Türban özgürlüğünün örttüğü gericilik

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu: "Bu mücadelede biz haklarımızı bıraktık ama başörtümüzü bırakmadık"

Türban özgürlüğünün örttüğü gericilik

Türban tartışması ya da gündemi, 28 Şubat 1997 sonrası daha fazla belirginleşmeye başlamıştı. Bu tarihte yapılan MGK toplantısından bir yıl sonra Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay tarafından kılık ve kıyafet yönetmeliği yayınlandı. Genelgede: “(….) okul ve kurumlarımızda çalışan yönetici, öğretmen ve diğer görevlilerle öğrencileri, Atatürk inkılap ve ilkelerine uygun, uygar, aşırılığa kaçmayacak şekilde sade bir kılık ve kıyafette birlik, bütünlük içinde bulunmaları (…)” ifadesi yer alıyordu. Bunun hemen sonrasında ise başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere birçok üniversitede “türbana özgürlük” başlığında gericiler, ülkücüler ve hatta kimi solcular tarafından desteklenen eylemler gerçekleşti.

Ve, özgürlük adı altında “demokratik haklar”ını kazanan(!) türbanlı öğrencilerin üniversitelere girebilmesi ve türbanlıların kamu kuruluşlarında çalışabilmesi ile birlikte gericilik artık memleketin her noktasında kendini göstermeye başladı. Dolayısıyla türban elbette sadece bir bez parçası değildi! Siyasallaşan dinin en büyük aracıydı.

Türban, AKP iktidarının her daim en önemli aracı olmaya da devam etti, ediyor. Öyle ki üniversite reklamlarında, kamu spotu reklamlarında, moda da, sporda ve mecliste türbanlı kadınlar görmek “normalleşti”.

1 Kasım seçimlerinden sonra açıklanan 64. hükümetin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı görevini üstlenen Sema Ramazanoğlu da bunun en somut göstergelerinden biri oldu.

Kardeşten ablaya…

Bakan olarak görevini teslim alan Ramazanoğlu aslında daha önce görev yapan AKP’nin Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın ablası. Kavaf hatırlanacağı üzere her ağzını açışında yaptığı gaflarla ünlenmişti. Ancak adından en çok söz ettirdiği konuşması hafızalardan silinecek gibi değil.

Katıldığı bir programda “Sizce kadın erkek eşit mi?” sorusuna, “Başbakan ne düşünüyorsa, ben de onu düşünüyorum” yanıtını vermişti. Kadın ve erkeğin fiziksel olarak eşit olmadığını ancak haklar açsından eşit olduğunu söyleyen Kavaf, 3 çocuk konusunda da dönemin başbakanı Erdoğan’a destek vermişti.

Ramazanoğlu: “Bu mücadelede biz haklarımızı bıraktık ama başörtümüzü bırakmadık”

AKP’nin kurucularından ve elbette çekirdek kadrosundan olan Ramazanoğlu üniversitede, okulda, bürokraside ve siyasette kendilerine yaşam hakkı tanınmadığını(!) demeç ya da röportajlarına yansıtmayı ihmal etmiyor: “28 Şubat sürecinde bir gün başhekim bey, benden savunmamı istedi. Ben de niye savunma vereceğimi kendilerine sordum, ‘Bir sıkıntı mı oldu, hastalarla ilgili bir şikayet mi oldu?’ diye. ‘Hayır’ dedi, ‘Kılık Kıyafet Yönetmeliği’ne aykırı davranmaktan dolayı savunmanızı istiyoruz’. Ben o anda savunma yerine istifamı verdim. Çünkü kılık kıyafetim benim inancımın gereğiydi. Özgür ve demokrat bir Türkiye’nin mücadelesi veriyorduk. Bu mücadelede biz haklarımızı bıraktık ama başörtümüzü bırakmadık.”

Aslında Ramazanoğlu bunu söyleyerek, kendi çıkarları için tüm kadınların haklarını göz ardı ettiklerini de açık bir şekilde belirtmiş oluyor.

Ramazanoğlu’nun 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde “Kadına Şiddete Karşı Buradayım De” kampanyasını başlatması, bakanlara rozet taktırması ise bu açıklamalardan sonra hiçbir anlam ifade etmiyor.

Unutmamalı…

Kadınlar, AKP döneminde yıllar önce kazanmış oldukları birçok hakkı kaybetti. Bunun bedeli ise, her gün duyduğumuz kadın ölümleri, çalışma hayatında yaşanılan zorluklar, işsizlik.. ile karşımıza çıkmakta. Bir kez daha AKP’nin kadına karşı düşmanca söylemlerini not etmek ve unutmamak gerekiyor:

“Kadın mı kız mı bilemem”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 4 Haziran 2011 yılında Hopa olaylarını protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş için “O kadın, kız mıdır kadın mıdır? Bilemem” dedi.

“Kadına şiddet abartılıyor”

7 Mart 2011′de konuşan Erdoğan, AKP döneminde yüzde 1400 artan kadına yönelik şiddet için “Kadına şiddet abartılıyor” derken, AKP’nin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ise “Medya olayları abartıyor. Kadına yönelik şiddet algıda seçicilik.” demişti.

“Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”

20 Temmuz 2010′da kadın örgütleriyle bir araya gelen Erdoğan, “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, kadın ve erkek farklıdır, birbirinin mütemmimidir” dedi.

“Ya davulcuya ya zurnacıya”

Erkek arkadaşı tarafından başı kesilerek katledilen Münevver Karabulut için İstanbul Eski Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah “Kızlarına sahip çıksalarmış..” derken, Erdoğan “Çocuğumuz öyle nereye giderse gitsin olmaz. Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya..” dedi.

“Benim bedenim diyenler feminist”

2012 yılında kürtajın yasaklanmasının konuşulduğu süreçte Erdoğan, “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum.” dedi.

“Anası tecavüze uğruyorsa anası ölsün”

Kürtaj tartışmalarının yaşandığı sıralarda tepki toplayan isimlerden biri de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek oldu. Önce ”Kadın ahlaklı olsun, kürtaj yapmak zorunda kalmasın” diyen Gökçek, “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? Anası ölsün” sözlerini sarf etti.

“Vajina kelimesinden utandım”

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da kürtaj tartışmalarına katılıp, CHP’li Aylin Nazlıaka için “Kürtaj meselesi konuşulurken siz öyle bir söz sarf ettiniz ki benim yüzüm kıpkırmızı oldu. Bir evli, bir bayan, çocuğu olan milletvekili kendisi ile ilgili bir organını nasıl böyle açıkça konuşabilir” diyerek, ‘vajina’ kelimesinden rahatsız olduğunu belirtti.

“Tecavüzcü kürtaj yaptırandan daha masum”

“Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar.” diyen dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a tepki yağarken, AKP Milletvekili İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün de “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum. “Tecavüze uğrayan da kürtaj yaptırmamalı. Bosna’da kadınlar tecavüze uğradı ama doğurdular.” diyerek tartışmaya nokta koydu!

 

“Kadın iş aradığı için işsizlik yüksek”

Dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek” derken, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu da kendisinden iş isteyen kadına “Evdeki işler yetmiyor mu?” demişti.

“Böyle kıyafet olmaz”

AKP’li Hüseyin Çelik, sunucu Gözde Kansu’nun kıyafetini eleştirerek, ‘Bir hanım, aşırı dekolte ile bir yere giderse kabul edilebilir mi? Bir sunucu öyle bir kıyafet giymiş ki olmaz böyle kardeşim” diyerek Kansu’nun işsiz kalmasına neden olmuştu.

“Kadın ve erkeğin eşit olması fıtrata ters”

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kadın ve Adalet Zirvesi’nde, “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir” dedi.

Ve daha nice örnekler varken Sema Ramazanoğlu’nun bu listeye bakanlığının ilk günlerinde dahil oluyor olması kimseyi şaşırtmıyor.

Türban ile başlayan ve toplumun her kesimine sirayet eden gericiliğin çatısı altında en fazla yoksullaşan, ezilen, göç eden, tecavüz edilen, dayak yiyen kadınların ise mücadelesi bambaşka. Gerçek olan da bu!