IŞİD’e karşı mücadele = Emperyalizmin güvenliği

Kamil Tekerek, Ankara, Beyrut ve Paris katliamları sonrası, IŞİD'le mücadele adı altında, emperyalist güçlerin güvenliğinin ön plana çıkışını yazdı

Artık tamamen bu noktaya geliniyor sanırım. Özellikle Ankara, Beyrut ve Paris katliamlarının en fazla hizmet ettiği şey bu olsa gerek.

Obama’nın G-20 zirvesi itibariyle uluslararası gericiliğin dünyanın bütününde kendini var etmeye çalışması için dünyanın bir ucundan öbür ucuna koşturmasını da, ta Filipinler’den “Suriye’de Esad asla olmaz” açıklaması yapmasını da bunun üzerinden değerlendirmek gerekli.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın bütün dünya ülkelerini IŞİD’e karşı büyük bir koalisyona çağırması da bundan dolayı. Kimilerine göre hüzünlü bir insan görüntüsü veren, bizlere göreyse ağlak Hollande Paris’te ölen masum insanların üzerinden emperyalizmin güvenliği için ülke ülke dolaşacak ve herkesi büyük koalisyona çağıracak. Nerede o Libya’ya acımasızca bombardıman yapan Fransa?

Önümüzdeki günlerde Fransa’nın kendi güvenliği (emperyalizmin güvenliği olarak da okuyabilirsiniz) orayı burayı daha rahat bombalayabilmesinin yoludur bu. Hepimiz biliyoruz, IŞİD’e karşı koalisyon, emperyalizmin güvenliği için kuruluyor. İlerleyen zamanlarda dünyanın herhangi bir yerinde farklı sebeplerle de emperyalizmin güvenliğini tehdit eden bir oluşum çıkarsa, koalisyon kutsal ittifak olarak yoluna devam edecektir bunu iyi bilelim.

Emperyalist güçler artık durmazlar. Vitesi büyüteceklerdir. Hafta içerisinde İsrail Savunma Bakanı’nın Fransa’ya yaptığı çağrı da buraya işaret etmektedir. Belki denk gelip okumamış olabilirsiniz. Çağrının özü şu şekilde: “Avrupa’da insan hakları ile güvenlik arasındaki denge hep insan haklarından yana ağır basıyor. Demokrasi için dengeyi güvenlik politikalarına doğru kaydırmak gerekiyor. Hepimiz batı medeniyetinin güvenliği için aynı gemideyiz.”

Ne kadar açık değil mi? Emperyalizmin Ortadoğu’daki ileri karakolu İsrail demokrasi istiyor. Ama demokrasi için güvenlik şart.

Kapitalist-emperyalist sistemin her dönemde farklı şekillerde ortaya koyduğu bir oyundur bu. Ancak bu seferkinin oluştuğu zemini iyi tanımlamak ve buradan kendi mücadele zeminimizi iyi şekillendirmek gerekiyor.

Çünkü güvenlik konsepti denilen olgu bir noktadan sonra son birkaç ayda yaşanan büyük katliamlar da üst üste konulduğunda birinci sıraya yazılacaktır ve bütün toplumlar bu şekilde ikna edilecektir. ABD bu süreci emperyalist yayılmacılığın yeni bir evresi olarak kurgular mı bilinmez. Ancak özellikle Ortadoğu’da halk hareketlerinin bastırılması için, uluslararası gericiliğin yaygınlaşmasına ve sermayenin dolaşımına engel olabilecek bütün unsurlar bir yerden sonra emperyalizmin güvenliği düşman ilan edilebilecektir.

Tarihin hiçbir döneminde ve evresinde emperyalistler, haydi bizim için savaşın ya da bizlerin güvenliğini sağlayın demediler. Hele ki bizim ülkemiz gibi ülkelere Turgut Özal döneminde “bir koyup üç alabilirsin” derken, artık moda deyimle kazan-kazan demeye başladılar.

Ülkemiz emekçilerinin böylesi süreçlerin sonunda ne aldığı da tecrübeyle sabit.

İşte AKP iktidarı bir bütün olarak önümüzdeki dönemde bu noktaya oynamak zorunda. Yaşamalarının, gericiliği, piyasa faşizmini ve işbirlikçiliği devam ettirebilmelerinin yolu bu. Emperyalist sistemin güvenliği için pozisyon almak, Türkiye’de sermaye düzenin bitmemesi için ülke içerisinde baskı uygulamak… Buradan çıkış sağlamaya çalışacaklar.

Ortadoğu’daki destekçileri başta olmak üzere, emperyalist ülkelerin IŞİD’in palazlanmasındaki rolleri bu kadar açıkken, tüm toplumların cihatçı terörizme karşı bu gerici güçlerin arkasına dizilmesini istemek kabul edilebilir bir şey değil.

Bu noktada, “ama o zaman IŞİD’e karşı mücadeleden vazgeçmeyi mi öneriyorsunuz?” sorularını duyuyoruz. O zaman biz de “IŞİD’e karşı mücadele edilecek diye dünyanın tüm emperyalistlerinin arkasına mı dizilelim?” sorusunu sormak durumunda kalıyoruz. Ülkemizde sol cenahın bir bölmesinde ortaya çıkan, zaten tartışmalı olan ve kendisini kabaca “IŞİD’e karşı mücadelede anti-emperyalist görevler ihmal edilebilir, bir de zaten bugün anti-emperyalist mücadele ulusalcılık gibi bir şeydir” şeklinde ifade eden görüşler devam etmekle birlikte bunların bir yol ayrımına geldiklerini ifade etmemiz gerekiyor. Evet, emperyalistlerin güvenliği için IŞİD’e karşı savaşabilirsiniz tercih sizin. Ülkemizdeki sermaye sınıfı da, liberaller de, solumtırak aydınlar da bunu propaganda ediyorlar merak etmeyin.

Bunu yapmayı tercih etmeyenler içinse Türkiye solunun görevlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

– AKP iktidarı gericiliğin, piyasacılığın ve emperyalizm işbirlikçiliğinin yeni bir sentezini oluşturarak bu yeni konsepti uygulamaya geçirmek zorunda. Buna karşı ikirciksiz duruş gerekli. Dolayısıyla cihatçı terörizme karşı mücadele anti-emperyalist mücadeleden soyutlanmamalı.

– Emperyalizmin ve her türden gericiliğin önümüzdeki dönem dünya üzerinde güçlü bir sentezle kendini tahkim etme arayışına karşı sosyalist siyasetin anti-emperyalist ve gericiliğe karşı hattının güçlü bir sentezinin şekillenmesi için bir seferberlik ve örgütlenme şart.

– Sosyalizm mücadelesinin ülkemiz topraklarında işçi sınıfına uzanacak şekilde kendini yeniden tahkim edebileceği bir döneme giriyoruz. Bunun hakkının verileceği bir siyaset ve örgüt tarzını yaratmak.

İşçi sınıfı hakkını aramaya başladığı ve sermayedarları zorlamaya başladığında hemen “hepimiz aynı gemideyiz” edebiyatı başlar bilirsiniz.

Bugün devrimcilerin, her türden emperyalistlere, gericilere ve sömürücülere karşı sözü belli ve yüz yıldan fazla süredir olduğu gibi bugün de güncel:

“Biz sizlerle aynı gemide değiliz. Yıkacağız bu köhne düzeni. Biz başka âlem isteriz.”