Yeni anayasa için 'büyük uzlaşı' arayışı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Aralık ayı sonunda yeni anayasa, iç tüzük ve reformları görüşmek üzere CHP, MHP ve HDP liderlerinden randevu istedi.

Yeni anayasa için 'büyük uzlaşı' arayışı

Başbakanlık kaynakları tarafından Başbakan Davutoğlu’nun öncelikle bütçe, reformlar, iç tüzük ve özellikle de yeni anayasa konusunu değerlendirmek üzere Meclis’te grubu bulunan siyasi parti genel başkanlarından randevu talep ettiği açıklandı. Görüşmelerin, Davutoğlu’nun 28-29 Aralık tarihlerinde yapacağı Sırbistan ziyareti sonrası olması bekleniyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni anayasa, iç tüzük ve reformları görüşmek üzere önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den önümüzdeki hafta için randevu istediği bildirilirken daha sonra Davutoğlu 30 Aralık’ta görüşmek için HDP’den de randevu istediği açıklandı.

Başbakan Davutoğlu’nun randevu talebine ilk cevap CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan gelirken görüşmenin 30 Aralık tarihinde yapılacağı söyleniyor. Öte yandan MHP ve HDP’nin ise henüz cevap vermedikleri anlaşılıyor.

Neler görüşülecek?

Bu görüşmelerde mini anayasa önerisi kapsamında Yargıtay ve Danıştay yerine temyiz mahkemeleri, bireysel başvuruda yeni düzenleme, HSYK’nın yapısının değiştirilmesi, askeri yargının kaldırılması gibi başlıkların ele alınması bekleniyor. Başbakan Davutoğlu, yeni anayasa konusunda muhalefet liderlerine görüşlerini soracak ve yol haritasının belirlenmesi süreci başlayacağı değerlendiriliyor.

Davutoğlu’nun, iç tüzük konusunda da genel kurul çalışmalarının ‘yasama’ ve ‘tartışma’ günleri olarak ayrılmasını teklif edeceği ve bütçe ile yeniden başlayan AB müzakereleri çerçevesinde ‘reformlar’ için destek isteyeceği de yazılıyor.

Muhalefet ne diyor?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Başbakan Ahmet Davutoğlu  arasında, bir süredir yeni anayasa tartışmaları ve başkanlık sistemine ilişkin  “utangaç flört” sürüyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu,  Kılıçdaroğlu’nun anayasanın ilk dört maddesinin kırmızı çizgileri olduğunu belirterek, “Başkanlık sistemiyle gelecekse hiç gelmesin” açıklamasına ilişkin olarak, “Mülakatı okuduğumda olumlu yönlerini görmeye gayret ettim. Açıklamalarının olumlu unsurlar taşıdığını düşünüyorum” demişti.

Kılıçdaroğlu bununla da yetinmeyip, başkanlık sisteminin tartışılabileceğini söylerken, “Anayasa’da sistemi tıkayan bir durum yok aslında. Yasaları değiştirdiğiniz zaman, darbe hukukunu ortadan kaldırdığınız zaman parlamanter sistem yürür” açıklamasında bulunmuştu.

Dünkü TBMM grup toplantısında MHP lideri Devlet Bahçeli de “Terörle samimiyetle mücadele ederseniz, MHP sizi kimsenin eline baktırmaz” diyerek her kritik dönemeçte olduğu gibi bu kez de destekleyebileceğinin sinyalini erkenden vermiş oldu. Ancak MHP’nin tek başına desteği ancak değişikliklerin bir referandumla gerçekleştirilebilmesine yetiyor.

HDP’nin ise bölgede yoğun çatışmalar sürerken masaya çözüm sürecini tekrar başlatmadan oturması ve bir uzlaşıya varması mümkün gözükmüyor.

Büyük uzlaşı mümkün mü?

Özetle, gerçek bir uzlaşının 2. Cumhuriyet’in daha yerleşik hale gelmesi anlamına geldiği açık. Böyle bir yerleşmenin ise bir anayasa metniyle kendisini ifade etmesi gerekiyor. Bunun için Türkiye’nin Kürt sorununu çözmemesi ise beklenemez. Yine, çözüm için masanın tekrar nasıl kurulacağına ilişkin şimdilik kimsenin gerçek bir fikri olmadığı da söylenebilir.

Tüm bunlar bir yana, muhalefetin HDP’nin 7 Haziran seçim kampanyasıyla başlattığı sorunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a indirgeyen ve başkanlık sistemini Erdoğan üzerinden tartışan tarzın tehlikeli ve zayıf yanlar barındırdığı da görülüyor. Nitekim HDP’lilerden sonra CHP de en yetkili ismiyle başkanlık sisteminin tartışılabileceğini söylemiş oldu.

Yerel yönetimlerin yetkilerine ilişkin bazı ayrıntılar ve ‘Başkan’ın kim olacağı dışında gerçek bir tartışmanın yürütülmediği ve sermaye sınıfının oy verenlerin yüzde 97,5 gibi bir oranda temsil edildiği bu meclisten daha büyük bir meşruiyet kaynağı bulamayacakları da düşünüldüğünde ‘büyük uzlaşı’nın sanıldığından daha kolay gerçekleşmesi mümkün.

Daha önemlisi, altyapısı kurulmuş bölgesel ekonomi yönetiminin anayasal düzeneklerinin de kurulduğu, AB müzakereleri çerçevesinde Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki şerhlerin kaldırıldığı, tamamen piyasacılığa terk edilen, ordunun profesyonelleştiği ve bir ‘ihraç malı’na dönüştürüldüğü, eğitimin imam hatipleştirildiği gibi uzatılabilecek bir listenin tamamlanmasından sonra derdimiz anayasada başkanlık sisteminin olup olmayacağı mı olacak?