ABD’nin Suriye politikasında İsrail hassasiyeti

Wikileaks belgeleri ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Suriye’de yönetimin devrilmesini hedeflerken İsrail’in çıkarlarını nasıl gözettiğini de ortaya koydu.

ABD’nin Suriye politikasında İsrail hassasiyeti

Wikileaks’in sızdırdığı ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a ait yazışmalar, Clinton’ın Suriye’de yönetimin devrilmesini hedeflerken İsrail’in çıkarlarını nasıl gözettiğini de ortaya koydu.

Yazışmalara göre Clinton, Şam yönetiminin devrilmesinin İsrail’in yararına olduğunu, bunun İsrail – İran mücadelesinde “direniş eksenine” darbe vuracağını öngörüyor.

Wikileaks’teki yazışma “İran’ın büyüyen nükleer kapasitesine karşı mücadele veren İsrail’e yapılacak en iyi yardım, Esad’ı devirmek için Suriye halkına yardımcı olmaktır” ifadesiyle başlarken İran’ın nükleer kapasitesini sınırlandırmak için yapılan pazarlıkların İsrail’in güvenlik kaygılarını gidermediği, bu görüşmelerin İran’ın nükleer silah geliştirme ve uranyum zenginleştirme programını durduramayacağı belirtiliyor.

İsrail’in İran, Suriye, Hizbullah korkusu

5+1 ülkeleri (BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi olan ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya ile Almanya) ile İran arasında nükleer konusunda yapılan görüşmelerin, İsrail’in İran’a saldırısını sadece geciktirebileceği ve İsrail’in saldırısının Ortadoğu’da büyük savaşa yol açabileceği belirtiliyor. İran’ın nükleer programı ile Suriye’deki savaşın birbiriyle ilişkili gibi görünmese de aslında birbiriyle ilişkili olduğu ifade edilen yazışmada İsrail’in bir İran saldırısından çok Ortadoğu’daki nükleer tekelini kaybetme korkusu yaşadığı belirtiliyor.

“İran’ın nükleer silahlar konusunda belirli bir eşiğe ulaşması, Tahran’ın İsrail’e saldırmak üzere müttefikleri Suriye ve Hizbullah’a çağrı yapması halinde İsrail’in cevap vermesi için caydırıcı olacaktır.” İfadelerinin yer aldığı yazışmalarda İran’ın nükleer silaha sahip olmasının sadece İsrail’in tekelini kırmakla kalmayacağı, Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkeleri de nükleer silah edinmeye yönlendireceği söyleniyor. Bunun ise İsrail’in Suriye ve Lübnan tarafından yapılan “provokatif saldırılara” bugünkü gibi rahat cevap veremeyeceği anlamına geldiği ifade ediliyor.

“Esad devrilirse İsrail’le ilişkilerimiz yumuşar”

Yazışmada Beşar Esad yönetimi ile İran arasında stratejik bir ilişki olduğu, bu ilişkinin İsrail’in güvenliğini tehlikeye atabileceği ifade edilirken, İran’ın bunu doğrudan saldırı yoluyla değil, Suriye üzerinden eğittiği ve silah yardımında bulunduğu Hizbullah aracılığıyla yapabileceği belirtiliyor.

Esad yönetiminin son bulmasının bu tehlikeli ittifakın da sonu anlamına geleceği vurgulanan yazışmada dönemin İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın CNN’de Christiane Amanpour’un programındaki sözlerine de yer veriliyor.

Barak programda “Esad’ın devrilmesi radikal eksene ve İran’a büyük darbe olacak. Suriye, Arap dünyasında İran’ın tek ileri karakolu (…) Esad’ın devrilmesi Lübnan’da Hizbullah’ı ve Gazze’de Hamas ile İslami Cihad’ı çok zayıflatacak.” diyor.

Yazışmada benzer görüşlere yer verilerek “Esad’ın devrilmesi İsrail’in güvenliği için bir nimettir ve İsrail’in nükleer tekelini kaybetme korkusunu da azaltacaktır. Esad’ın gitmesi ile birlikte İran, vekilleri vasıtası ile İsrail’i tehdit edemeyecektir” ifadeleri yer alıyor.

“Böyle bir durumda İran’ın programının tehlikeli hale gelmesi durumunda askeri bir hamle için gerekçe olduğuna dair İsrail ve ABD’nin ortak bir bakış geliştirmesi mümkün olur.” Sözlerinin yer aldığı yazışmada  “Şu anda İran’ın Suriye’yle stratejik ittifakı ve nükleer zenginleştirme programındaki gelişmeler İsrailli liderlerin – Washington gerekli olduğu takdirde “itirazı” ile birlikte – ani bir saldırı yapmasına neden olabilir.” İfadeleri kullanılıyor.

Esad’ın gittiği ve İran’ın vekilleri aracılığıyla İsrail’i tehdit edemediği bir durumda ABD ve İsrail’in İran’ın programının kabul edilemez bir eşiği geçmesine karşı kırmızıçizgilerde anlaşabileceği belirtilirken “Kısaca, Beyaz Saray Suriye’de doğru şeyi yaparak İran üzerinden İsrail’le yaşadığı gerilimi azaltabilir.” ifadeleri kullanılıyor.

Orhan Pamuk’un nereden güç aldığı belli oldu: “Esad ve ailesini tehdit etmeliyiz”

“Suriye’deki isyan bir yıldan fazladır sürüyor. Muhalefet gitmiyor, Esad ise dışarıdan diplomatik çözümü kabul etmiyor” sözlerinin yer aldığı yazışmada Esad ve ailesinin tehdit edilmesi gerektiği belirtilerek “kendisi ve ailesinin yaşamı tehlikede olan Esad’ın düşüncelerini ancak tehdit ya da güç kullanmak değiştirebilir” ifadeleri yer alırken Beşar Esad için “diktatör” sıfatının kullanılması dikkat çekiyor.

Aynı tarihlerde Orhan Pamuk’un aralarında olduğu, İsrailli yazar David Grossman, İtalyan yazar Claudio Magris, Cezayirli yazar Bualem Sansal, Alman yazar Martin Walser ve Alman kökenli Fransız siyaset ve toplum bilimcisi Alfred Grosser’dan oluşan bi grup Fransız Liberation gazetesinde yayınlanan bir mektupta Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı ” “İstifa dışında ne yazık ki sizi ve ailenizi bekleyen tek yol var: Saddam Hüseyin veya Kaddafi gibi ölüm. Ya da Lahey’de mikropsuz bir hücrede ömür boyu hapis” ifadeleriyle tehdit etmişti.

Obama yönetiminin Libya’daki gibi Suriye’ye bir hava operasyonu konusunda “ihtiyatlı” olmasının anlaşılabilir olduğu belirtilen yazışmada bu ihtiyatın dayandırıldığı üç ana neden; Suriye muhalefetinin Libya’daki gibi birleşik olmaması ve belli bir bölgeye hâkim olmaması, Arap Birliği’nin Libya’da olduğu gibi müdahale çağrısı yapmamış olması ve Rusya’nın muhalefeti olarak sıralanıyor.

“Libya’daki iş kolaydı. Suriye daha zor”

Yazışmada, Libya’daki “işin” daha kolay olduğu ve bölgede uzun dönemli etkisinin olmadığı kaydedilirken, “Suriye daha zor. Ancak, Suriye’deki başarı Ortadoğu’daki dönüşümü sağlayacak bir olay olur” ifadeleri yer alıyor. Suriye’deki başarının İran’ın bölgedeki tutunma noktalarını kaybetmesini sağlayacağı, bunun da İsrail’in ve bölgenin güvenliğini tehlikeye atamayacağı yapısal değişikliklere yol açacağı da belirtiliyor.

“Libya’dakinin aksine Suriye’ye müdahale ABD’nin diplomatik ve askeri liderliğini gerektiriyor. Washington Suriye’deki asileri organize etmek, silahlandırmak ve eğitmek için Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi müttefikleri ile çalışmaya istekli olduğunu belirtmeli.” denen yazışmada böyle bir açıklamanın Suriye’de ordudan ayrılmaları da tetikleyeceği belirtiliyor.

“Daha sonra Türkiye ve muhtemelen Ürdün topraklarını kullanarak ABD’li diplomatlar ve Pentagon yetkilileri muhalifleri güçlendirmek üzere çalışma yürütebilirler. Bu uzun zaman alacak. Ancak ABD müdahil olsa da olmasa da isyan uzun sürecek.” sözlerinin devamında ikinci adımın hava saldırısı için koalisyon desteği almak olduğu, Rusya’nın böyle bir şeye hiçbir zaman destek vermeyeceği bu nedenle de BM Güvenlik Konseyi’ne gitmenin bir anlamı olmadığı ifade ediliyor.

“Rus yetkililer, müdahale olduğu takdirde buna engel olmayacaklarını belirttiler”

Sırbistan ve Kosova örneklerinden yola çıkarak “Bazıları ABD müdahalesinin Rusya ile daha büyük bir savaşa girme riski olduğunu söylüyor. Ancak Kosova örneği bunun tersini gösteriyor. Rusya Sırplar ile etnik ve politik bağlarına rağmen – ki Suriye’yle böyle bir bağları yok – şikâyet etmenin çok az ötesine geçtiler.” İfadelerinin yer aldığı yazışmada Rus yetkililerin müdahale olduğu takdirde buna engel olmayacaklarını belirttikleri söyleniyor.

Suriye’deki “isyancıları” silahlandırmanın, Suriye uçakları ve helikopterlerini düşürmek için batılı ülkelerin askeri gücünü kullanmanın maliyeti düşük, getirisi yüksek bir yaklaşım olduğu ifade edilen yazışmada “Washington’daki siyasi liderler Libya ve Kosova’da olduğu gibi ABD’nin kara harekâtına karşı sağlam durdukları takdirde ABD için maliyet düşük olacaktır. Zafer kolay ve hızlı şekilde gelmeyebilir ama gelecektir.” sözleri yer alıyor.

“İran – Hizbullah bağlantısı kopacak. Suriye’deki yeni rejim ABD’yi dost olarak görecek”

Suriye’de Esad’ın gitmesiyle birlikte İran’ın stratejik olarak izole edileceği ve Ortadoğu’da nüfuzunu kullanamayacağı belirtilen yazışmada “Suriye’deki kurulacak yeni rejim ABD’yi düşman değil dost olarak görecek. Washington Arap dünyasında, yolsuzluğa bulaşmış rejimleri değil halkı destekleyen ülke olarak tanınacak.” ifadeleri kullanılıyor.

Böyle bir durumda İsrail için işlerin kolaylaşacağı, yeni bir Suriye’nin rejimi İsrail ile dondurulmuş barış görüşmelerine açık olacağı ve Suriye’nin eğitim, füze ve yardım konularında transit olma özelliğini kaybetmesi nedeniyle Hizbullah’ın, İran ile bağlarının kopacağı ön görülürken “Tüm bunlar ve binlerce sivilin Esad tarafından öldürülmesinin önlenmesi stratejik kazanımlardır.” sözlerine yer veriliyor.

“Şii-Sünni savaşı İsrail ve Batı için kötü bir şey değil”

Diğer bir yazışmada da “Esad’ın düşmesi Şiiler ile Sünni çoğunluk arasında İran’ı da içine çekebilecek bir savaşı ateşleyebilir. İsrail’i yönetenlere göre bu durum İsrail ve Batılı müttefikleri için hiç de kötü değil” ifadeleri yer alırken Washington’un dış politikasını yönlendiren “bilgilerin” de bulunduğu ve Suriye içinden kaynakların verdikleri bilgilerle birlikte basında yer alan haberler de dikkat çekiyor.