32. ölüm yıldönümünde "Yılmaz Güney'i anlamak"

Yalım Oktay, 32. ölüm yıldönümü vesilesiyle Yılmaz Güney'i, politik filmlerin anlatı ustasını yazdı.

32. ölüm yıldönümünde

Yılmaz Güney’i anlamak

Yalım Oktay

32 yıl önce bugün aramızdan ayrılan Yılmaz Güney’e ilişkin onlarca şey söyleyebilirsiniz. Bu söylenecekler listesi herkesin kendi kanaatine, kendi değerlendirmelerine göre uzayıp, kısalabilir. Ancak bizlerin bu yazıda açmaya çalıştığı şey, Güney’in sinemacı kimliği. Kısacası bu yazıda Güney’in Mahir Çayan ve THKP-C kadrolarını evinde saklamasına, çok iyi silah kullanmasına ya da özel hayatına ilişkin herhangi bir detay ya da anekdot yer almayacak.

Güney’in Türkiye sinemasında oturduğu yer ya da yarattığı etki ölümünün üzerinden geçen onca yılın ardından önemini korumakta. Kısacası Güney “sinemasal” yönden daha fazla incelenmeyi, tez yazımlarına konu olmayı, akademik açıdan değerlendirilip hakkının geç de olsa teslim edilmesini fazlası ile hak ediyor. Ancak bugün Güney hakkında çıkan kitaplardan tutun yazılan makalelere bakıldığında ortada bir “anılar bulamacı”ndan ya da tanıklıktan fazlası ile karşılaşamıyorsunuz.

Bir Auteur sinemacı olarak Yılmaz Güney

Auteur en genel anlamı ile kendi deyiş tarzını oturtabilen ve yarattığı esere hayat karşısındaki tavrını koyabilen sanatçı anlamına gelmekte. Auteur’un önemi ise kendine, ulusuna, evrensel insanlık ideallerine uygun olan sinemayı araştırma, bulma ve yaratma çabası. Tüm bunlara ek olarak Auteur’un kapladığı alansa hiç tartışmasız “ulusal sinema” inşasının en temel sac ayaklarından biri olması. Kısacası Güney’in sinemacı kimliğinin en başat unsurlarından bir tanesi onun Auteur özelliği.

Politik anlatı ustası

Güney’i anlatırken yapılan eksikli tariflerden bir tanesi ise “politik” filmlerin yönetmeni adlanlandırması. Doğrudur; Güney kategorik olarak politik filmlere imza atmış, filmlerinde ağırlıklı olarak ülkenin başat sorunlarına, temel çelişkilerine değinmiştir. Yineliyoruz bu tanım doğrudur ancak eksiklidir. Güney, politik filmleri politik bir biçimde çeken bir anlatı ustasıdır. Filmografisinin en iyi filmlerinden Sürü, Umut ve Yol’u başa yazacak olursak, filmleri kendi deyiş tarzına sahip, politik olarak dozunda ve işleniş bakımından doğru bir politik bilincin elinden çıkma ürünlerdir.

Ulusal soruna sınıfsal bakış

Güney’i, bugün onun gibi filmler yapmaya çalışan yönetmenlerden ayıran en önemli özelliği ise sosyalist kimliğidir. Filmlerindeki başat unsur her zaman emek-sermaye çelişkisidir. Yoksulluğun da, açlığın da, sefaletin de, Kürt sorununun da çözümü insanın insana kulluk etmediği, eşit ve özgür bir dünyadır. Doğrudan bir anlatı biçiminden ziyade, filmin altyapısına nakış gibi işler asıl anlatmak istediğini. Kürt halkının tarihi olarak da nitelendirebileceğimiz “Sürü” filminin Ankara’da geçen sahnelerinden bir dialog ile somutlandıralım durumu;

“Üç beş kişinin, milyonları, milyarları var. Milyonlarca emekçinin çalıştığı nereye gidiyor, kim böyle kurmuş bu işi. Diyeceğim baba, buranın zengini de oranın ağası da hepsi bir.”

Yılmaz Güney’i anlamak

Türkiye sinemasının en büyük anlatı ustalarından Yılmaz Güney’i aramızdan ayrılışının 32. yılında, özellikle Türkiye sinemasında doldurduğu yeri öne çıkartarak analım istedik. Çünkü biliyoruz ki onun yaşarken mahrum bırakıldığı bu hakkın artık teslim edilmesi gerek. Edilsin ki Yılmaz Güney gibi niceleri yetişsin. Ki o da bunu isterdi sanırım…

Işıklar içinde, huzurla uyusun…