ANALİZ | Suriye hamlesi Moskova için ne anlama geliyor?

Rusya, Ortadoğu’da en önemli aktörlerden biri haline gelirken, bölgenin belki de stratejik olarak en önemli noktalarında kontrolü de ele geçirmiş oldu.

ANALİZ | Suriye hamlesi Moskova için ne anlama geliyor?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye’deki Rus askeri gücünün büyük bölümünün çekileceğini açıklasa da Moskova, Hmeymim hava üssü ve Tartus limanındaki operasyonel varlığını yaklaşık bin kişilik iki taburla sürdürüyor.

Rus savaş uçaklarının desteklediği Suriye Ordusu ve Hizbullah birlikleri IŞİD’in kontrolündeki Palmira’ya yönelik gerçekleştirilen harekât sonucunda kente girerken bölgedeki cihatçı grupların büyük kayıplar verdiği ve geri çekildiği belirtildi.

Eylül 2015’te Suriye Ordusunu desteklemek üzere bölgede hava harekâtına başlayan Rusya, operasyonun maliyeti de göz önünde bulundurulduğunda, büyük oranda ekonomisini etkileyen petrol fiyatları ile birlikte rublenin de değer kaybetmesi karşısında 6 aylık süreçten yine de hedeflerini büyük oranda gerçekleştirmiş olarak çıktığını söylemek yanlış olmaz.

Sovyetler Birliği’nden bu yana ilk kez Ortadoğu’da kazanım elde eden Rusya’nın askeri olarak Suriye’den kısmen çekilmesi, batılı medya organlarının “Suriye bataklığına saplanacağı” öngörülerinin aksine, zamanlaması açısından da, siyasi olarak elini güçlendirme hamlesi olarak okunabilir.

Moskova’nın Suriye’deki savaşa dâhil olması, Rusya’yı Ortadoğu’da en önemli aktörlerden biri haline getirirken, bölgenin belki de stratejik olarak en önemli noktalarında kontrolü ele geçirmesini de sağladı.

Özellikle kısmi ateşkes olarak adlandırılabilecek süreçle birlikte, Suriye savaşında siyasi üstünlüğü de ele geçiren Moskova, bir yandan Şam’ın güçlenmesine destek verirken Suriye’nin müttefiki İran’ın bölgedeki etkisinin artmasına da katkı sunmuş oldu.

Federasyon konusunda Moskova ve Şam aynı fikirde mi?

Suriye Ordusu’nun Eylül 2015’ten itibaren başarısında büyük payı olan Rusya’nın, öte yandan bütünlüklü bir zafer konusunda Şam’la aynı fikirde olmadığı da son haftalardaki gelişmelerle ortaya çıkıyor.

Rimelan’da düzenlenen toplantıda dün kabul edilen “Rojava ve Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemi” metninin Batı’ya ve Rusya’ya da gönderilmesi gerektiğini söyleyen PYD yetkilisi Merab Şamoyev’in, “Eğer Moskova desteklerse, Şam da desteklemek zorunda kalır” sözleri, Moskova’nın Suriye’de Federasyon konusundaki yaklaşımına dair soru işaretlerini beraberinde getiriyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye hükümeti ve muhalefetinin federal yapıya geçiş kararı alması halinde bunu destekleyeceklerini söylese de Arap ve Türkmen Aşiretleri Birliği, Suriye’nin kuzeyinde herhangi bir federasyonu kabul etmediklerini duyururken Suriye Dışişleri Bakanlığı da federalizm kararının ülkenin toprak bütünlüğü ilkesine aykırı olduğunu belirtti.

Rusya için hamle Suriye’den ibaret değil

Gelinen aşamada Moskova ABD, Avrupa ülkeleri ve Ortadoğu’daki birçok aktör için bugün önemli bir güç olduğunu kabul ettirmiş görünüyor.

İkinci Dünya Savaşı’nın Yalta ve Postdam Konferanslarını çağrıştırabilecek hamleler yapan Moskova’nın, Beyaz Saray’ın “Suriye’den askeri olarak çekilmesi, Ukrayna konusundaki yaptırımları kaldıracağımız anlamına gelmez” açıklamasına rağmen, Minsk anlaşması konusunda Washington ve Kiev karşısında siyasi basıncı arttırmasını sağlayabilir.

Suriye’deki bu son hamlesiyle birlikte, Moskova’nın Suriye ve Ukrayna üzerinden yürütülen pazarlıklarda özellikle Avrupa ile tekrar işbirliğini zorlamayı da hedeflediğini söylemek mümkün.

Rusya’nın operasyonları sonucu 2000’e yakın IŞİD militanının öldürülmesi, IŞİD’in elinde bulundurduğu alanın yaklaşık % 30’unu kaybetmesi, Moskova’nın uluslararası meşruiyetini güçlendirirken, Sünni – Şii cepheleşmesinde geriliminin artmaya başlamasıyla birlikte, Suriye’deki askeri gücünü azaltması diğer Sünni ülkeler ve İsrail’le ilişkilerini sürdürme konusunda da bir mesaj olarak değerlendirilebilir.

Siyasi görüşmelerin başlamış olması IŞİD, El Nusra, Ahrar’u Şam gibi cihatçı örgütlerle çatışmalar sürerken, Suriye için bir yandan da Sünni – Şii, Arap – Kürt gerilimlerinin ve olası çatışmaların alanı olma tehlikesini barındırmaya devam ediyor.