Çaresizlik örgütsüz olmaktan...

Yazarımız Ekim İsmi, örgütlü mücadelenin gerekliliğini vurgulayan bir yazı kaleme aldı.

Ülkemizde, özellikle son on yılda, yaşananların ülke insanının sağcı olmayan kesiminin ruh halini oldukça kötüleştirdiği açık olsa gerek. Birinci cumhuriyetin yıkıldığı, cumhuriyetin kazanımlarının parça parça yok edildiği, dinin toplumsal alandaki ağırlığının her geçen gün arttığı, savaşların, terörün, bombaların, gözaltıların, cezaevlerinin gündelik yaşamın olağan aksiyonları haline geldiği bir ülkede en ufak bir umut ışığına bile izin vermiyor iktidardakiler.

Türkiye’nin yüzü aydınlığa dönük insanlarının son on beş yıldır oynadığı polyannacılık oyunu artık tamamen sona eriyor. AKP’nin ilk seçiminin ardından “zaten ikinciyi göremez”, “çelik gibi ordumuz var” diyerek oyuna başlayan, Haziran kalkışmasıyla doğru bir yola girer gibi olan, bir ara Cemaat-AKP kavgasını bile polyannacılığın parçası haline getiren “bizim” insanlarımız bir müddettir ABD’nin ya da AB’nin ipi çekmesini bekler haldeler. Bu beklentinin güçlü bir polyannacılık yaratmayacağı ve yaratmadığıysa ortada.

Yıllarca cemaatçilerle mücadele etmiş solcu, ilerici akademisyenler üniversitelerden uzaklaştırılıyor ama ne ABD, ne AB ipi çekmiyor. Cumhuriyet gazetesine operasyon yapılıyor, ülkenin önemli gazetecileri tutuklanıyor ve üstelik ana muhalefet partisi bunu kendi meselesi saydığını açıklıyor, ama emperyalist merkezlerden tık yok. Meclis’in diğer muhalefet partisi HDP’nin, eşbaşkanları da içlerinde olmak üzere, milletvekilleri tutuklanıyor, ama diplomatik açıklamalar ötesinde bir şey görülmüyor. OHAL’den başkanlık sistemine bir yol döşeniyor ve buna karşı çıkan kimse de yok!

Ne olacaktı ki, polyannacılık burada bitiyor. Polyannacılığın bittiği yerde umutsuzluk, karamsarlık, kaçma isteği ve çaresizlik başlıyor. Ülkemizdeki iktidar yanlısı insanlar her geçen gün kabalıklarıyla, hoyratlıklarıyla, yobazlıklarıyla, cahillikleriyle hareket alanlarını genişletirlerken, ülkenin ilerici birikimini temsil eden insanları birbirlerine ne olacağını sorup, “sıra bize mi gelecek?” diye endişelenip, hangi ülkeye gidebileceklerinin araştırmasını yapıyorlar.

Ne olacak?

İpler elinizde olmadığında ve kendinizi güçsüz hissettiğinizde daha kötü bir soru yoktur herhalde. Bu soruya verilecek yanıt ülkenin ve ülke insanının kaderini belirleyecek ve doğru yanıtı vermek örgütlenmekle başlayacak.

Bugün ülkemizin ilerici insanlarının çaresizliğinin en büyük nedeni örgütsüz olmasıdır. Tersi de doğrudur; ülkemizi karanlık bir cehenneme çevirenlerin tüm bunları yapabilmesinin temelinde örgütlü hareket edebiliyor olmaları yatmaktadır. Aklınız, entelektüelliğiniz, yaratıcılığınız, gelişkin mizahınız mücadele için şüphesiz çok önemlidir, fakat tüm bunlar örgütsüz olunduğunda yenilmeye mahkumdur.

Kritik nokta burasıdır, örgütlülük mevcut uygulamalara karşı tepki duymak, öfke duymak, sosyal medyada bunlarla ilgili paylaşımda bulunmak, güzel caps’ler hazırlayarak yüzleri güldürmek ya da internet yasaklarının hangi yollarla aşılacağını etrafa anlatmak değildir. Örgütlülük etkisi sürekli azalan ve yenilmeye mahkum eylemlere vaktin uyuyorsa katılmak da değildir.

Örgütlülük, en yalın haliyle, programı net hedefi belli bir siyasi partide programlı ve hedefli bir çalışma yürütmektir. Zor olanı budur ve evet, çaresizliğin tek anahtarıdır.

Karşımızdaki güç on yıllardır örgütlenmektedir. Üstelik sömürü düzenini yıkmak için değil, sömürüyü daha da arttırmak, karanlığı daha da koyulaştırmak için. Böylesi bir örgütlülüğün “istediğimiz anda”, “hemen şimdi” yenilmesini beklemek gerçekçi değildir.

İhtiyacımız olan sabırla örülmüş, gerçek, çok fazla zamanımız olmadığını bilerek büyümesi gereken ve mutlaka işçi sınıfına dayanan bir örgütlülüktür.

Tüm bunların olmadığı bir durum mu? İnsanlığımızdan vazgeçmekten başka bir anlama gelmeyecek.

Örgütlü olmak, bugün, her zamankinden daha fazla insan olmak demek.