ANALİZ | “Demokrasi havarisi” Biden’ın Türkiye ziyareti: Neden geldi?

Geçtiğimiz hafta Türkiye’de bulunan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın gündeminde esas olarak Suriye, Irak ve Kürt sorunu gibi başlıklar vardı.  Ziyaretin ilk gününde AKP, CHP ve HDP milletvekilleriyle bir araya gelen Biden, bazı gazeteci ve akademisyenlerle birlikte, Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar ve oğlu Ege Dündar’la da görüştü. ABD Başkan Yardımcısı’nın... View Article

ANALİZ | “Demokrasi havarisi” Biden’ın Türkiye ziyareti: Neden geldi?

Geçtiğimiz hafta Türkiye’de bulunan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın gündeminde esas olarak Suriye, Irak ve Kürt sorunu gibi başlıklar vardı.  Ziyaretin ilk gününde AKP, CHP ve HDP milletvekilleriyle bir araya gelen Biden, bazı gazeteci ve akademisyenlerle birlikte, Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar ve oğlu Ege Dündar’la da görüştü.

ABD Başkan Yardımcısı’nın İstanbul’da gerçekleştirdiği ve basında “yuvarlak masa” toplantısı olarak yer alan AKP, CHP ve HDP temsilcileriyle yaptığı görüşmenin ana gündeminin Kürt sorunu, anayasa ve başkanlık olduğu belirtildi. Toplantıya AKP’den Galip Ensarioğlu ve Orhan Miroğlu, CHP’den Fikri Sağlar ve Sezgin Tanrıkulu, HDP’den ise Leyla Zana, Ayhan Bilgen ve Altan Tan katıldı.

Biden, daha sonra gazeteciler Kadri Gürsel, Aslı Aydıntaşbaş, Ceyda Karan, Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Osman Kavala, Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar ve oğlu Ege Dündar, Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi ve Hrant Dink’in eşi Rakel Dink ve kızıyla görüştü.

Biden’in ziyaretinin ikinci gününde Ahmet Davutoğlu ile Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde bir araya geldiği toplantıya Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan da katıldı.

Son 1,5 yıl içerisinde ikinci kez Türkiye’ye gelen ABD Başkan Yardımcısı, Davutoğlu ile görüştükten sonra Yıldız Sarayı’nda Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi.

Mecliste grubu bulunan üç partinin temsilcileri, çeşitli gazeteciler ve akademisyenlerle yaptığı görüşmelerin ardından ABD Büyükelçisi John Bass ile birlikte bir basın toplantısı gerçekleştiren Joe Biden, “Türkiye’deki basına yönelik korkutma, internet özgürlüğünün kısıtlanması ve akademisyenlerin vatana ihanetle suçlanması iyi bir örnek oluşturmuyor” dedi.

Biden “Türkiye başarılı oldukça Ortadoğu ve özgürlük kavramıyla tanışmaya yeni başlayan diğer ülkelere güçlü bir mesaj gidecek” ifadelerini kullandı.

Emperyalizmden medet ummak

Joe Biden’in ziyaretinin ilk gününde gerçekleştirdiği görüşmeler ve sonrasında yaptığı açıklamalar, bazı gazeteci ve akademisyenlerle birlikte kimi siyasi parti temsilcilerini de heyecanlandırmış olacak ki “ABD demokrasiye, ifade özgürlüğüne önem veriyor, Biden’ın yaptığı görüşmeler bu nedenle önemli” sonucuna varacak değerlendirmeler yapmalarına yol açarken, CHP’li Gürsel Tekin, “Biden’a helal olsun, Erdoğan’ın yapamadığını yaptı” dedi.

Biden’ın toplantısına gazeteciler Ceyda, Karan, Aslı Aydıntaşbaş, Pınar Dağ, Anadolu Kültür Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala ve Prof. Dr. Yaman Akdeniz ile birlikte katılan Diken yazarı Kadri Gürsel de ABD Başkan Yardımcısı’nın kendileriyle görüşerek Ankara’ya “IŞİD’le mücadelede size ihtiyacımız var diye, basın ve ifade özgürlüğünü yok etmeniz karşısında sessiz kalacağımızı sanmayın” mesajıyla birlikte mağdur gazeteciler ve insan hakları aktivistlerinin yalnız olmadıklarını da ifade etmiş olduğunu yazdı. Gürsel 23 Ocak tarihli köşe yazısında “Erdoğan rejiminin dünyada en çok önemsediği ve uyarılarını dikkate aldığı ülkenin ABD olduğunu biliyoruz. Bu bakımdan Biden’ın Türkiye’deki demokrasinin gücü ile ikili ilişkilerin niteliği arasında bir doğru orantı kurması önemli.” ifadelerini kullandı.

Görüşmelere katılan bir diğer isim Ceyda Karan da Cumhuriyet gazetesindeki analizinde Avrupa’nın “sabrının taştığını” belirterek, “Çok üst düzeyde bir ABD Dışişleri yetkilisi, bu durumu, Avrupa’dan işittiğimiz rivayetleri doğrulayarak şöyle dile getirdi: ‘Avrupalılar bize Türkiye’yi NATO’dan çıkartalım dediler. Biz itiraz ettik.'” diye yazdı.

Karan yazısında, “Basına kapalı toplantıyı ‘kayıtdışı’ olduğu için paylaşamayacağım ancak izlenimim ABD yönetiminin rahatsızlığının ‘had safhaya’ ulaştığı. Ve bugünkü resmi temaslarda Türkiye’yi yönetenleri ‘bu gidişatın sonuçları olacağı’ yönünde uyaracağı.” ifadeleriyle ABD’li yetkililerden aldığı bilgiler doğrultusunda ABD’nin demokrasiye, insan haklarına ve ifade özgürlüğüne önem vermesi nedeniyle, Biden’ın, Türkiye’yi “fırsatları harcamaması için” uyarmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Cumhuriyet yazarı ayrıca “Ben kendi adıma Biden’a, bu gelinen noktada siyasal İslamcılık doktrininin etkisi olduğu kanaatimi dile getirip Batı’nın Türkiye’de Aydınlanması’nı ihmal edip, laik ve seküler kesimi desteklememesini eleştirdim. Zira bu kabaca toplumun yarısını teşkil etmekte…” ifadeleriyle ABD Başkan Yardımcısı’nın “kulağını çektiğini” de ifade etti.

ABD’den demokrasi, insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda destek bekleyenlerin gözden kaçırdığı ise, bölgedeki İslami terörü ortaya çıkarıp, büyütenin de Yeşil Kuşak projesinin sahibi ABD olması…

Türkiye’nin NATO’dan çıkarılma tehdidini ise kaçacak fırsat olarak görmek, en hafif tabirle aymazlık olarak değerlendirilebilir. NATO yanlısı bir “demokrasi cephesinin”, dünyada ve Türkiye’de NATO’nun, darbeleri destekleyen, hatta organize eden, halk düşmanı operasyonların organizasyonunda bizzat rol alan bir suç örgütü olduğunu göz ardı etmesi ise trajik bir durum olarak nitelendirilebilir. Kaldı ki, Büyük Ortadoğu Projesi’nin mimarı olan ABD ve suç örgütü NATO’nun bu projedeki eş başkanı da zamanında Tayyip Erdoğan’dı.

AKP’nin Suriye konusundaki inadına karşı Biden’dan ikna  turu

İstanbul’da Başbakan Ahmet Davutoğlu’yla görüşen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in belki de en önemli açıklamalarından biri, ABD’nin Suriye’de siyasi bir çözümün mümkün olmaması halinde Türkiye’yle birlikte askeri çözüme hazır olduğunu söylemesiydi.

Joe Biden, tercihlerinin siyasi çözüm olduğunu ancak bunun gerçekleşmemesi halinde ABD’nin alternatif yollar izleyeceğini, bunun IŞİD’in “sökülüp atılmasını” da içerdiğini ifade ederek Davutoğlu’yla, Beşar Esad yönetimine karşı savaşan Sünni Arap isyancılara nasıl daha fazla yardım edilebileceğini de görüştüklerini belirtti.

Suriye’deki yerel Sünni güçleri desteklemek ve IŞİD’in Türkiye sınırında bir devlet kurmasını engellemek gibi konularda Türkiye ile işbirliği yapıldığını belirten Biden, “İyimser ya da kötümser olmadan çalışalım. Siyasi bir çözüme ulaşabilmek çok iyi olur ama bu mümkün olmazsa IŞİD’i bu bölgeden çıkartmak için askeri bir operasyon için de hazırlıklı olmalıyız,’’ dedi.

Cenevre’deki Suriye görüşmeleri öncesi Riyad merkezli “muhalifler”, Suudi Arabistan ve Türkiye, Suriye Hükümeti karşısında masaya oturacak isimler ve gruplar konusunda halen ayak diriyor.

Biden’in Türkiye ziyareti ile ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Suudi Arabistan ziyaretinin eş zamanlı olması da bu tutumu engel olarak gören Washington’un ikna turları olarak değerlendirilebilir.

Öte yandan, AKP’nin diğer bir rahatsızlığı da desteklediği “ılımlı” muhalifler karşısında, YPG’nin IŞİD’in elindeki Cerablus’a girmesi. Bunu engellemek için Ankara, desteklediği grupların Türkiye sınırını geçerek Cerablus’a girmesini sağlar mı bilinmez ancak, ABD’nin bu konuda da tedirgin olduğunu söylemek mümkün.

Bu nedenle, Cerablus’un karşısında yer alan Suriye sınırındaki mayın temizliği ABD’nin yakından takip ettiği bir faaliyet.

Bu tehlikeyi göz önünde bulundurarak, ABD Savunma Bakan Ashton Carter, Biden’le eş zamanlı olarak Davos’ta, Türkiye’nin IŞİD’le mücadelede daha fazlasını yapmasını beklediklerini söyledi.

Dünya Ekonomik Forumu’nda konuşan Carter, “Türkiye uzun vadeli dostumuz. Bir NATO müttefiki. Ülkeyi güçlü bir şekilde destekliyoruz. Kendi topraklarını korumasına destek veriyoruz. Ancak gerçekte Irak ve Suriye ile uzun bir sınırı paylaşıyor. Bu sınırın her iki yönünde de yabancı savaşçılara karşı boşluklar bulunuyor. Bana göre Türkler daha fazlasını yapabilirdi” ifadelerini kullanırken Suriye’yle Türkiye arasındaki 98 km’lik IŞİD kontrolündeki sınırın, yabancı cihatçı geçişine ve kaçakçılığa kapatılmasına da işaret ediyor.

AKP’nin Rus uçağını düşürmesiyle birlikte Erdoğan’ın “NATO’dan çıkıp Şanghay İşbirliği Örgütü’ne gireriz” tehdidinin artık hiçbir karşılığı bulunmuyor. Dolayısıyla, NATO ve ABD emperyalizminin kucağına iyice oturan AKP, bu güçler tarafından özellikle Ortadoğu’daki stratejik müttefik olma niteliğini koruyor. Ancak ABD, Ankara’nın PYD konusundaki tutumundan rahatsız ve IŞİD’le mücadeleye odaklanması gerektiğini söylerken, PYD’nin koalisyonun kara gücü ve bir müttefik olduğunu ifade etmekten kaçınmıyor. Kürt sorununa ilişkin AKP’nin yaklaşımını ise bu çerçevede değerlendiren Washington yönetimi bu başlıkta masaya oturulmadan Suriye’de hedeflediği “çözümün” gerçekleşmesi konusunda endişe taşıyor.

Irak’la gerilimin arkasında yatanlar ve ABD’nin rolü

ABD Başkan Yardımcısı, PKK’nin Türkiye’ye IŞİD kadar tehdit oluşturduğunu kabul ettiklerini belirterek “PKK bir terör grubu. Bu çok açık ve yapmaya çalıştıkları şey kabul edilemez” derken “Biz Ankara ve Bağdat ile çalışmalara devam edeceğiz. İlgili taraflarla birlikte Musul’u geri almak için çalışacağız. Musul herhangi bir ülkenin emrinde olmayacak, Musul’u işgalden kurtarmamız gerekecek.” ifadelerini kullandı.

Biden, Türkiye’ye gelmeden önce Davos’ta Irak Başbakanı Haydar İbadi ile görüşmüş, Beyaz Saray tarafından iki liderin Davos’taki görüşmesine ilişkin yapılan açıklamada da, “Başkan yardımcısı, Irak’ın kuzeyindeki Türk askerleri konusunda Irak ve Türkiye arasında diyalog çağrısı yaparken, ABD’nin Irak’ın bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu yineledi” ifadelerine yer verilmişti.

Başika’daki TSK varlığı, Ankara’nın Bağdat yönetimiyle ilişkilerinin gerilmesine neden olurken, ABD’nin bu bölgeye ilişkin hamleleri söz konusu olduğunda ortalığı bulandırıyor. Bu nedenle, Irak yönetiminin tepkisiyle birlikte ABD Başkanı Barack Obama’nın TSK’nın Başika’da konuşlanmasına ilişkin Erdoğan’a “askerlerinizi çekin” demesi bu rahatsızlığı ifade ediyor.

Barzani’nin “Bağımsız Kürdistan Devleti” açıklamalarıyla birlikte olası gerilimleri azaltmaya çalışan Washington yönetiminin Bağdat’ın rahatsızlığını bu nedenlerle de gidermeye çalıştığı söylenebilir.

2,5 yıldır Musul’da olan TSK birliğinde 4 Aralık’ta nöbet değişimi olmuş, yaklaşık 150 asker ve 20 civarında tank Zelikan Kampı’na gönderilmişti.

Bu durum Bağdat ile Ankara arasında krize neden olurken Bağdat yönetimi Ankara’dan askerlerini çekmesini istemiş ve konuyu BM’ye taşımıştı. Başika bölgesindeki Türk askerlerinin bir kısmı da Zelikan Kampı’ndan ayrılmıştı. Daha önce de Joe Biden ile Irak Başbakanı Haydar İbadi arasında yapılan görüşmede Başika krizi ele alınmış, ABD tarafından Türkiye’nin Irak’taki askerlerini çekmeye devam etmesi istemişti.

Öte yandan, İran’a dönük yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte yumuşayan İran-batı ülkeleri ilişkileri gerek Suudi Arabistan, gerekse Türkiye ve İsrail için bir tehdit oluşturuyor. Suriye savaşının sonlandırılması konusunda yapılan görüşmelerin geldiği aşama da, söz konusu Türkiye-Suudi Arabistan-İsrail cephesi açısından sıkıntı yaratıyor.

İsrail’in son günlerde İran ve Suriye ile birlikte Kürdistan Devleti’nin kurulmasına ilişkin yaptığı açıklamalar, Suudi Arabistan’ın İran’la ipleri germesi, Türkiye’nin Irak’ta bir mezhep gerilimini kaşıması ve Suriye görüşmelerinde Riyad “muhalefeti” ile birlikte konum alması, kaybeden tarafların hamleleri olarak okunabilirken, Biden ve Kerry’nin hafta sonunda yaptığı ziyaretler, bu üçlünün (Türkiye-Suudi Arabistan-İsrail) önümüzdeki dönem bölgede yeni bir Sünni cephesinin oluşturulmasında ve güçlendirilmesinde oynayacağı role de işaret ediyor. AKP ise bu cephedeki konumunu güçlendirmek istiyor.

Bölgedeki konumlanışlar ve karşılıklı adımlar daha çok su kaldıracak gibi görünürken, bu hamlelerin nasıl sonuçlara gebe olduğu biraz da 2016 Kasım’ındaki ABD Başkanlık seçimi yaklaştıkça ve sonuçlar ortaya çıktığında netlik kazanacaktır.