RÖPORTAJ I Sınıf bilinci olmadan kadın mücadelesi olmaz

İlerici Kadınlar Derneği kurucu komite üyeleriyle geçmiş deneyimleri ve önümüzdeki dönem hedeflerine dair sohbetimizi Manifesto okurlarıyla paylaşıyoruz.

RÖPORTAJ I Sınıf bilinci olmadan kadın mücadelesi olmaz

Röportaj Berrin Gökçe

Şubat ayında İlerici Kadınlar Konferansının toplanmasının ardından değişik alanlarda çalışmalarını sürdüren İlerici Kadınlar geçtiğimiz günlerde dernekleşme çağrısı yaptı. ‘Tarihsel olan ile günceli birleştirelim’ vurgusu ile İlerici Kadınlar Derneğinin yeniden kurulması için çalışmalara başlandı.

İlerici Kadınlar Derneği kurucu komite üyeleriyle geçmiş deneyimleri ve önümüzdeki dönem hedeflerine dair sohbetimizi Manifesto okurlarıyla paylaşıyoruz.

ikd_roportaj_

İsterseniz eski İKD çalışmasında yer almış olan arkadaşlarımızdan başlayalım. 1975 yılında İlerici Kadınlar Derneği nasıl bir toplumsal atmosferde ve hangi ihtiyaçla kuruldu?

Gülden Bilgili: O zaman çok fazla kadın derneği yoktu. Kadın hakları da bu kadar gündemde değildi. İKD o dönem TKP’nin yönlendirmesi ve öncülüğü ile kuruldu. Ama parti çok ön planda değildi ve parti üzerinden bir açıklama yapılmadı. Başlangıçta farklı partilere mensup kadınlarda vardı. Fakat, tam kuruluş aşamasındayken TKP’nin Sesi Radyosunda açıklama yapılınca, TİP’li kadınlar çekip gitti. Yani başkan olarak görülen kadın da çekildi. Daha sonra Beria Önger ile görüşüldü. Akşam Gazetesinde kadınlarla ilgili yazılar yazıyordu. Kısa süre içinde İKD onun başkanlığıyla devam etti. Partinin öncülüğünde kuruldu ama bağımsız bir kadın örgütü olarak hareket etti, çalışmalarında buna özen gösterdi. Çünkü o zaman parti yasaklıydı. Tabii, partinin kurduğu belli olsa anında kapatılırdı; 5-6 sene devam edemezdi.

Naciye Karaköçek: O zaman ben liseye gidiyordum, TKP henüz yasal değildi, sizin de dediğiniz gibi. Ne vardı işte? İGD vardı, bizim ailelerimizde de, çevremizde de İGD’liler vardı. İKD vardı, İLD vardı. Ben lisede İLD’yle tanıştım. Tabi İKD’nin çalışmalarına da katılıyorduk zaten çalışmalar beraber yapılıyordu. Bizler derneğe mali olarak destek olmak için  karanfiller yapıyorduk örneğin,bildiri dağıtımına çıkıyorduk. 1979 yılında yapılan  seçimlerde derneğin başkanı Beria Önger aday olmuştu onun seçim çalışmalarına katıldık. Kadınların Sesi dergisinin dağıtımını yapıyorduk. Bizim İKD çalışmalarına katkımız daha çok bu şekilde oluyordu.

Biraz o dönemin toplumsal koşullarını anlatabilir misiniz?

Gülden: O dönemin koşullarından çok şikayetçiydik biz. Her dakika sokaklardaydık, her dakika yürüyüşlerdeydik, ordaydık burdaydık. Avaz avaz bağırıyorduk. Ama şimdi bakıyorum da, çok rahatmışız. Toma yoktu, gaz yoktu. Cop yiyip oturuyorduk.İnsanlarda sınıf bilinci vardı. O günler Kürt-Türk diye bir ayrım yoktu. Mesela EMO’da falan Türk-Kürt karışık çalışırdık. Kimse kimseye sormazdı. Birbirimizle yeri gelince dalga da geçerdik.  Irkçı tutum hiç kimsede yoktu, o yüzden şu an ki durumu çok zor kabul ediyorum. Darbe dönemleri ve akabinde oluşan gerici iktidarlar bu sınıf bilincine savaş açtı. Sendikalar kapatıldı, örgütler dağıtıldı, ırkçılık öne çıkarıldı. Bilinçli yapıldı. Kimse dini, etnik kimliği düşünmezdi. Patron vardı ve biz vardık. Mühendis de olsan, mühendislerin başında genel müdür de olsan yine patronla uğraşıyordun. Sendikalar örgütlü olduğu için sınıf bilinci gelişiyordu, sendikalar üyelerini bilinçlendiriyordu. Şimdi hepsi ortadan kalktı. DİSK’in mallarına el koydular. İKD’yi kapattılar. POL-DER’i kapattılar. Aklınıza gelebilecek tüm ilerici örgütler kapattılar. Herkes hapislerde çürüdü. Tomalardan falan çekmedik ama… Gerekçesiz bir biçimde Sıkı Yönetim Komutanlığı derneğin kapatıldığını söyledi. Ama İKD devam etti. Hatta Ankara yürüyüşü o kapatma kararından sonra oldu. Çok güzel bir yürüyüştü, otobüslerde sabahladık, işçi semtlerinde ağırlandık. Her açıdan güzeldi; insani açıdan da sınıfsal açıdan da.

İKD nasıl bir ihtiyaçla kuruldu? Bugün örneğin toplumsal gericilik kadını yaşayamaz hale getiriyor dolayısıyla gericilik karşıtı mücadele kadın hareketi açısından çok önemli  O dönemin siyasi atmosferi  başkaydı, çok daha örgütlü bir halk vardı. Nasıl bir perspektifle kurulmuştu İKD?

Gülden: Kadınlar çok eziliyordu, cinayetler vardı; o zaman o kadar çok değildi ama yine de kadın hakları çok sınırlıydı Türkiye’de, her zaman olduğu gibi. Kadınlara sahip çıkacak bir örgüt düşüncesi doğdu, partinin de biraz yönlendirmesiyle… O zamanki durum daha farklıydı; çalışan kadınların hakları, çocukların kreş ihtiyacı… Süt kampanyası yapıldı. O zaman da ölenler çok oluyordu, şimdiki kadar olmasa da. Evlat acısına son mitingleri vardı. Bayağı ses getiren çalışmalar yapıldı. Belediyelerle görüşülüyordu; genellikle de olumlu sonuç alınıyordu.

Naciye: Tabi ki o zamanın koşullarıyla şimdinin koşulları aynı değil.  O zaman kadınlara biraz daha rahat ulaşabiliyorduk. Mahallelere daha rahat girebiliyorduk. Şimdi maalesef cemaatler, gerici örgütlenmeler çok etkili. Özellikle kadınlar üzerinde. Eskiden cemaatler falan da yoktu. Bir kadının evine, komşunun ya da mahalleden birinin evine gittiğimizde kadın sorunları emek sorunları konuşabiliyorduk. Hak arama mücadelesi meşru idi. Kendisi değilse bile kocası işçidir, maaşı azdır; ne bileyim işte çocuklarıyla ilgili eğitimle ilgili sorunları vardı kadınların ve bunlarla ilgili çözüm arayışları vardı. Örneğin eğitimde gericileşme gibi bir sıkıntı yoktu. Ama eğitim olanaklarıyla ilgili sıkıntılar vardı. Yani bu kadar gerici değildi eğitim.  Tabi gene o zaman da vardı, ama bugünkü gibi cemaatler sarmamıştı kadınları. O zamanlar kadınlar dindardı ama bu kadar gerici değildi. Yani ne bileyim, çevresindeki insanlara bu kadar düşmanca bakmıyordu, düşman gibi bakmıyordu; daha farklı bakıyorlardı. Kamplaşma yoktu. Şimdi aynı sitede oturduğun insanlarla bile, senin kimliğini biliyorlarsa biraz daha mesafeli davranıyorlar. O zaman o kadar değildi. Mesela kapıları çalıp biz bildiri veriyorduk, daha rahat dolaşıyorduk. Seçim çalışmalarında kapı çalıp içeri girebiliyorduk. O zaman da herkes ramazan ayında orucunu tutardı, ibadetini yapardı. Şimdi çok farklı bir boyuta ulaştı. Yani şimdi ciddi miktarda kutuplaşıldı.

Nuray Yenil: Yani aslında bu biraz şuna tekabül ediyor; gericileşme dediğimiz başlık, aynı zamanda kadınların hak arama mücadelesine, öyle tanımlayacağım, bunu ciddi anlamda engelleyen bir faktör haline geldi.

Merve Altun: Kadınlar bugün kimi sosyal haklardan yararlanmak adına da kendilerini belli yerlere ait olmak zorunda hissediyorlar. Ne yazık ki bunu en yakın çevremizde de görüyoruz kendi aile fertlerimizde dahi bu var. Örneğin, herhangi bir belediyenin yüzme havuzundan yararlanmak, spor salonundan yararlanmak, ya da okul yardımı almak için kadınlar kendilerini AKP’li diye tanımlayabiliyorlar. Kadınların sosyal hayatta var oldukları her alanı tuttukları için, başka alternatifleri kalmadı.

Nuray: Bence 80 öncesi süreç ile bu dönemin  şöyle farkları var. Darbeden sonra  insanlar kamusal hak olarak tanımlanabilecek bir sürü hakkı kaybetti. Bunun yerine sadaka kültürü yerleştirildi. Yani bu hizmetleri alırken, devletin kamusal hizmet olarak vermesi gereken bir hakkımı alıyorum diye bakmıyor. Mesela Merve’nin verdiği örnek buraya tekabül ediyor. Bir belediyenin ya da bir yerel yönetimin oradaki her neyse,  yapması gereken şeyler. Ama  sanki bu hizmeti alabilmek için belli bir kimliğe sahip olmak gerekiyormuş gibi bir algı var. Bu o kadar yerleştirildi ki. 80 öncesi emekçiler,yoksul halk kesimleri yine kamusal hizmetlerden yoksunlardı, ama bunların kendilerine,  o merkezi bütçeden, devlet hizmeti olarak sunulması gerektiğinin farkındaydılar ve haklarını arıyorlardı. Bu benim hakkım diye mücadele ediyordu ve kazanıyordu. O haktan yararlanıyordu. Şimdi öyle değil, dayatılan bu kimliğe ne kadar yaklaşırsanız, ya da o kimlikle kendinizi ne kadar tarif ederseniz o size bir size sadaka olarak geri dönüyor. Öyle bir anlayış yerleştirildi. Bununla mücadele etmemiz gerekecek.

ikd_roportaj_1

İlerici kadınlar derneğinin çalışmalarını açabilir misiniz? Yürüttüğü kampanyalardan bahsedebilir misiniz?

Gülden: İKD’nin yürüttüğü kampanyalar: kreş kampanyası, işsizlik pahalılık kampanyası: o zaman boş tencereler ile  Demirel’e karşı  tüm kadınlar tencereleri ile yürümüştü.  Evlat acısına son  kampanyası: bir sürü ölenler oluyordu, bir sürü demek çok kötü hep sayıya indirgeniyor ya şimdide öyle oluyor. Doğum izinlerinin birleştirilmesi hakkında kampanya.  20 yılda emeklilik kampanyası. Gündelikçi kadınların sigortalanması kampanyası ve süt kampanyası.

Peki bu kampanyalarda sonuç elde edildi mi?

Gülden: Tabi tabi. Bunların hepsinde de başarı elde edildi ve sonuç alıcı işler yapıldı bu kampanyalarda. Doğum izinlerinin birleştirilmesi ve kreş talebi  bir çok yerde kreş açılmasını sağladı. O zaman belediyelerde de bir çok kreş açıldı şimdikinden farklı olarak; ciddi bir baskı yaptık ve başarı elde etmiş olduk. Kadınlarla konuştuğunuzda görüyorlardı bu dernek bana sahip çıkacak, benim için yararlı işler yapıyorlar ve derneğe katılıyorlardı. Katılanların büyük kısmı işçi kadınlardan oluşmaktaydı.

Nuray: Bunların bugün ifade edilmesi şu açıdan önemli toplumun hafızasının tazelenmesi önemli çünkü genel algıda şu var  zannediliyor ki bu haklar ezelden beri hükümetler tarafından tanınan haklardı. Oysaki bugün sahip olduğumuz en temel haklarımızın bile çok zorlu mücadeleler ile elde edildiğini her zaman hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor.

Merve: O dönem açısından bakıldığında gerçekten başarılı bir çalışma ve örgütlülük sağlanmış ve kazanımlar  elde edilmiş. Öte yandan bugün kadınların yine sömürüldüğü bir toplumsal sistem var ve buna karşı o dönemle benzer talepler ve mücadele başlıkları bugün bizimde gündemimizde. Örneğin gündelikçi kadınların sigortalanması talebi daha yeni meclisten geçti. Doğum izinlerinin süresinin uzatılması, kreş ihtiyacı ve talebi. Bu başlıklar önümüzdeki dönemde yine ilerici kadınların kavga konusu olmaya devam edecek.

Gülden: İşimiz çok zor. Benzer taleplerin halen güncel olmasının temel sebebi bu sürecin darbelerle kesintiye uğramış olmasıdır. Darbe olmasaydı hak kazanımlarımız aynı hızda ilerleyerek devam edecekti. Darbeler gericileşmenin önünü açtı AKP sadece tüy dikti.

Bir takım başlıklar aynı olmakla beraber kadına şiddet başlığı 80 öncesi İKD’nin daha mı az gündemindeydi?

Gülden: Evet daha az gündemimizdeydi çünkü dini baskı daha az hissediliyordu. Bizim dönemimizde insanlar gelişirdi, kadınların da erkeklerin de düşünce tarzı, dünyaya bakış açısı gelişirdi eskiden. Anne baba tutucu da olsa çocuğu daha ilerici olurdu, anne baba da fırsat tanırdı ancak şimdi daha tersi var. Evlatlar daha da geriye gitmekte bu eğitim sistemi sayesinde ve  AKP sayesinde. Gericilik tırmandıkça kadına yönelik şiddet de arttı diye düşünüyorum. Arkadaşımın bir çocuğu var eve gelip annesine “Anne sen niye başını bağlamıyorsun?”  “Sen cehenneme mi gideceksin” diye sormakta. Küçücük kız, düşünün durumun vahimliğini. Dinsel temelli yaklaşım toplumda daha fazla yer etmeye başladıkça kadına şiddete daha çok arttı son yıllarda, bence en temel etken bu. Eskiden böyle bir şey yoktu. Bu olgu aynı zamanda işçi kadına da ulaşmayı  çok zorlaştırıyor. Bizim o dönem çalışma yaptığımız Hisarüstü ve Derbent mahallerinin hepsi ilericiydi. Darbe sonrası ciddi bir geriye  dönüş yaşandı AKP’nin oy oranında patlama oldu diyebilirim. İşçi kesimde çok büyük gerileme var. Çünkü eşler bilinçsiz, sendika desen yok, sendikal eğitim hiçbir şey yok. Kadınlar  zaten bastırılmış durumda.

Peki bugünden bakıldığında İKD’nin kadın mücadelesi veren diğer örgütlerden farkı neydi ? Örneğin özellikle 80 sonrası dönemde kadın mücadelesi açısından feminist örgütlerin daha fazla öne çıktığını görüyoruz.

Gülden: Feminizm kadın olmayı öne çıkarır. İKD kadının sınıfsal kimliğini öne çıkarmıştır, emekçi olmak önemlidir ve bunu öne çıkarır; kadının kurtuluşunun kadın erkek birlikte bir mücadelenin sonucunda olacağını savundu ve bu anlayışla kuruldu.Emekçi kadınlar üzerinden bir mücadele hattı çizildi. O zaman sendikal harekette güçlü olduğu için sınıfsal bilinç daha yüksekti ve din baskısı bu kadar yoktu.

Hatırladığınızda sizi heyecanladıran, unutamadığınız İKD dönemine dair bir anınızı anlatabilir misiniz?

Gülden: Büyük İKD kapatılamaz eylemi. İki koldan on otobüs ile çıktık Ankara’ya gidiyoruz. Sıkıyönetim faaliyetleri süresiz durdurmuş durumda. Her bölgeden kadınlar seçildi üye sayımız çok yüksekti. Her şeyimiz planlıydı biri beyaz ve kalın olmakla üzere yanınıza iki çift çorap alacaksınız dendi örneğin, çünkü otobüslerde yatılacağı ve soğuk olacağı belirtilmişti,  gündüzleri sıcak oluyor herkes beyaz gömlek ve hırka olacak yanına, herkese kırmızı keten den eşarplar dağıtıldı. Kırmızı çatkılarımız bizim sembolümüzdü aynı zamanda. Bursa’da buluştuk, Eskişehir’de bir işçi mahallesinde geceledik her gittiğimiz yerden DİSK’liler, İGD’liler bizi karşıladı. Otobüslere kumanyalar dolduruluyor, nerede hangi şehirde ne varsa. Peynir fazla varsa peynir, karpuz varsa karpuz yiyorduk. En lezzetli kumanyalarımızdı. Polisler her şehrin girişinde durdurdular. Ankara’ya girerken de durdurdular. Sadece iki otobüs aldılar, geri kalanlara ‘geri dönün şehirlerinize’ dediler. O dönem Bülent Ecevit’in mitingi vardı oraya katılmak istedik ancak kortejimizi miting alanına sokmadılar. Rahşan Ecevit bizi istemedi. Bizde topluca girmekten vazgeçtik. Kırmızı çatkılarımızı çıkardık ikişerli üçerli gruplar halinde miting alanına girdik. Kalabalığın arasından ilerleyerek en öne gittik ve hep birlikte’ İKD kapatılamaz ‘sloganları attık. Benim için unutulmaz bir eylemdi.

Ön tarafa doğru ilerledikten sonra çatkılarınızı taktınız mı? 

Gülden: Yok takmadık, onları taksaydık diğer kadınlarda almayacaktı bizi. CHP’li kadınlar vardı o şekilde girmemizi istemezlerdi. İyi niyetliler, yani ülkenin durumundan memnun değiller bugün onlar için yine aynı şeyi söyleyebilirim. İtirazları var ama sınıfsal bilinç yok. Biraz da kolaya kaçıyorlar yani. Bir kısmı kolaya kaçıyor, bir kısmı da kocalarının sözünden çıkmıyor biliyorsunuz. Eşler ne derse o olur.

Peki siz bu eylemi yaptınız bu mitingde ya sonra?

Gülden: Sonra dağıldık İstanbul’a döndük. Yapacak bir şey kalmadı. Ama yine de İKD’yi devam ettirdik. Önceden anlattığım gibi evlerde çay toplantıları, piknikler… Bir de pikniklerimiz meşhurdu bizim. Yani o dönemde bütün örgütlerin piknikleri meşhurdu, İlerici Kadınların, İGD’nin, TÜTED’in, EMO’nun piknikleri vardı. Tekne gezileri yapardık, marşımızı orada bağıra bağıra söylerdik, rahatlama gelirdi. “Bugün esir yarın her şey” bunu biliyor musunuz? Onu söylerdik, kendimizi yırta yırta o zamandan beridir benim sesim erkeksi. Çok iyi marş söylerim, hiç şarkı söyleyemem. Ama hakikaten o sesi çok etkiliyor. Biz sürekli marş söylüyorduk. Başka bir yerde söyleme şansın yok ki, o zaman çok mutlu oluyorduk.’ Bugün esir yarın her şey’ bağırıyorsun. Polis yok, bir şey yok.

İKD nasıl örgütleniyordu biraz anlatır mısınız?

Gülden: DİSK güçlüydü o zaman. Teknik Elemanlar Derneği vardı. Bunlara benzer çok sayıda örgütlenme vardı. Bir sendikayla ilişkiniz oldu mu, onların eşleriyle de ilişki kuruluyordu; ev ziyaretleri yapılıyordu. Çoğunluk bilinçsizdi diyebilirim. Ama çabuk örgütlenip o kadar çabuk haklarının farkına varıyorlardı ki o yüzden hızlı büyüdü İKD. Kısa sürede umulanın çok üstünde bir üye sayısına ulaştı. Çok sayıda şube ve temsilcilik açıldı; bütün Türkiye’ye yayıldı. Bugünkü gibi değildi tam olarak ama, kadın ne kadar çalışırsa çalışsın, ister doçent olsun, ister herhangi bir yerde genel müdür olsun yine kadın yemeği de pişirmek zorunda, çocuğa da bakmak zorunda. Gerekirse yaşlısına da bakmak zorunda. Bu gibi şeylerle harekete geçtiler kadınları. Kadın hakları üzerinden, temel haklar üzerinden, insanlık hakları üzerinden yürüdü daha çok. Feministlerin kullandığı ”Kadınız, üstünüz” gibi bir dil hiçbir zaman kullanılmadı. Genç kadınların derneğe katılımı çoktu.

Çalışmadaki kadınların fazlalığı, her kesimden insanların mücadelede olması çalışmaları kolaylaştırdı diyebilir miyiz?

Gülden: Tabii tabii. Aslında işçi kadınlara yönelindi daha çok. Üyelerin yüzde 60’ı çalışan kadındı. Onların da büyük bir kısmı işçiydi. Yanılmıyorsam dokuz kişiden altısı işçiydi. O şekilde kuruldu. Yani çekirdek onlar kabul edilerek kuruldu. Eğitimli kadınlar çoktu ama dinamo rolü onlara verildi. Kadınları bir şeyin içine kattığınız zaman fazla yönlendirmeye gerek kalmıyor. Haklarının yendiğini çok çabuk kavrıyorlar; ezildikleri yönlerden hepsi şikayetçi ama seslerini çıkaramıyorlar. Yani çıkaracak dayanakları yok, bugün de öyle. Hani, insanların çoğu dayanacak bir yer bulamadığı için seslerini çıkaramıyor. Boşanamayan kadınların çoğu sosyal güvencesi olmadığı için boşanamıyor. O zaman da işçi kadınlar, hem ırgat gibi çalışıp hem ırgatlığı evde devam ettirmekten memnun değillerdi. Ama İKD ile erkekler de bilinçlenmeye başladı. Ev toplantılarına kocaları da geliyordu. Bazıları baştan itiraz etti, mesela  katılırsan şöyle yaparım, böyle yaparım diyen de çıktı. Ama konuştuktan, anlattıktan sonra onların da akılları yattı. Güzel günlerdi; çabuk örgütlendiğimiz, derdimizi çabuk anlattığımız ve katılımı çabuk genişletebildiğimiz; öyle olunca da çok moral bulup motive olup daha rahat örgütlenebildiğimiz ve atak olabildiğimiz zamanlardı.

Not: Günümüzde kadın mücadelesi ve İlerici Kadınlar Derneği’nin tekrar kuruluyor olması ile ilgili bölümü yarın yayınlayacağız.