Cumhuriyet, rejim ve siyasette mühendislik

Bizim cenah ve bu cenahtaki ağırlıklı kuvvet olarak TKP bu tartışmaya girmiş, Sosyalist Cumhuriyet kavramını kullanarak yeni bir cumhuriyete işaret etmiştir. Türkiye solunda bu tartışma ya ‘suni gündem’ olarak karşılanmış, ya da ‘yesinler birbirlerini’ apolitikliğinde geçiştirilmeye çalışılmıştır. Bu tanımlamayı rafa kaldırmak yine en hafifinden tartışmada geriye düşmek anlamına gelir ki buna izin veremeyiz.

Neden İkinci Cumhuriyet kavramını kullanıyoruz? Kuşkusuz numaralandırma hoşumuza gittiği için değil. Başa numaraları değil sınıf mücadelesini yazdığımız için ve sınıf mücadelesinin ülkemizde bu anda ortaya çıkardığı süreci adlandırma çabamızdan İkinci Cumhuriyet kavramını kullanıyoruz.

Geriye dönüşün mümkün olmadığını biliyoruz. Yani ‘Cumhuriyetçi Güçlerin’ yeni bir kalkışması ile Birincisine ya da ‘Kemalist Rejime’ dönüşün imkansız olduğunu söylüyoruz. Tarihin yasaları var, geriye dönüş hele emperyalizm döneminde mümkün değil diyor. Tarihin tekerleği ileri doğru dönüyor, sınıf mücadelesi devam ediyor. Bugün oturmaya, mutabakat sağlamaya çalıştığını söylediğimiz rejimin-düzenin dinci-gerici karakterini görüyoruz. Emperyalizmle uyum sorununu minimize etmeye çalışıyor. Sermaye sınıfının önünü eski rejimin kalıntılarından temizliyor. Siyasette tekleşmeye gidiyor, emekçi sınıfları rejiminin esiri haline getiriyor.

İkinci Cumhuriyet bir tartışma olmaktan çıkalı çok oldu, bir gerçeklik haline geldi. Ülkemizde ilk kez Altan’lardan Mehmet tarafından 1991 yılında dile getirilmişti. Devletçi ekonomi ile hesaplaşan, cumhuriyeti sözde demokratikleştirmeye çalışan, rejim üzerindeki ordu vesayetini istemeyen; aslında 1923 Cumhuriyetini mahkum etmek için ortaya atılan bir tartışma yapıldı. Türevleri ve ardılları İkincisinin kurulmasına büyük katkısı olan 12 Eylül 2010 yılındaki referandumda ‘Yetmez Ama Evet’ çizgisi ile AKP-Cemaat koalisyonunun devletleşmesini meşrulaştırdılar.

Bugün liberalizm-liberal ideoloji İkinci Cumhuriyet rejiminin ana harcıdır. Karşıtlıkları, muhalefeti veya mızırdanmaları bundandır ve oturmaya çalışan rejimde pay sahibi olmak istemektedirler. Pusulaları her daim sermaye sınıfını ve emperyalizmi gösterir.

14 yılda sömürü artmış, emperyalizme bağımlılık perçinlenmiş ve dinci gericilik siyasal ve toplumsal alanda getirdiği yozlaşma ile birlikte güç kazanmıştır. Sosyalistler için mücadele referansları buralardır.

AKP’nin zoru, baskısı ve faşizmi bunların dışında bir sapma değildir. Klasik anlamda havuç-sopa denkleminden bahsetmiyoruz. Düzen siyasetinde ortaya çıkan tıkanma aşılmaya çalışılmaktadır. İçerisinde yaşadığımız bölge savaş, kuşatma, bölünme, Şii-Sunni düşmanlığı içerisinde cehenneme dönecek, bizde işler rayında gidecek. Olacak iş mi? Baskıcı mı, normalleşmeci mi? Bunlar en nihayetinde biçimdir ve içerik baki kalmaktadır. Erdoğan ve AKP bu niteliği çeşitli yollarla, kriz aşma-savma yöntemleri ile devam ettirmektedir. Gerekirse yeniden yapılanma devreye girer, yeni ittifaklar kurulur, muhalefet şekillendirilir, toplumsal algı yeniden biçimlendirilmeye çalışılır.

Propaganda-ajitasyon ile analizi birbirine karıştırmamak gerekiyor. Ayrıca bu kavramlar birbirine karşıt ya da düşman da değildir. Her ikisi de sosyalizm mücadelesine dahildir, birbirini tamamlar.

Bizim cenah açısından cumhuriyet tartışmaları rejim tartışmasına denk düştüğü için önemlidir. İkinci Cumhuriyet tanımlamasını ‘rafa kaldırmak’ en hafif tabirle mücadele referanslarınızı bulanıklaştırır ve bunun propaganda ile analizi birbirine karıştırmakla bile açıklayamazsınız.

Bizim cenah ve bu cenahtaki ağırlıklı kuvvet olarak TKP bu tartışmaya girmiş, Sosyalist Cumhuriyet kavramını kullanarak yeni bir cumhuriyete işaret etmiştir. Türkiye solunda bu tartışma ya ‘suni gündem’ olarak karşılanmış, ya da ‘yesinler birbirlerini’ apolitikliğinde geçiştirilmeye çalışılmıştır. Bu tanımlamayı rafa kaldırmak yine en hafifinden tartışmada geriye düşmek anlamına gelir ki buna izin veremeyiz.

Birincisi; AKP-Saray rejimi tanımlaması bir propagandanın ötesinde tanımlamanızda alamet-i farika haline getirilirse liberalizm önemsizleştirilmeye, hatta tetikçileri ‘Yetmez Ama Evetçilerin’ konum değişiklikleri meşrulaştırılmaya çalışılır. Saraya karşı en geniş cephede(hayaller) yer almanın, düzen içi güçlerle(gerçekler) yan yana gelmenin kapıları zorlanır. Ve bunların hepsi güncelin en somut mücadelesi adına yapılır.

İkincisi; sosyalistler açısından İkinci Cumhuriyet yalnız bir analiz konusu değildir, bir mücadele konusudur. Ortaya çıkardığı-çıkaracağı kriz dinamikleri açısından değerlendirilir. Emperyalizmi ve sermaye sınıfını dışarıda bırakan bir tanımlama ise bağlamından koparılmıştır ve yanlıştır. İşin bu kısmı da ‘ideolojiktir’. ‘Birincisi’ kapitalist ve emperyalizme bağımlıydı, ‘İkincisi’ bu niteliklerini geliştirdi ve AKP ile dinci-gericiliğin iktidarını kurarak perçinledi. AKP bundan dolayı mücadelemizin önemli konusu olmuştur.

Üçüncüsü; İkinci Cumhuriyet tanımlamasını rafa kaldırırsanız ‘Sosyalist Cumhuriyet’ hedefinden de vazgeçersiniz. Zaman zaman farklı dinamiklerin etkileri ile ortaya çıkan AKP muhalefeti ve ya karşıtlığı referansınız haline gelir, sürüklenir ve hedefinizi ‘unutursunuz’ Siyasette şimdiye kadar verdiğiniz örgütlü mücadeleyi tukaka ve başarısız ilan eder, ezber bozduğunuzu düşünürsünüz. Aslında yapılan bir çeşit ‘mühendisliktir’ ve bizim ülkemizde tutmamaktadır. Çünkü bu tür ‘siyaset mühendislikleri’ işçi sınıfını dışarıda bırakır, bırakmak zorundadır. Bölgemizde emperyalistler ve sermaye sınıfı bunu bombalarla ve katliamlarla yapmaya çalışmaktadır. Siyaset ciddi bir iştir ve oyun oynamamak gerekir.

Dördüncüsü; aşamacılık kaybettirir. Hele hele rejim tartışılırken ‘devrim stratejinizi’ bir siyasi parti ve onun temsilcisinin gidişine, devrilişine bağlarsanız burjuva düzeni yıkamazsınız.

Daha önce de yazdığımız ve söylediğimiz gibi, bağımsız sosyalist bir hatla devrimci siyaset mümkündür. Cumhuriyet sorunu yani ‘halkın devlet yönetimine katılımı sorunu’ ise ancak emekçilerin laik ve bağımsız cumhuriyeti ile çözülebilir. Bu da adlı adınca Sosyalist Cumhuriyet’tir.