Siyasi virüs

Biyolojik virüsler, çoğalmak için canlı bir hücreye ihtiyaç duyarlar. Bakteriler ise böyle değildir. Bakteriler mikroskopla gözükebilir, virüsler ise çok daha küçüktürler ve ancak elektron mikroskobu ile belirlenebilirler. Birçok hastalığının kaynağı olan virüsler, bu açıdan çok daha tehlikeli ve sinsidirler. Antibiyotik ilaç, bakterileri etkilemesine rağmen, virüslerde pek işe yaramaz. Virüslerin bu sinsiliği, örneğin yazılım dünyasında, gizli... View Article

Biyolojik virüsler, çoğalmak için canlı bir hücreye ihtiyaç duyarlar. Bakteriler ise böyle değildir. Bakteriler mikroskopla gözükebilir, virüsler ise çok daha küçüktürler ve ancak elektron mikroskobu ile belirlenebilirler. Birçok hastalığının kaynağı olan virüsler, bu açıdan çok daha tehlikeli ve sinsidirler.

Antibiyotik ilaç, bakterileri etkilemesine rağmen, virüslerde pek işe yaramaz.

Virüslerin bu sinsiliği, örneğin yazılım dünyasında, gizli gizli başka bilgisayarlara zarar vermek için yazılan programlara da “virüs” isminin konulmasına neden olmuş.

Virüsler, çok küçüktür, vücuda girdikten sonra insan hücrelerine yerleşirler ve çoğalmaya başlarlar. Kendilerini hissettirmezler, etkilerini yavaş yavaş gösterirler…

Biyolojik virüs gibi ya da bilgisayar virüsü gibi siyasette de virüsler vardır.

Tek başlarına kaldıklarında çoğalamazlar, o yüzden tıpkı canlı hücrelere ihtiyaç duyar gibi, siyasette canlı dinamiklerin içinde hep yer alır. Örgütlü yapılara sızar, kendini buralarda var eder, büyütür.

Mikroskopla gözükmezler, elektron mikroskobu olmak zorunda görmek için. Siyasette de yazılanların ve söylenenlerin satır aralarını iyi okumak gerekir, bu virüsün sızıp sızmadığını anlamak için.

Anti-biyotik tedavi gibi, örneğin adını koymak ve siyaseten mahkum etmek de pek işe yaramaz, üzerine alınmaz çünkü, bağımsız bir siyasi varlık olarak ortalıkta bulunmadığı için. Ancak her yerdedir… Her yerde karşınıza çıkabilir…

Siyasi virüsler, sosyalist ve devrimci mücadelenin içine sızmış en sinsi düşmandır. Bu virüslerin en tehlikelisi ve en etkilisi ise liberalizmdir.

Siyasi ve ideolojik dünyada etkilerini belli etmeden yavaş yavaş gösterirler ve bir de bakmışsınız ki düzen siyasetinin bir parçası oluvermişsiniz…

Örneğin laikliğin içine sızarlar, sızdılar da… Eskiden laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması kadar, dinin devlet ve toplum idaresine müdahalesini sınırlandırmak olarak anlaşılırdı. Şimdi, bu tanımın, ikinci kısmı gitmiş, din ve devlet ayrı ayrı olsun deyip, din de kendi bağımsız yolundan örgütlenebilir haline getirdiler. Özgürlükçü laiklik diye bir şey uydurdular, sözüm ona “Kemalist laiklik”ten farkını koymak için… Gericiliğe elbette karşıyız derler, ancak “inanç özgürlüğü” adıyla cemaat ve tarikat örgütlenmesinin artık doğal sayılması gerektiğini söylerler. Dinciliğin siyasal iktidar haline gelmesinin önünü açtılar. Sulandırdılar laikliği…

Alevilerin de içine sızdılar örneğin… Alevilik, tarih boyunca egemen Sünni anlayışın altında kendi kültür ve değerlerini koruyarak bugünlere gelmiş, şeriatın, şeri mahkemelerin, hilafetin kaldırılıp medeni hukukun, laikliğin ve yurttaşlığın tanındığı cumhuriyetin kazanımlarını sahiplenmişti. Liberalizm virüsü bir kere sızınca burada da hatlar karışmaya başladı. Zorunlu din dersine hayır deyip, Alevilik derslerinin ta ilkokul müfredatlarına kadar girmesini savunmak… Ama bizim ki zorunlu değil, isteğe bağlı demenin manası bulunmuyor, gerici eğitimin yoluna payanda olunuyor. Tekke, zaviye ve dergahların yeniden açılmasını talep etmek, sonunda medrese eğitimine icazet vermek noktasına götürür. Liberalizm, Alevi hareketine girdikten sonra gericiliğin baskısına karşı mücadele etmek yerine gericiliğin meşrulaşmasına hizmet eden bir noktaya gelinmiştir. Cemaatle birlikte ortak Cemevi açılışı da yapılabilmiş, Alevi İmam Hatip temeli de atılabilmiş, hep birlikte Başbakanla gizli yemekler yenebilmiş… Çok tehlikelidir bu liberalizm virüsü… Şimdi de milletvekili olmak için sağdan soldan partilerden aday olmuşlar Alevileri temsil ediyoruz diye…

Sendikalara sızdı liberalizm. Devletçilik görüşü o kadar sulandırıldı ki, özelleştirmeye karşı büyük karşı mücadele vermek yerine işçi ve sendikal hakları korumak dışında sendikalar büyük bir direnç göstermediler.

Anti-emperyalist mücadeleye de bulaştılar. Saddam diktatör, Esad diktatör, Kaddafi diktatör diye diye, büyük bir koro oluşturdular, emperyalizmin işgal, savaş ve tezgahlarına karşı sesleri bastırdılar. IŞİD’i yaratanları, destekleyenleri görmezden geldiler…

Örneğin Kürt sorununun çözümünde ortaya konan siyasi görüşlerde liberalizmin hatırı sayılır etkisi yadsınabilir mi? Özgürlükçülük adına Kürt siyasi hareketinde büyük bir liberalizm etkisi bulunuyor…

Sosyal demokrasi içinde liberal sızma yavaş yavaş kendini göstermedi mi son zamanlarda…

Yıllardır sol likidasyonun temel kaynağı hep liberalizm olmuştur. Örneğin devrimci yataktan sosyal demokratlaşmaya dönmekten daha çok liberalizm tarafına geçiş vardır Türkiye sosyalist hareketinde…

Liberalizm virüsü çok tehlikelidir.

Önce sulandırır sonra bulandırır…

Bugün de, bu virüse karşı bağışıklığımız var diyerek rahat olamayız. Bu virüse karşı ideolojik ve teorik mücadeleyi yükseltmek gerekir. Üyesinden, yayınına kadar, sosyal medyada yazılanlardan dağıtılan bildiriye kadar, liberalizme karşı sınıf siyasetini ve ideolojisini her yerde baskın kılmak zorundayız.

Reel siyasette sosyalist hareketin her sıkıştığı zamanlarda liberalizm virüsü kendini daha çok gösterir.

Virüsler ısıya dayanıklı değildir. Liberalizmle mücadelenin en etkin yolu sınıf mücadelesinin ısındırılmasından geçer…

Peki, sosyalizm, liberal demokrasiden hiçbir şey beklememeli mi ya da sosyalizmin kapsama alanı içinde olamaz mı? Bunu sonra tartışmak üzere…