Alev Doğan, Angelopoulos yazdı: Modern zamanın Odysseus'u

Aramızdan ayrılışının 4. yılında sanatsal sinemanın çağdaş temsilcilerinden Theo Angelopoulos.

Alev Doğan, Angelopoulos yazdı: Modern zamanın Odysseus'u

Alev Doğan

“Madem buyurdun arkadaşımı ben seçeyim,
Tanrısal Odysseus’u nasıl tutarım gözden uzak,
Her zora dayanır onun atılgan yüreği,
Pallas Athene de onu sever, sayar,
Ateş içinde onunla geçer gideriz,
Yol yordam bilen bir tek o var”

Homeros/İlyada

20 yüzyıl’ın aynı zamanda kendi kişisel tarihi olduğunu söyleyen ve 4 yıl önce bugün son filminin setinde bir kaza sonucu hayatını kaybeden yönetmen Theo Angelopoulos, filmlerinde çokça gönderme yaptığı kadim Antik Yunan hikayelerinden en çok kahraman Odysseus’a benzetir kendi yazgısını. Hayatı boyunca evine dönmeye çalışan Odysseus gibi o da evini, yurdunu arar durur. Odysseus şanslıdır Angelopoulos’a göre, çünkü yıllarına mal olsa da sonunda evine,yurduna dönebilmiştir kahramanımız.
Bir krizin ortasına modern Angelopoulos. Genç Cumhuriyet çatırdamış, yapılan plebisit ile Anayasal Monarşi yeniden kurulmuştur anayurdunda. Gözlerini Metaksas’ın başbakanlığına açmıştır. Çocukluğu Yunan İç Savaşı’na ve direnişe, gençliği ise sağcı Yunan Birlik Partisi Maraşel Papagos’un iktidarına şahitlik ederek geçer. Bir anlatıcı olarak tanık olduğu her şeyi doğal olarak aktarma dürtüsü onu sinemaya yönlendirir. Paris’e gidip sinema üzerine eğitim alır ve yurduna geri döner. İş artık kişisel tarihim dediği o zaman dilimini görüntülere ve söze aktarmaya kalmıştır.
1971 yılında çektiği Tatbikat filmini, cezaevindeki ve sürgündeki arkadaşları için yaptığını dile getirir bir röportajında.Çünkü bir toprağı çok fazla insanın terk etmesini çaresizce seyretmek ona ağır gelmiştir.
1972’de 36 Günleri,1975’de Kumpanya ve 1977’de Avcılar ile birlikte Yunan Tarihi Üçlemesi’ni tamamlar ve 1980 yılında, Yunan halkının katlanmak zorunda olduğu bir değirmen taşı olarak tanımladığı mitolojiyi, yükseklerden halka indirmek amacı ile Megalexandros’u çeker.
Kitara’ya Yolculuk, Arıcı ve Sisli Manzara ile yeni bir üçlemeye imza atar. Bu sefer “sessizlik” adını verir bu trilojiye. Yaşadığı düş kırıklıkları daha kişisel hikayeler anlatmaya iter onu. Brechtyen estetikten vazgeçer. 20. Yüzyılın aşırılığı onu yormuştur. Çünkü hem tanık hem de müdahil olmak zordur onun için.
Leyleğin Adımı, Ulysses’in Bakışı, Sonsuzluk ve Bir gün ile üçlemelerine bir süre ara verir Angelopoulos. Onun için göç en acı toplumsal yaralardan bir tanesidir. Bu yarayı kaşır sürekli, kanatır ve irini akıtmak ister.
Anlatma sırası kişisel ve toplumsal tarihin sonundadır. Modern Yunanistan Üçlemesi adını verdiği üçlemesinin açılışını Ağlayan Çayır ile yapar. 5 sene sonra Zamanın Tozu ile çıkar izleyicinin karşısına.
Angelopoulos sinemada estetik bir meydan okumanın tezahürüdür.Ancak yalnızca bundan ibaret değildir. Filmleri ile ilgili sıklıkla kullanılan “fotoğraf karesi gibi” tanımlaması aslında hatalı ve yanlış bir tanımlamadır.O filmlerinde tarihi, yaşamın sınırlarına tutunmuş ve onu anlamayı sağlayan büyük bir varoluş olarak görür. Tarihi okumak hem izleyici hem de anlatıcı için bir testtir. Bu testi geçebilenlerin varoluşları anlam kazanmış olur.
Bu testi tamamlamak için bir kez daha kameranın arkasına geçer Angelopoulos. Hem üçlemeye hem de kişisel tarihine son noktayı koymak için Öteki Deniz’in çekimlerine başlar. Ancak Pire-Drapetsona otoyolunda kendisine çarpan bir motosiklet yüzünden hayata veda eder.
Yaşamı boyunca öyküler anlatıp öyküler dinleyen bu büyük anlatıcı tarih testinden geçmiştir kuşkusuz. Ancak kendisinin de dile getirdiği gibi Odysseus kadar şanslı değildir. Çünkü göç eden milyonlarca insanla beraber evinin yolunu kaybetmiş ve onu bir daha bulamamıştır.
Anısı önünde, sevgi, saygı ve özlemle…