‘Barış İçin Akademisyenler’ davası devam ediyor

"Terör örgütü propagandası yaptıkları” iddiasıyla tutuklu 4 akademisyenin davası İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.

‘Barış İçin Akademisyenler’ davası devam ediyor

Barış bildirisine imza attıkları için tutuklanan akademisyenler Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı da bugün ilk kez yargıç karşısına çıktı. Davaya öğrenciler ve demokratik kitle örgütleri de katılım çağrısında bulundu.

Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza verdikleri için “terör örgütü propagandası yaptıkları” iddiasıyla tutuklu 4 akademisyenin davası  İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. 7.5 yıla kadar hapis cezası istenen tutuklu akademisyenler, 14.00’te yargıç karşısına çıktı.

Kimlik tespitinin ardından akademisyenler savunmalarını yapmaya başladı. Tutuklu akademisyen Muzaffer Kaya “Savcı iddianameyi yazarken Wikipedi’den yararlanmış. Bu iddianameyi öğrencim yazsa 10 üzerinden 2 verirdim” dedi.

Akademisyenler ve gazetecilere destek için gelenler sabah erken saatlerden itibaren adliye binası önünde toplanmaya başladı. Hocalarına destek olmak isteyen öğrenciler, adliye bahçesini doldurdu.

Dünyadan destek

‘Barış İçin Akademisyenler’, öğretim üyelerinin duruşması öncesinde basın açıklaması düzenledi. Açıklamada, “Akla mantığa aykırı iki ayrı davayı izlemek için geldik. Bu iki dava, daha geniş ölçekli tüm topluma sürdürülen ifade özgürlüğü saldırısının da bir sonucudur bizim gözümüzde” dendi.

Türkiye dışındaki akademisyenlerden gelen destek mesajları da basın açıklamasında okundu:

Etienne Balibar (Paris-Nanterre Üniversitesi): Avrupalı akademisyenler ve benim gibi uzun vadede Türk halkının dostu olanlar, bölgede demokrasi ve halkların öz yönetiminin genel anlamıyla geliştirilmesi ve daha iyi bir gelecek için umutlanmak isteyenler; temel haklar ve cumhuriyet değerlerini savunan ve bunu yaptıkları için kendilerini soruşturma içinde bulan cesur Türkiye vatandaşlarını desteklemek için seslerini yükseltmek zorundalar.

Immanuel Wallerstein (Binghamton Üniversitesi): Bir devletin ya da diğer herhangi bir kurumun ya da herhangi bir kişinin, görüşlerini açıkladıkları için entelektüelleri hapsetmesi meşru değildir. Bu sadece bir meşruiyet sorunu değildir aynı zamanda bu tür bir görüş beyanına bu şekilde karşılık vermek siyaseten güçsüzlüğü de gösterir.

Michel Wieviorka (Ecole des Etudes En Sciences Sociales): İnsan ve toplum bilimlerine mensup araştırmacıların ve bilim insanlarının ve genel olarak da aydınların, haksızlıklar karşısında tepki vermek, gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamak ve eleştirel bir bakış açısını ortaya koymak gibi bir eğilimleri vardır. Bu onların sadece hakkı değil aynı zamanda görevlidir de. Onlar Türkiye’nin onurudur ve haklarındaki davalar ve tutuklamalara derhal son verilmelidir.

Judith Butler (Berkeley Üniversitesi) – Rosi Braidotti (Utrecht University): Entelektüelin görevi idari baskı ve devlet şiddeti karşısında eleştirel bağımsızlığını sürdürmektir. Meslektaşlarımıza yapılan saldırı, katlanmak zorunda kaldığımız tehditlere rağmen işimize, mesleğimize saygımıza, düşünce yaşamına olan adanmışlığımıza bir saldırıdır. Göstermelik hiçbir mahkeme bu dayanışma ruhunu kıramaz.

Noam Chomsky (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü): Adli kovuşturma ifade özgürlüğüne ciddi bir saldırı ve geçmiş yılların önemli kazananlarını geriye götürecek şekilde Türkiye’de otoriter yönetime doğru atılan yeni bir adım. Bütün bu tehditkâr gelişmeler, aslında her birimizin kendisini adaması gereken, büyüyen tehlikeli çatışmaların barışçıl çözümüne dair umutlara da yeni bir darbe.

Alex Demirovic (Goethe Üniversitesi): Uzun bir süredir ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, kamuoyunun sindirildiği, özlük haklarına dönük çeşitli tehditlerinin olduğu bir ortamda, Türkiye’de bu denli çok sayıda akademisyenin, barış politikasını savundukları ortak bir açıklamayla kamuoyu önüne çıkmalarını, müthiş ve son derece yürekli bir hareket olarak görüyorum.

Bob Jessop, Ngai-Ling Sum (Lancaster Üniversitesi): 22 Nisan’da (bugün) meslektaşlarımızın serbest bırakıldığım görmeyi, diğer meslektaşlarımız üzerindeki baskı uygulamalarına son verilmesini ve insan haklarıyla ilgili meselelere ve diğer konulara dair ifade özgürlüğünün tekrar sağlanmasını umut ediyoruz.

Michael Burawoy (California Üniversitesi, Berkeley, Uluslararası Sosyoloji Birliği’nin eski Başkanı): Akademisyenleri, bir barış bildirisine imza attıkları için hapse atmak, soruşturmak ve tehdit etmek, modern, demokratik bir hükümete yakışmaz. Açık tartışma ve kamusal müzakere her zaman gözdağı vermeye ve zorlamaya tercih edilmelidir.

Loïc Wacquant (California Üniversitesi, Berkeley): Akademisyenlerin barış hakkındaki görüşlerini ifade etme özgürlüğü çiğnendiğinde, Türkiye Devleti her vatandaşın özgürlüğünü çiğnemiş olur. Bu, demokratik bir toplumun temel ilkesini ihlal eder ve hükümetin, tüm dünyadaki itibarını düşürür.

Alain Touraine (Yüksek Sosyal Araştırmalar Okulu): Geçmiş yıllarda Türkiye’nin AB’ye girmesi konusunda olumlu fikrimi belirtme imkanı bulmuştum, zira birçok kereler Türkiye akademisyenlerinin, yazarlarının veya gazetecilerinin yüksek entelektüel ve profesyonel niteliklerinin birçok ispatı ile karşılaşmıştım. Bu sebeple Türkiyeli meslektaşları ile dayanışmalarını ifade etmeye karar vermiş üniversite hocaları ve entelektüellerden oluşan uluslararası gruba katılmaya karar verdim.

Cynthia Enloe (Clark Üniversitesi): Sizinle birlikteyiz. Siz bizsiniz ve biz de siz. Bir hükümetin kendi akademisyenlerini, araştırmacılarını, hocalarını korkutma çabası yaratıcı düşüncesi ve öğrenimi boğma çabasıdır.

Catherine Lutz (Brown Üniversitesi): (Tutuklu olan) Dördünüzün ve hepinizin gösterdiği etkileyici cesaretin bende uyandırdığı hayranlığı ve Türkiye hükümetinin yanlışlarının yerini bu duruşmada doğru olanın alacağı umudumu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Nadje Al-Ali (SOAS, Londra Üniversitesi): Sizler gibi biz de, Türkiye tarafından sistematik olarak marjinalleştirilen, ezilen ve haklan ihlal edilen Kürtlerle de dayanışma içindeyiz. Ortak bir zemin yaratmak ve barışı aramak yolunda öncü rol oynayan Türk ve Kürt feministlerin olağanüstü çabalarını özellikle anmak istiyorum.