir sıkıntısı bulunmaktadır. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse AKP’nin ideolojisi olan “İslamcılık” ve onun siyasi görünümü olan “Ilımlı İslam” içinde barındırdığı öğelerle toplumu sevk edecek, dönüştürecek bir içeriğe sahip değildir.

Bu ideoloji kurucu değil, yıkıcıdır.

Gericiliğin Birinci Cumhuriyet’i yıkmakta üstlendiği işlev, sıra yeni rejimi kurmaya gelince kriz üretici bir unsur haline gelmiştir. Dahası gericiliğin iki farklı ekolü, dönüşüme ve yeni düzene ilişkin yaklaşımlarıyla çarpışır hale gelmiştir. Bunlardan ilkini Fethullahçılar, ikincisini AKP üstlenmektedir. İki ekolün aynı ideolojik referans ve siyasal doğrultuya sahip olmasına rağmen, çarpışır hale gelmesi ise bu iki ekolün oluşum biçimiyle alakalıdır. Tarihsel ve sosyal nedenlerle farklılaşan iki ekol, sıra siyasal süreçlere gelince çarpışma ve tasfiye zorunlu hale gelmiştir.

Dolayısıyla buradan çıkartılacak sonuç bellidir. Gericilik “istikrarsızlık” üretir. Gericilik bu anlamıyla bir kaosun adıdır ve emperyalizmin bölge politikaları açısından kullanışlı bir uzuvdur. Ortadoğu’daki muadilleri ve 15 Temmuz akşamı yaşanılanlar düşünüldüğünde bu durum mutlak suretle bir ezbere dönüşmelidir.

***

Darbe girişiminin ve sonrasında olanların ilk sonucu yaşanacak sarsıntılara işaret ederken, bir diğer ortaya çıkan sonuç ise devlet mekanizmasındaki dağılma halidir. Darbe girişiminin ardından siyasi iktidarın çözülmeye uğramaması girişimin başarısızlığa uğramasının nedenlerinden biri olurken, devlet içinde ardı ardına gelen tasfiyeler mekanizmanın dağılmasın neden olmuştur.

Bu dağınıklık büyük oranda siyasal iktidar tarafından doldurulmaya çalışılacaktır. Öte yandan, devlet mekanizmasının yeniden oluşturulması süreci farklı ittifak ve pazarlık süreçlerini de aralarken bir araç olarak devletin “yeknesak” bir biçimde kurulamaması ilerisi için yeni kriz süreçlerini tetikleyecektir.

Bununla birlikte AKP’nin kaybolan otoritesini yeniden tesis etmek için başvurduğu “baskı politikalarının” bir sınırının olduğu bugünden görülmelidir. OHAL ile birlikte siyasal iktidarın sınırsız bir yetkiye kavuştuğu ve toplumsal dinamiklerden azade kılındığı sanılmasın. Bu açıdan AKP, yeni güç dengelerini kendi lehine bozmak ve belirli bir onay mekanizmasını yeniden kurgulamak zorunda kalacaktır.

Sürecin kendisi bütüncül bir görünüm vermekten uzak olması zayıflıklara işaret etmektedir. Bir bütün olarak sokağı terörize etmek isteyen ve paramiliter güçleri sokakta baskı unsuru olarak işlevlendiren bir düzenin süreklilik sağlayabilme koşulları bulunmuyor. Bununla birlikte önümüzdeki dönemde bu unsurların özgüvenle hareket edecek olması bir veri olarak yazılması gerekiyor.

Bu verinin AKP’nin karşıtlarında korku ve geri çekilme yaratacağı beklentisi ise geride bırakılmalıdır. Türkiye’de ilericiliğin birikimi şeriatçı ve faşist çetelerin azgın saldırganlığına izin vermeyecek denli köklü ve yaygındır. Bu birikimin örgütsüzlüğü ve kendiliğindenliği zaaflı yanıdır ancak kendisine dönük tehditlerde refleks gösterme yetisini henüz kaybetmemiştir.

Bu refleksi örgütlü kılmak ise sosyalist hareketin önündeki görevlerin başında gelmektedir.

***

Son olarak ise girişimin bir sonucu da iktidar mekanizmasının ne denli önemli olduğunu açığa çıkartmıştır. Tarihsel açıdan bilinen bu değer, güncel olarak da ispatlanmıştır. Örgütlenmiş bir sınıfın temsilcisi ya da o sınıfın bir parçası kendine dönük tehditleri devlet gibi gelişkin bir organizma ile savuşturamasa bile, siyasal iktidar yoluyla bu durumu değiştirebilir. Dolayısıyla tüm toplumsal süreçlerde siyasal iktidar mekanizmasına ihtiyaç duyulmaktadır ve duyulacaktır.

Bugün Türkiye’de yaşanılan krizler bertaraf edilecek, Türkiye’de ilericiliğin özlediği eşitlik, özgürlük ve aydınlanma gerçekleşecekse bu mutlak suretle siyasal iktidar hedefine oturmalıdır.

Üstelik bunu da hiç umutsuzluğa düşmeden başarmak zorundadır. Bugün bizim ihtiyaç duyduğumuz şey “güven verici” bir tarzdır.

O nedenle bir kere daha şu üçlü hatırlanmalıdır:

Örgüt, siyaset ve süreklilik…

Bu üçlü kaybolan güveni de tesis edecektir.