1 Mayıs başkanlık sevdasına cevap olmalı

1 Mayıs 2016 üzerine değerlendirme...

Hatırlar mısınız “ayakların baş olduğu yerde kıyamet kopar “ cümlesini? 2008 yılında dönemin Başbakanı tarafından 2008 yılında sendikaların 1 Mayıs’ı Taksim’de geçirmek istemeleri üzerine söylenmişti.

Cümlenin içerdiği sınıf karakterini,  1 Mayıs’a karşı iktidarın öfkesini ve bu öfkenin altında yatan siyasal korkuyu bir kenara bırakalım. Bu cümleyi bugün akıllara düşüren şeylerden biri 1 Mayıs gündeminin iktidar nezdinde çözülmüş olmasıyla ilgilidir. Daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse iktidarın 2016’daki tutumu ile 2008 yılındaki tutumu arasındaki farka bakınız.

Birincisinde çok açık ve net bir sınıf öfkesi ile toplumda giderek artan düzeydeki 1 Mayıs meşruiyetine karşı önlem alma telaşı vardır. Bugün ise iktidar aynı çizgide ama sadece “idari tedbir” katında davranmaktadır. Dileyen Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un geçtiğimiz günlerde düzenlediği basın toplantısındaki ifadelerine bakabilir. Kurtulmuş rahat bir biçimde “Kararı Valimiz verir ama 1 Mayıs Taksim’de olmayacak” demektedir açıklamasında.

8 yılda gelinen nokta aşağı yukarı aynıdır. Ancak ilkinde 1 Mayıs konusunda sermaye düzeninin ve onun temsilcilerinin ifadelere çok daha açık, dolayımlı olmayan bir sınıfsal içeriğe sahiptir. İkincisinde ise düzenin klasik 1 Mayıs’ı terörize etme adımı vardır ve bu durum toplumun bir kesimi tarafından “olağan” karşılanmaktadır. Üstelik bu kesimin 1 Mayıs’la bağı sanıldığından daha canlıdır.

Elbette bu durumda her yerde patlayan bombaların ve bu bombalarla şekillenen siyasi tablonun payı büyüktür. Öte yandan, 1 Mayıs konusunda sınıf hareketinin ve solun 2007’den itibaren artan meşruiyeti zayıflamaktadır.  Toplumsal alanda bu noktanın veri alınması ve 1 Mayıs’ın siyasal bir içerikte yeniden üretilmesi gerekiyor.

Bu içeriğin en net ifadeyle siyasal alandan beslenmesi gerekiyor. Sarı ve yandaş sendikaların bütün pervazsızlık ve içeriksizlikle alana çıktığı, işçi sınıfı adına “söz söyleme” yarışına girdikleri bir 1 Mayıs görüntüsü kabul edilmemeli. Sınıf hareketinin bütün ileri bölmeleri bugünün toplumsal alandaki kavga konularını ele almalı ve işlemelidir.

1 Mayıs bu açıdan sınıfın bir mücadele günü olacaksa, mücadeleyi siyasetin içinden kurması gerekiyor. Bu durumdan çıkartılacak sonuç “yer tartışması önemsizdir” olacaksa “vay halimize.”  Tartışma buraya sıkıştırılamaz. Siyasal bir içerik barındırmayan, genel geçer şeyler ifade eden bir 1 Mayıs, ertesi günlere bir şey bırakamayacaktır.

Dolayısıyla bugün sendikal alanın “ileri” mevzileri olduğunu ifade eden DİSK, KESK, TMMOB, TTB dörtlüsü aslında “bir şey söylememenin siyasetini” yaparak 1 Mayıs gündeminde topu taca atmaktadırlar.  Sermaye sınıfının temsilcilerinden olan Ağaoğlu’nun “başkanlık ülkemiz için yararlıdır” ifadesini rahatlıkla kullandığı, AKP ile sorunu olduğu iddia edilen Ali Koç’un “AKP dönemi bizim için verimli dönem olmuştur” cümlesini kurduğu bir dönemde başkanlık sevdası için yolun yapılmaya çalışıldığını görmek gerekiyor. Dolayısıyla sermaye sınıfı ile karşı karşıya gelinecek yer tam da burasıdır!

Güçsüz, toplumla bağ kurmayan, genel geçer ifadelerin kullanıldığı bir 1 Mayıs tablosu nerede geçerse geçsin sermaye düzeninin bugünkü eğilimlerine, AKP’nin siyasal alanda elde etmeye çalıştığı mevzilere bir cevap veremeyecek. Siyaseti doğru kurduğunuz zaman ise toplumsal alandaki meşruiyetin hızla çoğaldığını göreceksiniz.

Haziran’da da böyle olmamış mıydı? Bir çevre duyarlılığından öte toplumun kendisine biçilen deli gömleğine karşı tepkisi Türkiye’de on milyonları etkilemişti.

Tıpkı 1 Mayıs’ın tarihsel ve güncel olarak başta işçi sınıfı olmak üzere, farklı toplumsal kesimleri etkilemesi gibi… 1 Mayıs’ı dünden bugüne taşıyan güç; işçi sınıfının genel olarak tarihsel ve güncel çıkarlarını toplumsal alana taşıması ile ilintiliydi. Bu çıkarlar mutlak suretle siyasal alanın karmaşık ve kafa karıştıran yapısını sadeleştirmektedir.

Bu sadeleşmenin sağlanması, işçi sınıfının kaybettiği mevzilerini geri alabilmesi için bu mevzileri bugün başkanlık sevdalılarına karşı kurmak gerekiyor. Buna karşı atılacak her adım sosyalistler tarafından önemsenmeli ve güçlendirilmelidir. Bugün Türkiye solunun güncel olarak yaşadığı siyasetsizlik ve bu siyasetsizliğin yaşattığı “garip savrulmalar” ancak bu şekilde aşılabilir ve aşılacaktır. Gücünü ve dikkatini buraya toplayan sol, kendisini sıkıştıran başlıkları geride bırakır.

İşte bu açıdan bakıldığında solun önünde duran görevlerin başında siyasal alanda yaşanan sıkışmanın 1 Mayıs’ta net bir biçimde ifade edilmesidir. Bu sıkışmanın adresi, yönelimi ve taşıyıcıları sınıfın geniş kesimleriyle buluşturulması zorunludur. Diğer türlüsü ise eğik düzlemde siyaset yapan solun “garip” gündemlerle, mesnetsiz hayallerle ve etkisiz işlerle boğulması olacak.

Sendikal alanda yeni bir çıkış yapılacaksa ve  “çiftlik değil sınıf sendikası” söylemi hayat bulacaksa bu 1 Mayıs bir dönüm noktası olmalıdır.

Türkiye solunun ihtiyaçları karşılanacaksa ve sosyalist hareketin genel sıkışmışlığı aşılacaksa bu bir 1 Mayıs mutlaka gerçek bir içerikle ele alınmalıdır. Bu içerik başkanlık sevdalılarına verilecek net yanıtta gizlidir.

Bu yanıtı üretmek için, haydi kolları sıvayalım. Çünkü “kazıcılar” ancak böyle iş başı yaparlar.

1 Mayıs için, “kazıcılar” görev başına!