“Savaş arası” asgari ücret tartışması

Irmak Ildır'ın, seçim vaatleri arasında sıklıkla gündeme gelen asgari ücret konusunu irdelediği yazısı

Yeni ve çok sert bir dönemin açılacağı belliydi. Bunun ilk emareleri dün karşımıza çıktı. Ülkenin gündemini yine Suriye hava sahası tartışması doldururken, Rusya ile gerilen ilişkiler ve Türkiye’nin durumu herkesin ağzında sakız hale geldi. Merkez medya havuz medyasının “savaş çığırtkanlığı” korosuna katılırken, ortalığı medya maymunları sardı.

Böyle dönemlerin en önemli özelliği ani gelişmelerin “önceden kestirilebilir” yanlara ağır basmasıdır. Buna karşın ortada bir ana doğrultu bulunuyor ve bu doğrultunun belirleyiciliği esas bir şekilde bulunuyor. Sertlik ya da yeni bir dönemin açılması bir şey değiştirmemektedir. Öyleyse, “savaşa mı giriyoruz?” ya da “savaş mı var?” tartışması bir yana başka konuları da konuşmak gerekiyor.

Tam da böylesi bir dönemde “asgari ücret” tartışmalarına girmek “Nereden çıktı şimdi?” diye sorulabilir. Ancak bu tartışma yaşadığımız tablodan bağımsız, sadece bir bölüşüm sorunun parçası olarak görülemez. Verilen kavganın zemini ekonomik olduğu kadar aynı zamanda sınıfsaldır ve siyasal alanı etkileyen gelişmeler sınıfsal zemini de etkileyecektir. Dolayısıyla tersinden bağlantı kurduğumuzda ana doğrultunun halkalarına ilişkin yürütülecek bir tartışma, aynı zamanda ana doğrultuya ilişkin bir tartışmada olacaktır.

Asgari ücret tartışmalarının ağırlık kazandığı, sermaye düzeni açısından da mevcut seviyelerin tartışılır hale geldiği bir uğraktan geçiyoruz. Ortadaki bu sorgulama halinin yalnızca sınıfsal dengelerle, bir başka deyişle işçi sınıfının mücadelesiyle yakından bir bağlantısı var. Yıllar boyu sürdüğü iddia edilen “büyümenin” ücretler düzeyinde herhangi bir artışı getirmemesi, bu büyümenin kapitalist anlamda da sorgulanmasına itiyordu. Dolayısıyla kapitalist ekonominin kaynaklarını güçlendirmek için bir dizi adım atılırken, asgari ücret tartışmaları da bu bağlamda değerlendirilmeye çalışıldı.

7 Haziran seçimlerine girilirken Meclis muhalefetinin ana tartışma başlıklarından biri asgari ücretin yükseltilmesi olurken, bu durumun etkisini gören AKP de 1 Kasım seçimleri öncesi asgari ücreti arttıracağını belirtti. Nitekim 1 Kasım seçimlerinden “tek başına iktidar” sonucu elde eden AKP, ikircikli de olsa bu adımı atacağını belirtti.

Ancak bu adımı her zamanki AKP taktiğiyle gerçekleştiriyor; kepçeyle verip, kazanla alıyor. 1300 TL olacağı iddia edilen asgari ücret yeni vergilendirme sistemine göre net olarak doğrudan 1230 TL’ye düşerken, iktidar da bu düşüşten 1 milyar TL’den fazla kazanacak.

***

Haliyle böyle bir adımla birlikte asgari ücret tartışmalarının içine girmek zorunlu oluyor. Kapitalizmin farklı uygulama yöntemleri genelde benzer bir mantık üzerine kurulurken, sermaye iktidarları da içine girdikleri ana yönelimin ekonomi politikalarını oluştururlar. Önümüzdeki dönemde “asgari ücretin görünürdeki artışı” böylesi bir ekonomik politikaya hizmet edecektir. Ek kaynaklar yaratmak ve bu kaynakları başka alanda kullanmak iktidarın ekonomi politikasının özetidir.

Dolayısıyla bu alanda başlatılan “daha yüksek asgari ücret” tartışmalarının da bir sınırı bulunmaktadır. Bu başlığın daha fazla miktar ya da ölçek ile sınırlandırılması ve bir pazarlık meselesine dönüştürülmesinin bir karşılığı bulunmuyor. Bu alan dâhil verilecek mücadelenin bir bütünlüğü oluşmak zorundadır. Bu bütünlüğün sınıf mücadelesinin araçlarını güçlendirmek üzere kurulması, yol açması ve zafer kazanması gereklidir.

Zafer kazanmak ise sınıf mücadelelerinin seyrine bağlıdır. Sınıf mücadelesine içi bir kap muamelesi gösterilemez. Bu alanda bir dengeler bütünü bulunmaktadır ve ona göre seyretmektedir.

Örneğin, en son Enpay’da patronu sendikal tazminat ödemeye mahkûm eden metal işçileri tam da böylesi bir bütünün parçasıdır.

Örneğin, toplu sözleşme hakları için greve çıkma kararı alan İTÜ yemekhane işçileri böyle bir bütünün parçasıdır.

Örneğin, sesleri duyulmak istemeyen ancak haftalardır yeni bir direniş destanı yazan Mersin Şişecam işçisi böyle bir bütünün parçasıdır.

Dolayısıyla mücadelenin kendisi afakî bir söz olmaktan çıkartılacak ve gerçek bir zemine oturacaksa, asgari ücret tartışmaları dâhil bütünün ne yönde gittiğini görmek gerekiyor. Patronların açtığı “daha iyi bir düzen” tartışması değil, işçi sınıfının kuracağı eşit ve özgür bir ülke tartışması açmak zorunludur.

Bu tartışma açılacak ki; asgari ücretin ne düzeyde olacağı ve sonra sömürünün çıplak bir biçimiyle devam edeceği kısır döngüsü kırılsın. Yoksa işletmelerin çoğunda gördüğümüz “bu işyerinde asgari ücret uygulanmaktadır” yazısı bir tabela olmaya devam edecektir.