21. Yüzyılda ulusların kaderi nasıl tayin ediliyor…

Suriye devletinin egemenlik alanını daraltılmasını öngören yeni planda Irak ve Suriye’yi kapsayan Sünni, Şii, Kürt bölge devletlerinin kuruluşuna duyulan özlemi görmek zor değil.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) son dönemdeki bağımsızlık hamleleri, Suriye barış görüşmeleri, Suudi Arabistan eliyle bölgede yükseltilmek istenen Sünni – Şii gerilimi sürerken, Ortadoğu’da emperyalizmin neler beklediğini görmek ve bölgenin geleceğini okumak açısından Irak ve Suriye’ye biraz da geriye dönerek bakmakta fayda var.

1991’de ABD öncülüğündeki koalisyonun Irak’a Kuveyt işgali gerekçesiyle ilk saldırısı sonrasında dönemin ABD Başkanı George H. W. Bush’un, Saddam’ın iktidardan düşürülmesi için Iraklı Şiilere ve Kürtlere ayaklanma çağrısına güneyde Şiiler kuzeyde de Barzani ve Talabani önderliğindeki Kürtler isyanla karşılık verdi. Irak Cumhuriyet Muhafızları’nın ayaklanmayı bastırması üzerine yaklaşık 1,5 milyon Kürt, Türkiye ve İran’a sığınırken ABD, Kuzey Irak’taki Kürtlerin güvenliğini ve Türkiye’ye sığınanların geri dönebilmelerini sağlamak üzere bölgeyi havadan kuşattı. Ardında Kuzey Irak’ta ABD liderliğindeki koalisyon himayesinde Özerk Kürt Bölgesi oluşumu gerçekleşirken 1992’de yapılan seçimlerle birlikte Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Özerk Kürt Hükümeti’ni kurdu.

1994 yılında başlayan KDP ve KYB arasındaki egemenlik kavgası Özerk Kürt Hükümeti’nin dağılmasıyla sonuçlanırken, ABD’nin 2003’deki Irak işgaliyle birlikte ülkedeki rejim yıkıldı. Washington’un inisiyatifiyle kurulan geçici hükümet, devletin temel kurumlarını ortadan kaldırırken ülkede Sünni – Şii iç savaşı başladı.

İşgal güçlerinin desteğiyle etnik gruplar, mezhepler ve aşiretlerden oluşturulan Irak Yönetim Konseyi’nde KDP, KYB, Şii İslam partisi, Sünni Irak İslam Partisi ve bazı aşiret temsilcileri yer alırken 2005’de ABD gözetiminde yapılan genel ve yerel seçimler sonrasında Geçici Ulusal Meclis, eyalet meclisleri ve Kürdistan Bölgesel Meclisi oluşturuldu. Böylece Irak, etnik ve mezhep temelinde bir bölünme yaşarken Kürt Bölgesi Meclisi de kurulmuş oldu.

Seçimler sonrasında Iraklı hukukçular ile birlikte ABD Koalisyonu İşgal Yönetimi (CoalitionProvisionalAuthority – CPA) ve BM’den danışmanlarca oluşturulan Anayasa Hazırlama Komisyonu’nun hazırladığı Irak Anayasası referandumla kabul edilerek merkezi ulus-devlet ortadan kaldırıldı. Bunun yerine Kürt Özerk Bölgesi ve 18 eyalet üzerine kurulan yeni federal Irak devletinde Kürt Özerk Bölge yönetimi, merkezi hükümetin kararlarına veto yetkisiyle birlikte, güvenceye alındı.

ABD ordusunun Irak’tan çekilmesinin ardından şiddetlenen iç savaşla birlikte IŞİD’in ele geçirdiği tartışmalı bölgeleri Kürt Özerk Bölge Yönetimi ABD’nin desteği ile ele geçirdi. Irak anayasasının 104. maddesindeki tartışmalı bölge olarak tarif edilen Kerkük ve Musul’un akıbeti ise Barzani yönetiminin bu yıl içerisindeki hamleleriyle netlik kazanacak. AKP iktidarının Başika’da konuşlandırdığı askeri gücün ne amaçla bölgede bulundurulduğu ve gerek Irak hükümetinden, gerekse ABD’den gelen ısrarlı tepkilerin gerekçelerine bu çerçeveden bakmakta fayda var.

2010 yılında “Arap Baharı”yla başlayan, Libya’nın yerle bir edilmesiyle gelişen süreç, 2011 yılından beri Suriye’de taşeronlar eliyle yürütülen emperyalist müdahaleyle sürüyor. Suriye’nin direnci ise emperyalistlerin ve onların karşısında yer alan Rusya gibi devletlerin karşılıklı hamlelerine, bölgedeki diğer güçlerin ise yeni konumlanışlarına neden oluyor.

Suriye’de yaklaşık 5 yıldır süren savaş, Irak’ta yaşananlarla birlikte ele alındığında bölgede yeni bir harita hedefine işaret ediyor. Sünni Selefi cihatçı çetelerin bizzat ABD liderliğindeki devletlerce istihdam edilerek, eğitilip donatılarak ve her tür destekle birlikte Suriye’de savaşa sürülmesi ülkedeki merkezi iktidarın zayıflatılması ve idari yapının ortadan kaldırılmasını hedefliyor. Savaşın getirdiği bir sonuç olarak Suriye devletinin egemenlik alanını daraltılmasını öngören yeni planda Irak ve Suriye’yi kapsayan Sünni, Şii, Kürt bölge devletlerinin kuruluşuna duyulan özlemi görmek zor değil.

Böylesi bir paylaşım savaşına 2015 Eylül’ünde Rusya’nın İran’la birlikte dâhil olması, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasını çağrıştırırken, Ortadoğu’da yeni bir haritanın oluşturulmasında yer tutma ve pay alma çabalarını ortaya koyuyor.

Suriye barış görüşmeleri ise bütün bu hamleler ışığında ele alınmalı ve değerlendirilmeli. Bugüne kadar yürütülen hamleler ve karşı hamlelerle birlikte 22 Ocak’ta Cenevre’de emperyalist devletler ve müttefiklerinin “gözlemciliğinde” Suriye devleti ve “muhalifler” arasında başlayacak görüşmelerdeki masada yer kapma mücadelesini, Suriye üzerinden bölgede oluşturulacak yeni sınırların nasıl olacağı ve haritadaki yeni “iktidarların” kim olacağı kavgası olarak okumak gerekiyor.

Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nın (UKKTH) güncelliği ve koşulları ise burada ortaya çıkıyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası ABD ve diğer batılı ülkelerin pazar ve kaynak rekabetindeki paylaşımına denk gelenUKKTH’nin, Lenin tarafından mutlaka anti-emperyalist ve sermayeye karşı sosyalist bir devrimle birlikte ele alındığını unutmamalı.

Bu noktayı gözden kaçırmadan emperyalizmin bölgedeki siyasetine karşı net bir mücadele hattını güçlendirmek, başta 5 yıldır emperyalizme direnen Suriye halkı olmak üzere bütün halkların emperyalizme, gericiliğe ve sömürüye karşı mücadelesi Türkiye topraklarından da güçlü bir ses bekliyor.

Bütün konumlanışlara da, bölgede ve dünyada tüm halkların tek kurtuluşunun sosyalist bir cumhuriyetten geçtiğini bir an bile akıldan çıkarmadan, anti-emperyalist mücadelenin başatlığıyla yaklaşmak gerekiyor.