Ortadoğu’ya NATO’yu davet edenler…Memnun musunuz?

Kamil Tekerek, yazısında Ortadoğu'daki emperyalist müdahaleleri ve Türkiye'deki ilericilerin tavrını irdeliyor.

Geride bıraktığımız son birkaç ay içerisinde ülkemizde tanınan bazı kişiler Ortadoğu’daki cihatçı terörizmin temizlenmesi için NATO’nun bölgeye gelmesinin ve müdahale etmesinin gerekli olduğundan bahsetmişti. Kimler olduğunun çok önemi yok. Bilen zaten biliyor.

Türkiye sermaye sınıfının, AKP iktidarının, diğer sağcı partilerin emperyalizm ve NATO ile sorunlarının olmadığını biliyoruz. Problem, yukarıda bahsettiğimiz kişilerin Türkiye’de kendini solcu, anti-emperyalist, gericiliğe karşıt gören kişilerin baktığı insanlar olması.

Bu çağrıyı yapan kişiler kendilerini şu an belki biraz daha fazla huzur içerisinde hissediyor olabilir. Gelinen noktada emperyalizm bütün uzuvlarıyla bölgeye giriş yapmaya başladı. Aynı zamanda bunları da görüyor olmalılar.

Sadece son bir haftaya bakalım isterseniz.

Paris katliamından sonra, Suriye’ye askeri müdahalesini sürekli hale getirmeye ve arttırmaya karar veren Fransa, Charles de Gaulle isimli uçak gemisini yolladı, daha önce bölgede var olan uçak sayısını üç katına çıkardı, yaklaşık on gündür kesintisiz bombardıman yapıyor.

Geçtiğimiz gün Kıbrıs’tan havalanan İngiliz uçaklarının IŞİD hedeflerini bombaladı.

Alman hükümeti geçtiğimiz hafta içerisinde Suriye’deki savaşa müdahil olmak üzere altı adet uçak, bir adet fırkateyn ve 1200 asker gönderme kararı aldı. Dün karar Alman parlamentosunda onaylandı. Bu operasyonun Almanya’ya yıllık maliyetinin 134 milyon Euro olacağı duyuruldu. Bir de bu esnada ülkemizin başına bir “talih kuşu” daha kondu: Alman uçakları İncirlik üssünü kullanacakmış.

Dün itibariyle ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de ağzındaki baklayı çıkardı. Belgrad’daki Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) toplantısından sonra Kerry’nin, Suriye ordusu ve diğer muhaliflerin IŞİD’i yok etmek için birlikte mücadele etmesi gerektiğini söylemesi pek tabii ki çeşitli yönlerden yorumlanmaya açıktır. Ancak Kerry aynı açıklamasında havadan operasyonların yetersiz kaldığından ve artık karadan operasyonların şart olduğundan da bahsediyor. Eğer böyle bir savaş konseptine geçiliyorsa, 1200 Alman askeri, Rojava’ya operasyonel amaçlarla giden ABD askerleri, ne olduğu anlaşılamadan Musul’a gönderildiği iddia edilen Türkiye’nin 23 sentlikleri boş durmayacaklar demektir.

Son süreçte emperyalizm açısından iki tane başlığın ön plana çıktığını tespit edebiliriz. Birincisi, NATO ülkelerinin ikirciksiz şekilde birlikte hareket etmesinin sağlanması. Suriye’de prestij, güç ve motivasyon kazanan Rusya’nın artık NATO ile yakın çizgiye getirilmesi. İkincisi ise Suriye muhalefetinin (ÖSO, El Nusra, Ahrar-üş Şam, Sultan Murat Tugayları, Nurettin Zengin Tugayları, Şam Cephesi vb… örgütlerin) yüksek düzeyde meşruiyet ve Suriye’nin geleceğinde söz kazanması. Örneğin ABD bu gruplar içerisinde El-Kaide ile bağlantılı olanlar için bile açık kapı bırakmaya çalışıyor.

Emperyalizm bu iki başlıkta mesafe kaydediyor olmalı. Ya da bulunduğumuz noktadan öyle görünüyor. Sahada işler yoluna girsin, masada bazı işlerin bağlanması teferruat olacaktır.

Bu esnada, bizim ülkedeki üst düzey Amerikancılık şöleni AKP iktidarı, MHP, TÜSİAD, MÜSİAD ve meclisteki muhalefet partilerinin katkısı ile devam ediyor. (Bir de tüm bunlar olurken hala AKP’ye karşı HDP ve CHP’yi birleştirmeye çıkarak çıkış yapabiliriz diyen bazı vatandaşlar var. Onlara artık zaten diyeceğimiz bir şey kalmadı.)

İşte hal böyle olunca, ülkenin solda durduğu varsayılan insanları da ne yapsın? Doğal olarak NATO’yu göreve davet edecekler.

Bu şekilde ülkenin yukarıdan aşağıya, iktidarından muhalefetine, sağcısından solcusuna, liberalinden milliyetçisine kadar Amerikancı hatta yerleştiğini söyleyebiliriz.

Son noktada emperyalist güçler açısından böyle bir Türkiye bulunmaz bir nimettir. Gerici bir iktidarla baş başa kalmış emekçiler kafalarını kaldırıp emperyalizmi görmeyecekler. Ya da baş düşman olarak sürekli Rusya gösterilecek. Ümmetçiliğin ve milliyetçiliği yeni sentezi bu sefer Türkiye’nin sözde emperyal çıkarları için devreye sokulacak. Soldakiler ise felç edilip bırakılacak.

Emperyalizme karşıysan boş ver denilecek. “Sen yoksa emperyalizmin bölgeyi kontrol ettiğini mi düşünüyorsun…”, “anti-emperyalizm bir tür ulusalcılık değil mi…”, “AKP güçlü bir şebeke olduğu için ABD’ye acayip kafa tutuyor. ABD karşıtı olursak AKP ile aynı safa düşeriz…”, “zaten anti-emperyalist mücadelenin Türkiye devriminin kaldıraçlarından biri olmayacağı kanıtlanmadı mı?…” gibi cümleleri fazlasıyla duymaya devam edeceğiz. Valla biraz tarih bilgimiz varsa, biraz da son birkaç ayda olup bitenleri tahlil edebiliyorsak bu söylenenlerin tam tersi gelişmelerin olduğunu gösterebileceğimiz örnekleri ortaya serebiliriz. Dolayısıyla meseleyi böylesi bir körlükten çıkartıp, doğru bildiğimiz noktaya odaklanmak zorundayız.

Sosyalizm ve devrim mücadelesi çetin bir iş…

Ülkemizin ilericileri bunun hakkını vermek zorundalar. Emekçilerinin yurtsever bir kimlikle gerici AKP iktidarına karşı harekete geçmesi için elimizden geleni yapmak gerekiyor.

Ortadoğu’daki her türden emperyalist müdahaleye karşı sağlam çıkışlar gerekiyor.

Cihatçı terörizmin emperyalizmin evladı olduğunu çok daha yüksek perdeden teşhir etmek gerekiyor.

Anti-emperyalist mücadelenin her türden milliyetçiliği ve sınıf işbirlikçiliğini ortadan kaldırmanın yolu olduğunu bir kere daha güçlü bir şekilde dile getirmek gerekiyor.

Türkiye solu kafası kesik tavuk gibi dolaşamaz. Dolaşmamalıdır.

O yüzden sağa sola bakmayı bırakalım.

Dümdüz, önümüze bakarak ilerleyelim.