Tayyip Erdoğan’ın Amerikancılığına dair şüpheniz var mı?

Kamil Tekerek, sermaye sınıfı ve AKP iktidarının Amerikancı tavırlarına ve geçmişlerine dair değerlendirmelerini yazdı

Bizim yok.

Daha doğrusu bir bütün olarak AKP iktidarı, Türkiye sermaye sınıfı ve onların her türden destekçilerinin Amerikancılıkları ülkemizde tescilli bir durumdur. Türkiye tarihinin neredeyse bütünü de bunun tescillenmesine ayrılmıştır.

Şimdi ise bu tescilli marka kendini ağırdan satmaya çalışsa da, yaldızları dökülüp dökülüp duruyor.

Amerikancılık derken söylemeye çalıştığımız, emperyalizmden azade bir olgu değil. Kendi iç çelişkileri, mücadeleleri de olan ama nihai anlamda dünya emekçilerinin azılı düşmanı emperyalist sistemin tepesindeki ülke Amerika Birleşik Devletleri’nden bahsediyoruz.

İşte bizim ülkemizdekiler ara ara oraya dayılanıyormuş gibi görünseler de, oranın dümen suyundan çıkamazlar. Emperyalist sistemin bütün aktörleri ile içli dışlı olan Türkiye sermayesi ve AKP iktidarının, kendilerine özel Amerikancılık bölmeleri vardır. Ve tüm toplum hep Türkiye ile ABD arasındaki tarihsel ve bozulmayacak dostluktan bahseder.

Oysa ki, bugüne kadar ülkemiz halkının ABD halkı en ufak teması dahi olmamıştır. Ama ülkemiz halkının Amerikancı politikalar ile yarım yüz yıldan fazla süredir bayağı teması vardır. Hani, Nâzım “23 sentlik askere dair” bir şiir yazmıştı. Orada bahsedilen türden bir temas.

Bu temasın kökeninde ise NATO üyeliği yatıyor biliyorsunuz. Dünya halklarının katili, sosyalizmin amansız düşmanı, emperyalist sistemin en önemli güvenlik, saldırı ve manipülasyon aygıtı NATO.

Bildiğiniz ya da hatırlayacağınız üzere, Türkiye 1952 yılında NATO’ya üye olmuş ve o tarihten itibaren ülkemizde kurulan işbirlikçi iktidarlar gereği neyse onu yapmışlardır. NATO üyeliği öncesinde Kore Savaşı’na asker göndererek başlayan yolculuk şimdilerde ise uçak düşürerek yoluna devam ediyor. Yeni savaş konsepti herhalde bu…

Nereden nereye diye soracaksınız?

Evet gelinen nokta böyle. Düşürülen Rus uçağına dair çok şey söylendi. En son dün akşam Anadolu Ajansı tarafından servis edilen habere göre YPG Rus uçakları eşliğinde Fırat’ın batısına doğru ilerlemeye başlamıştı. Haber birkaç saat içerisinde Rojava’daki Burkan-El Fırat mensubu Kürt savaşçılar tarafından yalanlandı.

Hani Rusya’yla ihtilaflıyız ya, şu anda bölgede Türkiye’nin istemediği bütün gelişmeler bundan sonra Rusya ile anılmaya başlanacak. Kürtler Fırat’ın batısını alırsa sorumlu Rusya, kantonlar birleşirse sorumlu Rusya, Esad düşmezse sorumlu Rusya vb… listeyi uzatabilirsiniz. Türkiye sağı önümüzdeki dönem kendini Rus düşmanlığı üzerine kurmaya karar verdiyse vay hallerine. Çünkü, ülkemizde bazı solcuların da içlerinden geçtiği şekilde Rusya iki füze sallayıp AKP iktidarını devirmeyecek. Rusya, özellikle son birkaç yılda Ukrayna’da kazandığı manipülatif siyaset özellikleri ve Türkiye ekonomisi olan ilişkileri ile Türkiye karşısında masada her zaman elini güçlendirme olanaklarına sahiptir ve büyük ihtimalle bu şekilde ilerleyeceklerdir. Diğer uluslararası bağlantıları saymaya gerek yok bile.

Ancak burada birkaç noktanın altını çok kalın bir şekilde çizmemiz gerekiyor.

Rus uçağının düşürülmesi AKP iktidarının tek başına aldığı bir karar olması çok zordur. Özellikle böylesi bir meselede NATO’nun belirleyici olabileceğini unutmamamız gerekli. Dolayısıyla ABD’nin dahli olmadan böylesi bir hamle yapılması düşük olasılık.

Olan bitenleri sadece Türkiye-Rusya ilişkilerine indirgersek yanlış yaparız. Meselenin ABD-Rusya, diğer emperyalist ülkeler ile Rusya ve emperyalist ülkelerin kendi aralarındaki ilişkiler bağlamında ele alarak başlanması gerekiyor.

Suriye’nin geleceği ile ilgili emperyalist güçler arasında anlaşmalar, pazarlıklar ve uzlaşılamayan noktalar olduğu açık. Örneğin bundan bir hafta öncesinde Obama, Esad kesin olarak gitmeli derken dün Fransa Dışişleri Bakanı IŞİD’e karşı büyük savaşta Esad güçleri de yer alabilir diye açıklama yapıyor. Bir gün öncesinde Putin koştura koştura gidip Hollande ile görüşüyor ve IŞİD’e karşı büyük koalisyonda biz de varız diyor.

Bu noktada bizim Amerikancı iktidarımızın “hani bana, hani bana” demiş olduğunu tahmin etmemiz zor olmasa gerek. Fırat’ın batısı bizim kırmızı çizgimiz diye diye, Türkmen kardeşlerimiz edebiyatı yaparak adım adım Ortadoğu’daki savaşın parçası olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. AKP iktidarının ve Tayyip Erdoğan’ın son bir haftalık performansını bunlar üzerinden değerlendirmekte fayda bulunuyor. Hatta öyle bir noktaya da gelindi ki, meclis muhalefeti bile sus pus olmuş durumda. Bunun adı, savaş için ABD’den vekâlet istemektir. Yanıt ise olumlu gibi görünüyor.

Amaçları ise çok açık: Türkiye’de sömürü düzeninin devam etmesi, gerici iktidarın ayakta kalması.

Ülkemiz emekçileri cephesinden mücadele hattı her geçen gün daha da belirginleşmektedir. Gerici, emek düşmanı ve emperyalizm işbirlikçisi bir rejim, önümüzdeki günlerde savaş ve baskı ile ayakta kalmaya çalışacak. Aynı zamanda “ama demokrasi için…, bakın asgari ücret…, biz de teröre karşıyız…” edebiyatı eksik olmayacak.

Bu oyunu bozmaya hazır mıyız?

Bunun için başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP iktidarının Amerikancılığını teşhir ederek adım atmaya başlayabiliriz.

Devamını getirmekse çok zor olmayacaktır.

Not: Yazıyı bitirdiğim sırada Tahir Elçi’nin katledildiği haberi geldi. Kürt, Türk, Ermeni fark etmez. Ülkemizin ilerici ve aydın birikimini susturamayacaksınız…