Markar Esayan Odysseus mu?

Markar Esayan’ın 1 Kasım Genel Seçimlerinde AKP’den ikinci kez milletvekili olarak meclise girmesinden mütevellit herhangi bir köşe yazarından ziyade, partisinin resmi sözcüsü gibi döktürmeye devam ediyor. Bugünkü köşe yazısının bayağı hamasi: “Darbecilere, vampirlere ve fitnecilere…” Darbeciler diye başlarken Davutoğlu’nun sözleriyle girmiş meseleye. “12 Ekim Ankara Garı saldırısı sırasında biz daha yaralılarımızı hastaneye yetiştirme, ölülerimizi kaldırma gayretindeyken,... View Article

Markar Esayan’ın 1 Kasım Genel Seçimlerinde AKP’den ikinci kez milletvekili olarak meclise girmesinden mütevellit herhangi bir köşe yazarından ziyade, partisinin resmi sözcüsü gibi döktürmeye devam ediyor. Bugünkü köşe yazısının bayağı hamasi: “Darbecilere, vampirlere ve fitnecilere…”

Darbeciler diye başlarken Davutoğlu’nun sözleriyle girmiş meseleye. “12 Ekim Ankara Garı saldırısı sırasında biz daha yaralılarımızı hastaneye yetiştirme, ölülerimizi kaldırma gayretindeyken, dönüp devlete “Katil devlet” diyen, Sayın Cumhurbaşkanı’na, bana ‘Bu terörün sorumlusu sizlersiniz’ diye hitap eden vicdansızlar varsa, şimdi Fransız aydınlarını, Fransız basınının gösterdiği tepkiden ders almak zorunda. Terörü yapanlardan çok Fransız hükümetine saldırdığını gördünüz mü? Bu gelişmelerden herkesin ders alması lazım.”

Buradan hareketle Eseyan, “maalesef bir tür “siyasetçi, aydın ve gazeteci” açısından çok şanssız bir evreden geçiyoruz” buyurmuş ve meşru cumhurbaşkanı ve meşru hükümete yönelik yıkma girişiminde bulundukları için aydın, siyasetçi ve gazetecileri yine darbecilikle suçlamış. Yani yine mağdur edebiyatına girmiş milletvekili köşe yazarı. Meşruiyetlerini de seçim sonuçlarına bağlayarak, ders veren vatandaşın bunları gördüğünü söylemiş.

Öyle ya, vatandaş bunları gördüğü için oy verdi AKP’ye, yoksa kredi borçlarıyla köşe sıkışıp, gericilikle kuşatıldığı, 5 ayda yaşadığı baskı ve terör ile kırk katır ve kırk satır arasına sıkıştırıldığı için değil… Hele atalarımızın “delidir, ne yapsa yeridir.” deyişini hatırlayarak cumhurun tepesini işgal eden zatın yapacaklarının dibi olmadığı için hiç değil… Ama elbette, darbeciler değil, meydanı boş bırakanlar kendine pay çıkarsın diyelim ve geçelim “vampirlere”…

Vampirler konusuna da yine Davutoğlu’nun konuşmasından bir bölümle başlamış mebus efendi.

“Barış sürecine ihanet edenler bu halleriyle siyasi temsil kabiliyetine sahip olmadıklarını gösterdi. Bu ülkede toplumsal barış süreci onların varlığına muhtaç değildir. Bilsinler ki bunlar son çırpınışlarıdır; bu topraklarda yeniden kardeşlik türkülerinin söylenmesine asla engel olamayacaklar. Ve bilsinler ki adalet, işledikleri o cürümlerin hesabını soracaktır.” sözlerinin çözüm sürecine düşmanlık ve suiistimal edenlere net bir mesaj olduğunu söylerken beş ay boyunca ülkenin doğusunda ölen yüzlerce insana bakmamış bile.

Koltuğuna yapışmış, tehditlerle ve kan pazarlıklarıyla doymak bilmeyenler değil de silahlar ve bombalar altında yaşamak için ölenler vampir tabii…

 Gelelim fitnecilere…

 İşte burada baklayı ağzından çıkarıp kaşıntısının esas nedenini söylüyor mebus-u sultan. 2007’deki Anayasa değişikliği ile artık olan olmuş. Cumhurbaşkanı’nı milletin seçmesi makamın kimyasını değiştirmiş. Siyasetin merkezi cumhurbaşkanlığına kaymış. Eh, artık olmuş olan olmamış sayılamayacağına göre bunu da iki taşın arasında bağlamanın derdine düşmüş. Buradan da Cumhuriyet parantezini hemen kapatıp sultan hazretlerine istediği koltuğu tam anlamıyla teslim etmek gerektiğini buyurmuş. Bir de AKP’nin gücü ve felsefi farkına atıf yaparak, bu “anomalinin” bile güçler ayrılığıyla başedemeyebileceğini elbette pimi çekilmiş bomba benzetmesiyle yapmış.

Anomalinin kendisinin memleketi talan, soygun ve cinayetlerle yönetmeye uğraşıp da yönetemeyenler ve de bunu muhteşem yüzyıl öykünmesiyle yazan mebus-u sarayın ta kendisi olduğunu hatırlatalım.

Yeri tükendiği için mi, yoksa kapasitesi sınırlara dayandığı için mi bilinmez amma,  başkanlık sevdasını fitnecilere bağlayamamış.

Homeros’u bilir mi emin değiliz ama, kendisi her nedense mebusu olduğu zat gibi bazı özellikleri itibariyle Odysseus’u çağrıştırdı.  İyonyalı ozanın ünlü Odysseia Destanının kahramanı bir yerde topluluğa şöyle seslenir: “Göremem hiçbir iyilik birçok efendinin olmasından. Yalnız tek bir kişinin efendi, tek bir kişinin kral olmasıdır gereken.”

Kahraman deyince sevinebilir ama Odysseus’tan da biraz bahsedelim mebus-u sultan’a ki sevinecek bir şey olmadığını görsün.

Odysseus ismi Yunanca’da “bela” anlamına gelir ve hem “başı beladan kurtulmayan” hem de “başkalarına bela getiren” anlamında kullanılır. Odysseus’un baskın özelliği sivri zekâsı ve kurnazlığıdır. Kılık değiştirip karşısındakine aldatıcı sözler sarf eden Odysseus aynı zamanda fena halde kibirlidir.