Adaleti dağıtmak kimin görevidir?

Evrim Şenöz, yazısında, Erdoğan'ın başkanlık sistemine örnek olarak gösterdiği Hitler Almanya'sını, yargı erki ve bağımsızlığını irdeledi.

Umutlarla, iyi dileklerle girilen yeni yılın ilk gününde Erdoğan yaptığı açıklama ile herkesi kısa süre içinde gerçek dünyaya döndürdü.

Erdoğan, Suudi Arabistan gezisi sonrası yaptığı açıklamada başkanlık sisteminin federatif olmak zorunda olmadığını, üniter devletlerde de başkanlık sistemi olabileceğini Nazi Almanya’sı örneğini vererek desteklemeye çalıştı. Daha sonra Cumhurbaşkanlığından Erdoğan’ın bu sözlerinin çarpıtıldığı açıklaması yapıldı. Sözlerin çarpıtılıp çarpıtıldığını görmek açısından sözlerini doğrudan yazmakta yarar var.

Erdoğan’ın konuya dair söyledikleri şu şekilde; “Üniter devlette başkanlık sistemi yoktur diye bir şey yok. Şu an zaten dünyada bunun örneği var geçmişten bu yana da var. Yani Hitler Almanya’sına baktığınızda orada da bunu görürsünüz. Daha sonra değişik ülkelerde bunun örneğini görürsünüz. Yeter ki bütün mesele o başkanlık sisteminin uygulamada halkını rahatsız eden bir yapısı karakteri olmasın. Yani uygulamada siz eğer adalet dağıtıyorsanız halkın aradığı nedir adalettir. Bu olduğu anda zaten sıkıntı olmaz. Yani başkanlık sistemlerinde A’dan Z’ye pir-ü paktır ifadesini kullanamayız.

Anlaşılan, Erdoğan için Nazi Almanya’sı, üniter devlet yapısı olan güçlü bir başkanlık sistemi deyince ilk akla gelen örnek. Bunu söylersek sözlerini çarpıtmış olmayız. Oysa bizler için Nazi Almanya’sı, 1933 ile 1945 yılları arasında, tek parti rejimine dayalı yönetim sistemiyle “Führer” unvanlı parti ve devlet başkanı Adolf Hitler’in liderliğindeki bir devlet tarafından, yaklaşık 6 milyon Yahudi’nin, 3 milyon Sovyet savaş tutsağının, 1,5 milyon Roman, 250.000 engelli ve 15.000 farklı cinsel yönelimi olan vatandaşın gaz odalarında, imha kamplarında öldürülmesidir. Başkanlık sistemine ilişkin açıklamalarda Nazi Almanya’sının örnek gösterilerek, başkanlık sisteminin bu şekilde meşrulaştırılmaya çalışılması kabul edilemez. Bu durum olsa olsa, Erdoğan’ın kendini nasıl bir güçte görmek istediğinin kanıtı olabilir.

Bununla birlikte, Erdoğan açıklamasında sıkıntı yaratmayacak, kabul edilecek başkanlık sisteminin halka adalet dağıtan başkanlık sistemi olduğunun altını çizmiştir. Yani parlamenter sistemden başkanlık sisteminin farkı güçlü bir başkanın varlığı olduğuna göre, bu sistemde adaleti başkan sağlayacak ve halka adaleti o dağıtacaktır. Tıpkı halkını düşüneceği varsayılan krala/sultana adil olmasının ve halka adalet dağıtmasının telkin edilmesi gibi.

Oysaki modern burjuva devletlerinde adaleti dağıtacak olan başkan ya da hükümetler değil, yargı erkidir. En azından teorik olarak, parlamenter sistemlerde, yargı erki diğer erklerden bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Türkiye’de adaletin sağlanamaması yargı erkinin yürütme erkine zayıf ya da güçlü şekilde bağımlı olmasından kaynaklanmıştır. Özellikle 1980 Darbesi sonrasında bu bağımlılık artmış, AKP döneminde ise neredeyse yargı erki, yürütmenin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

Anlaşılan bu durum, cumhurbaşkanına yetmemektedir. Erdoğan, başkanı siyasi bir özne olarak adaleti dağıtması gereken kişi olarak kabul etmektedir. Bu durum hem Führer (Hitler) hem de kralların rolüyle başkanı özdeşleştirmekten başka bir anlam ifade etmemektedir. Adaletin bu kişiler eliyle dağıtılabileceği düşüncesi ise, son tahlilde hem bu kişilerin sınıfsal pozisiyonlarını/çıkarlarını gözardı etmekte hem de yürütmeye ilişkin hesap sorulabilirlik prensibini yok saymaktadır. Bu kurgu yapılırken düşünülmesi gereken başka bir konu da, Hitlerin ve kralların sonlarının nasıl bittiği olmalıdır.