Sivil yapınca demokratik mi oluyor?

Evrim Şenöz yazısında, 64. Hükümet programı ve yeni anayasa başlığında, AKP'nin hedeflerini değerlendirdi

Seçim sonrası ilk konuşmasında Davutoğlu’nun gündeme getirdiği yeni ve sivil anayasa tartışmaları, son iki haftadır hem siyesiler hem de basın tarafından tekrar ısıtılmaya başlandı.

Davutoğlu’nun Perşembe günü açıkladığı hükümetin eylem planında, 64. Hükümet programında olduğu gibi, temel vurgu “yeni anayasa” üzerindeydi. Davutoğlu açıklamada, yeni anayasa için muhalefete de çağrıda bulundu ve “Darbeler tarihinden kalan 12 Eylül Anayasasını değiştirerek çağdaş, demokratik, özgürlükçü bir anayasayı hep birlikte çıkaralım” dedi.

Erdoğan da, yine bu hafta düzenlenen Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu 22. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Bir darbe anayasasıyla biz geleceğe yürümeyelim. Milletin anayasasıyla geleceğe yürüyelim. Mesele bu. Yeni anayasa meselesi tam anlamıyla aslında bir memleket meselesidir. Türkiye tarihinde ilk defa kendine siyasetçilerin iradesiyle bir sivil anayasanın yapılabileceği dönem açıldı. 1 Kasım’da önümüze açılan yeni dönemi hep birlikte en iyi şekilde değerlendirmeli ve fırsata çevirmeliyiz.” diyerek yeni ve sivil anayasada uzlaşılması mesajını verdi.

Demirtaş ise, geçen hafta ABD’ye gidip Barack Obama’nın Ortadoğu danışmanı Robert Malley, ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Tony Blinken ve Kongre üyelerinden Adam Smith ile Beyaz Saray’da görüşmesinden sonra milletvekillerine yaptığı bilgilendirme toplantısında, ABD’nin de çözüm sürecine kaldığı yerden devam edilmesi ve sorunun barışçıl politikalarla çözülmesi gerektiği kanısında olduğunu belirtti. ABD’den döndükten sonra AKP ve CHP’ye seslenen Demirtaş, “Yeni dönem parlamentosunun önünde en acil görev, yeni anayasadır… Ülkede demokrasiyi inşa edeceksek, CHP ile AK Parti ile tartışalım. En iyi model, yerinden yönetim modelini öneriyoruz, niye karşısınız gelin tartışalım. Biz anlatalım, siz dinleyin. Neresine karşıysanız, ikna olursak, beraber düzeltelim” dedi. Bu hafta ise, ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass ile İstanbul Başkonsolosu Charles Hunter’in yeni anayasa konusunda çalışmalara başladıkları haberi basında yer aldı.

***

Peki bir anayasa nasıl özgürlükçü ve demokratik olur? Bir anayasanın sivil olması, eşitlikçi ve özgürlükçü olmasını sağlar mı? 82 Anayasanın tek sorunu siviller tarafından değil, askeri yönetimin baskısı ile oluşturulmuş olması mıdır?

82 Anayasası’nın temel problemi, 24 Ocak kararlarının yani Türkiye’nin yeni ekonomik yapısının startını veren dönemin hukukunu oluşturmuş olmasıydı. 1980 Darbesi, Türkiye’nin bu ekonomik temellere oturtulmasını, Türkiye’nin uluslararası sermayeye ve emperyalizme kapılarının daha da açılmasını sağlamıştı. Bunun yanında yeni düzenin önüne geçecek pürüz çıkartacak hareketlerin önlenmesi için de temel hak ve özgürlükler bakımından anayasal sınırlandırmalara gidilmişti.

***

64. Hükümet programına bakıldığında, “2002’de başlatılan Sessiz Devrim ile bugün itibariyle eski dönemin kapandığının” ve bu yeni dönemin “yeni ve sivil anayasaya ihtiyacının olduğunun altı çizildiği görülüyor. AKP’nin, Türkiye’de hayat bulan neo-liberalizmin kurumsallaşması ve gericiliğin yerleşmesi için yani “ılımlı islam” devleti için, yeni bir anayasaya olan ihtiyacı bir kez daha kendini dayatıyor. Program da, Davutoğlu ve Erdoğan’ın söylemleri de bunu göstermektedir. ABD büyükelçisi tam da bu noktadan bu sürece müdahil olmaktadır. Türkiye’de 1980 Darbesi ve 1982 Anayasası ile ordu tarafından sağlanan dönüşüm, şimdi de 2010 Anayasa referandumu ve sonrasında yapılacak yeni anayasa ile AKP tarafından gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

Yoksa “toplumun birlikte oluşturacağı anayasa”, “darbeden arındırılmış anayasa” gibi söylemler safsatadan ibarettir. Yeni anayasadan gerçek bir özgürlük, eşitlik ve demokrasi çıkmayacaktır. Aksi olsaydı, herhalde aynı eylem planında “Devlet Sırrı Kanunu”nun çıkartılması bir yıllık plan dahiline konulmazdı. Devlet Sırrı Kanunu kabul edilirse, bilgi ve belgelere devlet sırrı niteliği verme yetkisi başbakan başkanlığında bir kurula verilecek, bu kurul 50 yıla kadar sırrın süresini de belirleyebilecek, bu nitelikte olduğu kabul edilen bilgi ve belgeler mahkemelere dahi verilmeyecek, Cumhurbaşkanı da ilgili bilgi ve belgelere tek başına sır niteliği kazandırabilecek. Yani AKP’nin işine gelmeyen herşey devlet sırrı olabilecek, hiçbir mahkeme denetimden bu belgeler geçmeyecek, böylece bu belgelere ulaşmak isteyenler Dündar ve Gül gibi tutuklanıp cezaevine atılabilecek.

Demokratik bir anayasa çağrısı yapanlar ile bu kanunu çıkartmak isteyenler aynı odaklardır. Yeni Türkiye’nin AKP ile birlikte anayasasını yapacaklar, konumlarını tam da bu sebeple tekrar gözden geçirmelidir. 2010 yılında Anayasa değişiklik referandumunda “yetmez ama evet” diyenler, son yıllarda “aldatıldık, kandırıldık” demişlerdi. Bu sefer “yetmez ama evet” diyecekler çıkacaksa, bunun saflık değil, ancak halka ihanet olacağını bilmelidirler.