ANALİZ | Brüksel saldırılarını nasıl okumalı?

Paris’te 130 kişinin öldüğü saldırılarla gündeme gelen Belçika’daki IŞİD yapılanması, Brüksel’deki son saldırılarla daha da görünür hale gelirken saldırıların arkasında yatanları değerlendirdik.

ANALİZ | Brüksel saldırılarını nasıl okumalı?

Paris’te 13 Kasım 2015’te 130 kişinin öldüğü saldırılarla gündeme gelen Belçika’daki IŞİD yapılanması, Brüksel’deki son saldırılarla daha da görünür hale geldi.

AB ve NATO merkezlerine ev sahipliği yapan Belçika’nın başkenti Brüksel’de Salı günü yaşanan saldırılar sonrasında Almanya merkezli Statista istatistik kurumunun geçen yıl yaptığı araştırma Belçika’nın Avrupa’da IŞİD militanlarının sayısının en yüksek olduğu ülke olduğu verisiyle birlikte önem kazanıyor. Suriye ve Irak’taki on binlerce yabancı cihatçının en az 5 bininin Batı Avrupalı olduğu ve bunların yarısının ülkelerine geri döndüğü farklı kaynaklar tarafından bildiriliyor.

Dünyada IŞİD’in en fazla militana sahip olduğu ülkeler arasında 8. sırada yer alan Belçika’dan Suriye’ye 2011 yılından bu yana yaklaşık 400 kişinin Suriye’de savaşmaya gittiği belirtiliyor.

​İlk üç sırayı Ürdün, Tunus ve Suudi Arabistan’ın aldığı listedeki diğer ülkeler, sırasıyla Bosna Hersek, Kosova, Türkmenistan, Arnavutluk, Özbekistan, İsveç, Filistin, Danimarka, Tacikistan, Kuveyt olarak devam ederken Fransa 15. sırada yer alıyor.

Belçika için bugün IŞİD olan yobaz örgütlenme, kısa bir süre öncesine kadar Bosna’ya, Afganistan’a, Çeçenistan’a cihatçı devşiren El Kaide bağlantılı gruplardı.

Brüksel, neden IŞİD’in kilit adamlarının rahatlıkla örgütlendikleri kent?

Salı günü 34 kişinin ölümüne ve çok sayıda insanın yaralanmasına neden olan saldırılardan biri Molenbeek mahallesinin metro istasyonunda oldu. Brüksel bir yandan AB ve NATO’nun merkez “karargâhları”, öte yandan özellikle Molenbeek, İslami cihatçı çetelerin yerleştiği ve örgütlendiği mahalle.

Paris katliamının planlayıcısı olduğu söylenen ve Brüksel’in Molenbeek mahallesinden olan cihatçı terörist Abdülhamid Abaud’un, polis tarafından engellenen birçok saldırıyı da planlamış olduğu Belçika basınında yer almıştı. Bunun yanı sıra, Ocak 2016’da Belçika’nın Verviers kentinde İslamcı hücrelere yapılan operasyonda çatışmaya giren iki kişi öldürülürken bu hücrelerin en az Paris katliamı kadar büyük bir saldırı hazırlığında oldukları açıklanmıştı.

Belçika’nın adem-i merkeziyetçi federal bir idari yapıya sahip olması ise hem yasal işleyişin, hem kurumlar arası koordinasyon eksikliğinin, hem de bu nedenlere bağlı olarak silah karaborsası ve kaçakçılığı ile birlikte cihatçı tehdidinin büyüklüğünün gerekçeleri olarak değerlendiriliyor.

Paris saldırganlarının Belçika’dan ülkeye giriş yapmış olduğu bilgisiyle birlikte, Reuters’ten bir gazetecinin sözleri bu değerlendirmelere örnek teşkil ediyor: “Belçika’da veri yönetimi büyük bir sorun. Hiç kimse ülkedeki yasadışı silah sayısını bilmiyor. İşin aslı, kimsenin buna dair bir fikri yok.”

Ülkedeki işsizlik oranları ise Avrupa’dakinden farklı değil. İşsizlik oranı ülke genelinde yüzde 8 iken, bu oran genç nüfus için yüzde 20’lere, Fas ve Türkiye kökenli Belçikalılarda ise yüzde 40’a kadar çıkıyor.

Bu verilerle birlikte Avrupa’dan, ülke nüfusuna oranla IŞİD’e en yüksek sayıda cihatçı gönderen ülke olan Belçika’da cihatçı tehdidi Suriye’deki savaşın büyümesiyle birlikte artmış durumda. Suriye’ye giden bu cihatçı katillerin en az 100 kadarı ise ülkeye geri dönerken, IŞİD’in kilit yöneticilerinin ve komutanlarının faaliyetlerini ve örgütlenmelerini rahatlıkla sürdürebildikleri Brüksel’de konuşlandıkları biliniyor.

Avrupa, cihatçı terörü neden görmezden geldi?

IŞİD, El Kaide’den ayrıldığı sırada hazır olan ve Suriye’de faaliyet yürüten iki kolundan biri de Avrupa’dan Suriye’ye cihatçı sevkiyatını yürüten Mücahid Şura Meclisi.  Buna ek olarak Belçika’nın şeriatla yönetilen bir İslam Devleti haline gelmesini savunan Fuad Belkacem tarafından kurulan Sharia4Belgium isimli cihatçı terörist grubun da, en az 80 civarında cihatçıyı Suriye ve Irak’a gönderen ve Belçikalı cihatçı sevkiyatından sorumlu örgüt olduğunun Belçika makamları tarafından bilindiğini de söylemek gerekiyor.

Veviers’te öldürülen IŞİD üyesi cihatçılar Ebu Halid el-Beljiki ve Ebu Zubayr el-Beljiki’nin, IŞİD’in Libya kolu olan “Ketibe el-Battar el-Libi” isimli örgütle bağlantılı olduğu belirtiliyor. Bu isimlerle birlikte, Suriye’de öldürülen 20 yaşındaki Molenbeek’li Ebu Umar’ın ve Abdülhamid Abaud’un 14 yaşındaki kardeşi Yunus’un da Suriye’de bu grupla çekilmiş fotoğrafları da Belçikalı cihatçıların bağlantılarını gözler önüne seren örneklerden.

Sharia4Belgium, IŞİD ve Ketibe el-Battar dışında Belçikalı cihatçıların Suriye’de bağlantılı oldukları ve savaşmak için gittikleri örgütler arasında Belçika İslami Merkezi (Centre Islamique Belge), Faslı Savaşçıları İslami Grubu (Groupe Islamique Combattant Marocain), El Nusra ve Sukur as Şam bulunuyor.

Belçika polisinin, telefon kayıtlarından ve cihatçıların sorgularından elde ettiği binlerce sayfalık belge, Avrupa’dan Suriye’ye giden cihatçıların IŞİD’in Suriye’deki varlığı henüz ilan edilmeden önce bir İslam halifeliği kurma amacıyla hareket ettiklerini gösterir nitelikte.

Bütün bu bilgiler değerlendirildiğinde 2011 – 2102 yıllarında batıda İslami terörizmin varlığı ortadayken, Suriye Hükümeti tarafından asıl nitelikleri açıkça ortaya konan örgütlerden Avrupa ve ABD’nin “ılımlı muhalefet” veya “isyancı” sıfatlarıyla yumuşatarak bahsetmesine dikkat çekmek gerekiyor. Bu söylemin, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın “zalim bir diktatör” olduğunu tekrarlayarak Suriye’de katliam yapan bu çeteleri görmezden gelmenin kolaylaştırdığını da söylemek mümkün.

ABD için Avrupa’da NATO’nun önemi, IŞİD için yeni “maceralar”

AB ve NATO’nun merkezi olan Brüksel’deki saldırı krizlerle çalkalanan Avrupa’ya NATO’nun “rolünü” bir kez daha hatırlatması bakımından manidar.

Suriye görüşmelerinde Rusya’nın diplomatik hamleleri karşısında sıkışan, Çin karşısında Güney Çin Denizi’nde, Doğu Avrupa ve özellikle Ukrayna başlığında Rusya karşısında çözüm arayan ve Kasım ayındaki seçimler öncesi özellikle Ortadoğu politikası çokça eleştiri konusu olan Beyaz Saray için liderliğini yaptığı NATO önem kazanıyor.

Suç Örgütü NATO’nun GSH’larının yüzde 2’sini savunma harcamalarına ayırmasını istediği ancak savaş bütçesi yıllık 300 milyar dolar olan Avrupa’nın ABD için önemi bununla sınırlı değil.

Afrika, Ortadoğu ve Kafkaslar söz konusu olduğunda askeri gücünü tahkim edebileceği ve büyütebileceği Avrupa ve buradaki NATO ve kendi üslerinin daha “operasyonel” hale gelmesi özellikle Rusya, Çin ve İran karşısında önem kazanıyor.

Askeri gücüne ek olarak ABD için Rusya’nın Avrupa’daki etkisinin artması karşısında buradaki ticari ve siyasi varlığı da önem kazanıyor.

Öte yandan Suriye ve Irak’ta giderek alan kaybeden cihatçı terör örgütü IŞİD’in güç kazanabilmek için ihtiyaç duyduğu çıkış yeni hedefler bulmasına bağlı olabilir. Böylece, hem bünyesine katacağı cihatçı sayısını, hem kitleler üzerindeki etkisini hem de mali kazancını korumanın koşullarını sağlamış olur.

Bu cihatçı katil örgütün çıkarlarıyla ABD emperyalizminin çıkarları “ortaklaşırken” daha birçok ülkede emekçi halkların kanlı saldırılarda can vereceğinin hedeflendiğini görmek gerekiyor. “Güvenlik önlemleri” ve “olağanüstü hal” adı altında yaprak kıpırdamasına izin vermeyecek iktidarları da hesaba katmayı unutmadan…