Kadın - erkek eşitliğini nereden ve nasıl okumak gerekir?

Kadın - erkek eşitliğini matematiksel mi temsiliyetle mi okuyacağız?

Kadın - erkek eşitliğini nereden ve nasıl okumak gerekir?

Derin Demir

“Eşitlik” sadece bir matematik kavramı mı?

Elbette hemen “tabii ki hayır” diyeceksiniz. Birileri ilkel toplumlardan, birileri Fransız Devrimi’nden başlayacak, birileri kadın-erkek, birileri işçi-patron ilişkilerinden bahsederek anlatmaya kalkışacak.

Ve evet “eşitlik” bir matematik kavramı olmasının yanı sıra siyasi bir kavramdır ve içinin koşulsuz doldurulması gerekir. Bunun için insanlık yüzyıllardır eşitlik mücadelesi vermeye devam ediyor.

Günümüzde eşitlik kavramı denilince çoğumuzun aklına ilk olarak kadın-erkek eşitliği geliyor. Bu konuyla ilgili ise ülkemizde birçok kadın örgütü, siyasi partilerin kadın kolları-çalışmaları ‘mücadele’sini veriyor. Hatta tüm bu örgütlerin genel olarak ilk maddesi “kadın ve erkeğin eşitliği” ilkesi oluyor. Peki bu mücadeleler verilirken bugünün Türkiye’sinde kadın ve erkek arasındaki açı neden daha fazla genişliyor?

İşte bu noktada “kadının siyasi temsiliyetini güçlendirme”ye yönelik olarak 1997’de kurulmuş olan Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER)’ne örnek teşkil etmesi açısından bakmak faydalı olacaktır.

Temsiliyet mi, teslimiyet mi?

6 Aralık’ta 10. Olağanüstü Genel Kurulu’nu gerçekleştiren KA.DER’in yeni Genel Başkanı Sunay Karamık oldu. 2011 yılında AKP Adana Milletvekili Aday Adayı olan Karamık, geçtiğimiz dönemde AKP İstanbul İl Başkanlığı Yardımcılığı görevini üstlenmişti.

Sunay Karamık, 18 Aralık tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda “derhal” çözülmesi gereken başlıkları şöyle sıralamış:

  • Siyasette eşit temsil,
  • Kadın istihdamı,
  • Kadın cinayetlerinin politik olduğunun kabulü, bu cinayetleri işleyen katillerin aklanması ve bu adaletsizliğe tanık olmanın son bulması…

Sıralanan başlıkları birbirinden bağımsız düşünmek mümkün değil elbette. Bugünden bakıldığında ise bu ‘acil’ başlıkların oluşmasındaki adres de ortada.

KA.DER’in internet sayfasında yer alan KA.DER’in İlkeleri ve KA.DER Hangi Kadın Adayları Destekler bölümünü okuduğunuzda ve genel kurul sonucu düşünüldüğünde yazılanların hiçbir gerçekliği olmadığı zaten görülüyor. Burjuva siyasetinin bir parçası olarak kurulan KA.DER, geçmiş seçim dönemlerinde yaptığı birkaç eylem ile solcuların bile takdirini almış ve tüm kadınlara sadece “ne olursan ol gel” çağrısı yapmayı ihmal etmemiştir. Peki, gerçekler böyle mi?

KA.DER’in felsefesi siyasi temsiliyet noktasında kadın ve erkeğin aynı sayısal oranda olması. 2015 seçim kampanyasında derneğin o zamanki Genel Başkanı Gönül Karahanoğlu bunu şöyle dile getirmişti: “Sayın liderler sesimize kulak verin, 2015 genel seçimlerinde kadın milletvekili sayımızı erkeklerle eşitleyin. Demokrasinin gerçek kahramanı olun… “

13 yıllık AKP iktidarı boyunca çokça gündeme gelen kadın cinayetlerinin, emek sömürüsünün çözümü mecliste kadın ve erkeğin aynı sayıda olmasından ibaret olabilir mi? Oysa ki eşitlik mücadelesi matematiğe indirgenemez, indirgendiğinde mücadele olmaz…

Bu anlamda KA.DER, kadınların bir kısmının siyaset sahnesinde yerini alma hülyalarını gerçekleştirecek olsa da, 13 yıldır kadına yönelik düşmanca politikalar üreten AKP’ye karşı sesini çıkaramayacak. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir” demeye de devam edecek….

Röportaja devam edersek…  Karamık, “Kendinizi feminist olarak tanımlıyor musunuz?” sorusuna “Tabii ki feministim.” cevabını vermiş. 17 Şubat 2015’te muhtarlarla bir araya gelen Erdoğan ise yaptığı konuşmada feministler için şu cümleleri kurmuştu:

“Ben kalkıyorum kadının Allah’ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya, ‘Ne demek kadın emanetmiş, bu hakarettir’ ” diyor. Ya senin bizim dinimizle, medeniyetimizle ilgin yok ki… Aslında bunların her işi böyle. Onun için yeni anayasa başkanlık sistemi meselesinde ufuksuzluklarını, vizyonsuzluklarını ortaya koyuyorlar…”

Ve tabii kürtaj tartışmaları sırasında dile getirdiği “Benim bedenim diyenler feminist” cümlesi de hala bir kenarda durmakta…

Dolayısıyla KA.DER’in bir süredir yaşadığı süreci kadınların temsiliyeti değil, teslimiyeti olarak okuyabilirsiniz.

Düzene hapsolmak

Yukarıda yazılanlardan kadınların siyasi temsiliyetinin artması gerektiğine yönelik olumsuz bir bakış geliştirilmesi en büyük hata olacaktır. Elbette kadınlar toplumun her alanında varlığını daha fazla güçlendirmelidir. Ancak bunun salt bir sayısal anlamda görünür kılınarak olabileceğini düşünmek te saflıktır. Düşünün ki meclisin yarısı kadına yönelik düşmanca politikalar üreten bir partinin kadın milletvekilleri olsun… Sonuç değişir mi?

Eşitlik mücadelesi, önce tarihsel anlamı ile değerlendirilmeli ve siyasi hatta oturtulmalıdır.

AKP iktidarı ile beraber içi boşaltılmaya çalışılan kavramlara bu anlamda daha fazla sahip çıkılmalıdır. ‘Özgürlük’ kavramının türbanın gündeme gelmesi ile içi boşaltılmaya çalışılmış, ‘eşitlik’ kavramının ise  ‘matematiksel’ bir kavram haline dönüştürülmesi ile yine içi boşaltılmaya çalışılmıştır. Ancak ve maalesef ki her iki durumda da solcu-sosyalist bazı siyasi partiler bu durumun bir parçası olmuşlardır.

Böylelikle sosyalistlere ait olan ‘eşitlik’ kavramı KA.DER gibi kime hizmet ettiği belli olan bir derneğin bile ilkeleri arasına yer alabilmiştir.

Kadın mücadelesi bu anlamda meclisteki partilerin inisiyatifine bırakmadan ilerlemelidir. Kısaca mecliste kadınların düzen içi siyaset yapmaları kadınların vereceği eşitlik mücadelesini belirlemez. Ancak tersinden kadınların memleketin her noktasında vereceği güçlü, örgütlü bir eşitlik mücadelesi meclisin tüm yapısını belirleyebilecek güce sahiptir. Bu da ne 550 kadın milletvekili adayı göstermekle olur, ne de “ne olursan ol, yeter ki kadın ol” zihniyetiyle gerçekleşir.

Doğumunun yüzüncü yılı olan Aziz Nesin’in Korkudan Korkmak kitabında yazdıklarını tekrar hatırlamak gerekir:

“Gerici güçlerin en belirgin özelliği şudur: ilerici olan, yeni olan her şeyi, önce ona karşı gelerek yıkmaya çalışırlar; beceremezlerse kendi içlerine alarak boğar, yok ederler.”*

Bugün sosyalist siyasetin kadın örgütlenmelerinin en önemli kazanımı da düzene hapsolmadan bu kavramlarımıza sahip çıkmak ve hakkını vermek olmalıdır.

 

*Aziz Nesin, Korkudan Korkmak, Adam yayınları, 1998, sf. 131