İdeolojisiz siyaset, siyasetsiz ideoloji

Ahmet Yenil yazısında, Arap Baharı'ndan bu yana, emperyalist güçlerin bölgedeki planlarına karşı bağımsız sosyalist hat çizgisini tanımlıyor.

Baştan yazalım. Sosyalistlerin ideolojik-politik duruşunu gözden geçirmesi gerekiyor. Bu, savaş, terör ve emperyalizmin kıskacında yaşadığımız bölgede daha da acil bir görev olarak karşımıza çıkıyor. Netleşme, sadeleşme ve ideolojik-politik mücadele zorunluyken, savaşın yakıcılığını hissettirdiği topraklarda, evinden futbol maçı izleyen seyirciler gibi davranamayız.

Düşürülen Rus uçağının ardından bunları yazıyor ve tartışıyoruz. Oysa bunun bir başlangıç olmadığını bilmemiz gerekiyor. Emperyalizmin yaşadığı sancıların ve hegemonya mücadelesinin uç veren sonuçlarını yaşıyoruz.

Başlangıç noktası çok daha gerilere götürülebilir, ancak biz Arap Baharını başlangıç olarak alalım ve buradan devam edelim. 2011 yılında Tunus’ta protesto gösterileri ile başlayan hareket, ardından Mısır, Ürdün, Yemen, Cezayir ve Lübnan gibi ülkelerde hükümetlerin devrilmesi veya yenilenmesi ile sonuçlanmıştı.“Halk hareketi” üç hükümet devirdi, dört hükümeti yeniledi ardında binlerce ölü ile emperyalizme yeniden bağlanan iktidarları sağlamlaştırarak.

Arap Baharının doğrudan etkilemediği 3 ülkeyi hatırlamakta fayda var: Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye. Cihatçı teröre destek veren, silah, para ve uyuşturucu sağlayan iktidarlara sahip ülkeler.

Birçok neden sıralayabiliriz. Yeniden paylaşım, pazar genişletme ihtiyacı, enerji yataklarının ve kaynaklarının kontrolü ve dağıtımı gibi başlıklar ilk elden sıralanabilir. Ekonomi ve siyasetin birbirinin içine geçtiği topraklardan; emperyalizmin Yeşil Kuşak, Ilımlı İslam ve Büyük Ortadoğu Projeleri ile hükmetmeye çalıştığı topraklardan bahsediyoruz.

Burjuva medyası ve kaynakları Arap Baharı sonuçlarını değerlendirirken bir ülkeyi ayrıksı tutuyorlar. 2011 yılından beri süren iç savaşla Suriye… Evet, ‘iç savaş’ olarak tanımlıyorlar. Arap Baharı ile belki de asıl dizayn edilmek istenen Suriye direnmeye devam ediyor.

Müslüman Kardeşlerle, El Kaide ile, onun uzantısı El Nusra ile, onun da uzantısı IŞİD ile cehenneme çevirdikleri Suriye, 2011 yılından beri emperyalizme ve onun örgütlerine karşı direniyor.

AKP’nin kuruculuğunu üstlendiği İkinci Cumhuriyet’in en büyük kriz dinamiklerinden biri burada karşımıza çıkıyor. Çöken ve iflas eden dış politika. Saldırganlık gerekçesi olarak “Selçuklular’dan beri duygudaşlığımız” safsatası ile hortlatılan Türkmenler’e sahip çıkma propagandası yapılıyor. Bu yetmez ise ‘sınır güvenliği’, bu da yetmez ise ‘vatan savunması’ propagandası yapılıyor. Milliyetçilik yeniden siyasal islamın hizmetine sunuluyor. Türkiye sağı buna zaten hazır.

Emperyalizmin ideolojisi var. Örgütleri var. Bir yol haritası var. AKP buraya girmeye, misyonunu genişletmeye çalıştıkça ülkemizi, hayatımızı ve artık günlük yaşantımızı tehlikeye sokuyor. Bir burjuva iktidar-devlet olarak bile ‘vatandaşlarının’ can güvenliğini sağlayamıyor.

Rus uçağının düşürüldüğü gün Başbakan 64. Hükümeti açıklıyor. Reform hükümeti olacağını ilan ediyor. İlk reform olarak da Alevi yurttaşlarımızın mücadele başlıklarından birinden; Cemevleri’nden meseleye girerken, buraları ‘irfan merkezlerine’ dönüştürmekten, bu şekilde yasal statü kazandırmaktan bahsediyor.

Bir bütün olarak emperyalizm bölgede, dinci-gerici cihatçı terör örgütlerini besleyecek, bunu özellikle İran Şiiliği ve Suriye Aleviliği’ne karşı propaganda edecek; AKP ise ülkemizde Alevi Reformu’nu yol haritası haline getirecek. IŞİD’e IŞİD diyemeyen, meşrulaştırmak, siyasal-vahabi dinci-gericilik zarar görmesin diye DEAŞ adını zikreden bu zihniyet ‘reformcu’ olacak. Unutmadan, Rus uçağı düşürülünce İkinci Cumhuriyet’in düzen muhalefeti sağduyu telkin edecek… İşte bütün bunlar bizim ülkemizde oluyor.

Burada ideolojik-politik netlik ve mücadele başlığı devreye giriyor. Anti-emperyalist ve gericilik karşıtı mücadele aynı zamanda siyasi mücadelenin, ideolojik mücadele ile donatılması ve eşgüdümüdür. Siyasi mücadelenin(burada anlaşılan sadece taktik adımlar ise) ideolojinin önüne geçmesine veya ideolojinin (burada anlaşılan sadece kimlik deklarasyonu ise) siyasi mücadelenin önüne geçmesine izin vermemek gerekiyor. Siyaset yapacağız, ideolojik olarak sağlam duracağız ve ideolojik mücadeleyi unutmayacağız.

Düzen muhalefeti ile aramıza kalın çizgiler çekeceğiz. Sürüklenmeyecek, belirleyen olmaya çalışacağız. Anti-emperyalist ve gericilik karşıtı bir politika izleyeceğiz. Emekçi halkımıza dokunmayan ve hiçbir derinliği olmayan ‘başarılarla’ tatmin olmayacağız. Bağımsız sosyalist bir eksen kuracağız. Bu kanlı düzeni böyle yıkacağız.