Oyuna girmek isterken evi yakmak

Umut Kuruç, Rusya'yla yaşanan uçak düşürme krizi ile ilgili tarafların açıklamalarını ve gündemi değerlendirdi

“İlle de güvenli bölge, ille de uçuşa yasak bölge” diye başladılar. Suriye ve Rusya kuvvetleri kuzeye ilerleyip mevzi kazandıkça “kara harekâtı” diye tutturdular.

ABD, 2016 başkanlık seçimleri öncesi Suriye’de elini kirletmeden üstünlük elde etmeye çalışıyor. Kara gücü olarak başkaları sürülsün sahaya, o yönetsin istiyor tabii. Cerablus’ta güvenli bölgeyi de, uçuşa yasak bölgeyi de, sahaya ek kara gücünü de ABD’ye bir türlü kabul ettiremediler.

Olmadı, “soydaşlarımız” naralarıyla katil çeteleri savunmak için ortalık birbirine katıldı. Türkmen Dağı’nı alan, Lazkiye ve kuzey koridorunda üstünlük sağlıyor tabii. E, “soydaşlar” ne için beslendi büyütüldü…

Bu arada Rusya, IŞİD’in büyük kaçak petrol konvoyunu Türkiye yolundayken vuruyor.

Hafta sonundaysa birdenbire Rus Büyükelçi Dışişlerine çağrılıyor. Bakanlık, Rus saldırılarının Türkmen köylerini hedef aldığını söyleyerek, Rusya’nın, Türkiye’nin hava sahasını ihlal etmesi durumunda bunun “ciddi sonuçlar doğuracağını” söylüyor ve iki gün sonra o “ciddi sonuçlar” patlayıveriyor.

Komplocu diyeceksiniz ama bunlar tesadüf müdür?

Olmasa da, çocuğun aklı bir türlü gelişemediği için oyuna girmek isterken evi yakıveriyor. ABD ve NATO’yu provoke edip, aklı sıra Rusya ve Suriye’ye “güç göstererek” oyuna girecek, büyük abi de imdadına yetişip “N’oluyo lan burada?” diye dayılanacak. O yüzden taş atıp kaçan çocuk gibi, uçağı vurur vurmaz NATO’ya koşuyor.

Ancak kazın ayağı hiç öyle değil. ABD, “Mesele Türkiye ve Rusya arasındadır” diye açıklama yaparken müttefikler, “Türkiye fazla ileri gitti” diyor.

AKP’nin savaş suçları hanesi hızla kabarıyor.

Bir de 1 Kasım sonrası oluşmuş meclise bakalım… Kılıçdaroğlu “endişeyle” izlerken, CHP’den bir başka aklı evvel Rus uçağının düşürülmesi doğrudur diyor, HDP’den ise “Bütün tarafların gerek Türkiye gerek Rusya’nın karşılıklı soğukkanlılığın, yapıcılığın ve sorun çözme dinamiklerinin harekete geçirilmesi gerekiyor” yollu itidal çağrısından başka bir şey gelmiyor.

Dikkatinizi çekti mi, emperyalizmin “olay kaygı verici, taraflar soğukkanlı olmalı” çağrılarına TBMM’deki bütün 1 Kasım bileşenleri katılıyor. Taraflar açık ve net olarak bir kez daha ortaya çıkıyor.

Bir kez daha, savaşa karşı barış için emperyalizme karşı mücadelenin zorunluluğu ortadadır. AKP’ye ve kurmakta olduğu İkinci Cumhuriyet rejimine karşı mücadele, boş bir “Saray Yıkılacak” söyleminden değil, ancak güçlü bir anti-emperyalist mevziden geçiyor. Aksi takdirde itidal çağrılarına katılıp emperyalizmin dümen suyunda “barış” için çırpınır dururuz.