Bir 'İkinci Akbulut' vakası: Boşbakan Binali

Binali Yıldırım bugün Bakanlar Kurulu’nu ve AKP Merkez Yürütme Kurulu’nu ilan etti.

Bir 'İkinci Akbulut' vakası: Boşbakan Binali

Binali Yıldırım bugün Bakanlar Kurulu’nu ve AKP Merkez Yürütme Kurulu’nu ilan etti.

Davutoğlu’nun apar topar görevden alınmasından hemen sonra 2 hafta içinde kurgulanmış bir kongreyle, Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başbakan olarak atandı. AKP Kongresi biter bitmez, yangından mal kaçırırcasına hükümet ve AKP yönetimi belirlendi. 2 hafta içinde alelacele yapılan bu değişime yakından baktığımızda iki konu öne çıkmaktadır. Bunun dışında Binali Yıldırım’ın bugün AKP Meclis grubunda yaptığı konuşma ezberden, hamasi siyasetten ve boş sloganlardan öteye bir içerik taşımıyordu.

Binali Yıldırım, yaptığı konuşmayla İkinci Akbulut olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Ezberden ve eline tutuşturulmuş konuşma metnini bile başbakan ciddiyetine yakışmayacak şekilde okuyamaya çalışan bir ismi Türkiye’nin, AKP’nin ve Erdoğan’ın ne kadar taşıyacağı merak konusu.

Öncelikle, Binali Yıldırım tarafından yapılan konuşmada öne çıkan iki hususa dikkat çekilmelidir. Bunlardan birincisi, başkanlık konusunun AKP’nin birinci derecede önceliği olduğu meselesi. O yüzden sürekli Tayyip Erdoğan’a biat mesajı, Tayyipcilik yaparak alkış toplama gayretini görüyoruz. Bu utanç verici durum “padişahım çok yaşa” ya da Hitler sempatizanlığına benzer bir görüntüden başka bir şey değildir. Bu halet-i ruhiye, kurulan hükümetin kurmaca olduğunu ve başkanlığa geçiş için uydurulduğunu açıkça göstermektedir. Bakanlar Kurulu’nun yarın Saray’da toplanacak olması da zaten bu yönde atılan adımların somut karşılığı oluyor.

Başkanlık meselesinden Yıldırım’ın sözleri AKP’nin niyetini açıkça göstermektedir:

“Bu sadece Cumhurbaşkanımızın meselesi değil, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecek meselesidir. 60, 80 darbeleriyle oluşan bu anayasayla Türkiye artık yoluna, 2023 hedeflerine gidemez. Bu elbise bu bedene dar geliyor. Biz, inşallah başkanlık sistemi dahil yeni anayasayı gerçekleştirmek için gerekli çalışmaları hemen başlatacağız. Benim buradaki çağrım şu diğer gruplara; gelin Türkiye’nin, milletin beklentisi olan sizlerin her seçimde de vaadiniz olan yeni anayasayı hep birlikte yapalım. Bu şerefe, onura siz de ortak olun. Eğer her zamanki gibi ipe un sererseniz biz ne yapacağımızı biliyoruz. Zihnimiz berrak, yolumuz aydınlık, gereğini de yapacağız.”

İkinci husus ise, dış politikada bir dümen değişikliği gibi görünmektedir. Erken tespitlerden kaçınmak şartıyla Yıldırım tarafından yapılan konuşmadaki üstü örtük ibareler yeni bir dış politika yönelimi mi olacak sorularını akla getirmektedir.

“Türkiye’nin birçok sorunu var. Bölgesel sorunlarımız var. Avrupa Birliği, Kıbrıs, Kafkaslar ve coğrafyamızda yaşanan karışıklıklar tabiatıyla Türkiye’nin bölgedeki konumunu ve önemini daha da artırıyor. Bunun bilincindeyiz, bu bilinçle ne yapacağız? Yapacağımız çok basit; dostlarımızın sayısını artıracağız, düşmanlarımızın sayısını azaltacağız. Çünkü biz tarih boyunca hep ezilenlerin mazlumların yanında yer almış bir milletiz. Tarih bize bölgede bugün çok önemli sorumluluklar veriyor. Bu sorumluluğu ya bugün yaparız, yerine getiririz ya da yaşanacak hayal kırıklığının vebalini tarih boyunca gönlümüzde hissederiz. Milletimize bunu hissettirmeyeceğiz.”

“Anlamsız savaş” 

Bu sözlerden dostlarımızı artırmak deyimi ile dış politikada daha yumuşak bir dönem ile “bu sorumluluğu bugün yaparız” sözü ile Suriye’ye müdahale mi demek istedi tam anlaşılmış değil.

Bunun yanı sıra ilk kez bir başbakan AKP politikalarına tamamen zıt yeni bir söylem geliştirdi. Daha önce “Ortadoğu bataklığı” sözüne kızan ve burası bataklık değildir söylemini geliştiren Erdoğan’ın aksine Yıldırım Suriye’de yaşananlara “anlamsız savaş” tanımı yapmıştır. Yine ne demek istediği tam anlaşılamayan konuşmanın ilgili bölümleri şu şekilde:

“Bu anlamsız savaş, yüzbinlerce din kardeşimizin hayatına mal oldu. Kimisi de canlarını kurtarmak için hayatını tehlikeye attı ve yollarda, denizlerde maalesef bebekten yaşlısına kadar birçok insan hayatını kaybetti”

Terörle mücadele, paralelle mücadele, mali disiplin başlıkları konuşmasının diğer bölümleriydi ve neredeyse Erdoğan’ın konuşmasının kopyala yapıştır şekliydi.

“Nereden nereye gelen bir Türkiye”

Yıldırım’ın konuşmasının ilk başları ise büyük bir yalandan ibaret. Aşağıdaki sözler nereden nereye gelen Türkiye’yi özetlemiyor, gerçeklerin üzerini örtüyor.

“Öyle bir hal almış ki Başbakanlığın önüne getirip kasasını, masasını bırakanlar vardı. İşte böyle bir Türkiye’den bahsediyorum. 2002 Kasım seçimlerinde AK Parti milletimizin teveccühüyle iş başına geldi, ‘kalkınma’ dedi, hemen Türkiye’nin kriz sonrası bozulan ekonomisini süratle düzeltti. Öylesine reformlar öylesine dönüşümler gerçekleştirdik ki 2013 Mayıs’ı geldiğinde IMF’ye olan borcumuz bitmişti. Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanların istikrar merkezi Türkiye, IMF’nin memurlarından talimat alacak konuma gelmişti. Bu, milletin onuruna dokunan bir işti. Bugün IMF’yi göndermekle kalmadık. IMF’ye, ‘İhtiyacınız varsa ihtiyacı olan ülkelere kredi açmaya da hazırız’ dedik. Nereden nereye gelen bir Türkiye var.”

Türkiye’nin iç ve dış borçlarının dile getirilmediği ve IMF retoriği üzerinden böbürlenmenin gerçeklikle bir ilgisi bulunmuyor. Gerek kamunun gerekse özel sektörün iç ve dış borcu rakamlarına bakıldığında AKP iktidarı döneminde büyük bir borç artışı olduğu görülecektir. 2001 yılında dönemin başbakanı Ecevit’e yazar kasa atılmasına atıf yapan Yıldırım, Ecevit Hükümeti’nin nasıl düşürüldüğünü yerine kendilerinin nasıl pazarlandığını ise anlatmıyor. Yazar kasa gibi kurgusal eylemlerle toplumsal algı operasyonlarıyla AKP’nin nasıl iktidar yapıldığı ise herkes tarafından bilinmektedir.

Yeni başbakan Binali Yıldırım’ın grup konuşmasının özeti bundan ibaret. Hitabet yeteneği olmayan, eline tutuşturulmuş metni okumakta zorlanan, kaba ve ilkel bir görüntü veren Yıldırım tam da AKP iktidarına yakışan kukla bir başbakan görüntüsü vermiştir. Binali Yıldırım, hemşehrisi Yıldırım Akbulut’un yolunda gibi…