Sınıfsız siyaset

Emekçilerin memleketin geleceğine dair söz söylediği her örnek, taraflaşmaları daha berrak ve gerçek hale getirmiştir. Bugün sınıf, siyasetin dışına itilmiş ve siyaset alanı emekçilerden kopartılarak özerkleştirilmiştir.

Uzun yıllardır işçi sınıfının siyaset alanından geri çekildiği bir dönem yaşıyoruz. Tekel direnişi gibi kendi talep ve hedeflerini toplumsallaştıran önemli çıkışlar dışında, sınıfın bütününe yayılmış ve ülke siyasetinde önemli yer tutan çıkışlar pek yaşanmıyor.

Elbette bu durumun uzun bir geçmişi ve nedenleri var. En başta, 12 Eylül askeri darbesinin en önemli amacı ve sonuçlarından bir tanesi işçi sınıfının, sınıf olarak siyaset alanındaki varlığının ve etkisinin yok edilmesiydi.

Tam da bu nedenle sınıfın örgütlü olduğu tüm yapılar kapatıldı, öncü işçiler sindirildi, emekçilerin mücadele araçları etkisiz hale getirildi…

İşçi sınıfı ile solun bağlantı noktalarını esas olarak zayıflatan ise bu zor yöntemlerinden ziyade, siyasal alanı etkisi altına alan ve önü açılan liberalizm, milliyetçilik ve gericilik oldu.

Bugün gelinen noktada sendikalaşma oranı işçilerde yüzde 10, kamu emekçilerinde ise yüzde 65 civarında kalmış durumda. Kamu emekçilerinde sendikalaşma oranının yüksek olmasının nedeni, Hak-İş, Memur-Sen gibi doğrudan siyasal iktidarın güdümünde olan sendikalara yol verilmesi ve bu sendikaların AKP’nin bir yan kuruluşu gibi örgütlenmesidir.

İşçi sınıfının örgütlü olduğu sendikaların önemlice bir kısmını sarı sendikalar oluşturuyor. Sınıf mücadelesinde özel bir yeri olan birçok sendikanın yönetimi, sendika ağaları tarafından işgal edilmiş durumda.

KESK, DİSK gibi önemli bir mücadele geleneği ve geçmişi olan sendikalar ise Türkiye’deki hakim siyasi taraflaşmanın birer eklemlenen unsuru haline gelmiş durumda.

Özetle bugün için işçi sınıfımız örgütsüzdür, bölünmüştür, sarı sendikaların tahakkümü altında gerici, milliyetçi ideoloji ile kuşatılmıştır.

Toplumsal algıda, at izinin iti izine karıştığı, kimin neyi savunduğu ve neye karşı olduğunun pek anlaşılamadığı, örneğin; sermaye egemenliği söz konusu olduğunda aslında müttefik olanların, günlük siyasette karşı karşıya görülebildiği, taraflaşma ve taleplerin düzen içinde kaldığı, siyasetin olabildiğince bulanık bir hal aldığı bu tablonun esas nedeni, işçi sınıfının siyaset alanındaki yokluğuyla ilgilidir.

Emekçilerin ülke gündemine müdahil olmasının, var olan siyasi zemini temizleyici, düzleyici, sadeleştirici etkisi olmuştur. Kendi tarihimizde de bu böyledir. Emekçilerin memleketin geleceğine dair söz söylediği her örnek, taraflaşmaları daha berrak ve gerçek hale getirmiştir.

Bugün sınıf, siyasetin dışına itilmiş ve siyaset alanı emekçilerden kopartılarak özerkleştirilmiştir. Genel olarak sol siyaset, bu zemini kanıksanarak yol alıyor. Sınıfın mevcut durumu veri alınmalı; ancak siyasetin sınıfsızlaştırılmasına teslim olunmamalıdır. Bu başlıktaki teslimiyet, solun ufkunu “radikal demokrasiden” öteye götüremez.

Emekçilerin yedek kulübesinde bekleme halini kanıksamış, kendi maçını başka bahara bırakmış olan solun, elinden gelecek olan en fazla sahadaki maçın amigoluğunu yapmaktır. İşin tuhaf tarafı, bu haliyle sahadakilerden daha fazla terliyor oluşudur. Bugün seçim sath-ı mailinde bir kısım solun yaptığı tam da budur.

Oysa bugün işçi sınıfına bakıldığında, sınıfın bazı bölmelerinde üzerindeki ölü toprağını atarak yedek kulübesinden çıkma arayışı var.

Türkiye’nin en önemli sektörlerinden biri olan metal iş kolunda, sarı sendikacılığın saf halini ifade eden Türk-Metal Sendikası’nda örgütlü on binlerce işçinin, bundan birkaç ay önce başlattıkları mücadele bu açıdan çok şey ifade ediyor.

Metal işçisinin, Türk-Metal ve MESS’e (Türkiye Metal İşverenleri Sendikası) karşı başlattığı ve günlerce süren iş bırakma eylemleri birçok kazanımla sonuçlanmış olmasına karşın hala kendi arayışını sürdürüyor.

Ve bugün gündemde olan cam işçisi…

Türkiye cam üretiminde tekel olan Şişecam’ın Mersin fabrikasında çalışan 200 işçi, ekonomik daralma bahanesiyle işten atılıyor.

İşçilerin örgütlü olduğu sendika Kristal-İş…

Sendika, on yıla aşkın süredir sendika ağaları tarafından yönetiliyor. İşten çıkarılanlar, sendikanın sınıf sendikacılığından uzaklaşmasını eleştiren ve sendika yönetiminin değişmesini isteyen muhalif işçiler.

Geçen yıla göre kârını ikiye katlayan Şişecam ile sendika yönetimi ortaklığı ile 200 cam işçisi kapı dışına bırakılıyor. Türkiye tarihinde önemli grevlere imza atmış olan cam işçisinin başlattığı mücadele hala devam ediyor.

Türkiye sınıflar mücadelesinin özgül yapısı gereği, sokakla, mücadeleyle buluşan sınıf kendisini hızla siyasallaştırıp toplumsallaştırabiliyor.

İşçi sınıfının kritik sektörlerinde açığa çıkan bu mücadele pratikleri önemlidir, öğreticidir ve geleceğe dair önemli ipuçları vermektedir. Sarı sendikaları da hedefe yerleştirerek yaşanan bu mücadele örnekleri, emekçilerin ekonomik çıkarların ötesinde, uzun yıllardır işçi sınıfını siyaset alanın dışında tutan araçları yıkmaya yönelik olması nedeniyle de önemlidir.

Yazarın Diğer Yazıları
Sesimi duyan var mı? 27 Aralık 2023
Yağma yok! 7 Şubat 2019
Sınıfsız siyaset 25 Ekim 2015
Gericilik Bitti Mi? 18 Ekim 2015