Gericiliğe boyun eğmemenin simgesi: Bruno

Geçen hafta yazımda Kopernik Devrimi’nin Bilimsel Devrim’in öncülüğünü yaptığını yazmıştım. Devam edelim…

Gericiliğe boyun eğmemenin simgesi: Bruno

Derin Demir

giordano (1)

“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.” Giordano Bruno

Geçen hafta yazımda Kopernik Devrimi’nin Bilimsel Devrim’in öncülüğünü yaptığını yazmıştım. Devam edelim…

Öncelikle Bilimsel Devrim’in en önemli katkısı, bilimin bir yöntem olarak “diyalektik” olduğudur. Bilim sorgulamaktır, değiştirme ve ilerlemedir. Dolayısıyla bilim devrimci olmalıdır. Amaç sorgulamak, değiştirmek ve ilerlemek ise ve bunu yapacak olan özne insan ise, doğaldır ki uğraşacak insanlar da devrimci bir bakışa sahip olmalıdır. Yani, bilim insanları bu amaçlar doğrultusunda hareket edecekse bağımsızlığını sonuna kadar korumak durumundadır.

Bu sayfalarda çokça yazacağız ve ısrarla yazmaya devam edeceğiz: Bilim sosyalistler için kaçınılmaz olarak bir mücadele alanı olmalıdır. Bilim sadece görünen gerçek ile yetinmez, ilerlemez. Gerçeğin arkasında yatan nedenleri, gerçekliğin ortaya çıkana kadar olan sürecini de ele almak zorundadır. Yani gerçek olanın tarihi, onu var eden ‘şey’ler.. vs. Bu, ilerlemenin en önemli aşamasıdır ve kabaca, geçmişten ders çıkarıp elde edilen veriler ile ileriye sıçramak diye tarif edilebilir.

Tabii bundan sonrası ister istemez sizi siyasal tarihe götürecektir. Önemli ve asıl olan da siyasal-ideolojik mücadelenin bilimsel mücadeleyi de içermesi zorunluluğudur zaten.

Çünkü bilim, insanlığın ilerleyebilmesi içindir…

İşte bu noktada Bruno bilim tarihinde çok önemli bir yere oturur.

Kopernik’in izinde…

Geçtiğimiz yıla kadar Bruno hakkında Türkçe kaynak bulmanın ciddi zorlukları vardı. Şu anda da ciddi anlamda bulunduğunu söyleyemeyiz. Ancak gözlemleyebildiğim kadarıyla 2014 yılında Cosmos: Bir Uzay Serüveni belgeseli ile beraber Bruno merak edilen, araştırılan biri oldu (Cosmos belgeselinin 1980’lerde Carl Sagan’ın sunduğunu not edelim).

Bruno, dönemin yasaklı kitabı olan 2Lucretius’un De rerum natura (Şeylerin Doğası Üzerine/Evrenin Yapısı)’dan etkilenir. Ayrıca, Kopernik’in öne sürdüğü tezlerin hepsini kabul ederek ileriye taşınması gerektiğini düşünür.

Bruno, görüşlerini ilk olarak La Cena de le ceneri (Küllenme Çarşambası Akşam Yemeği) kitabında yazar. Kopernik fikirlerini ileriye taşıyan bu kitabında Aristotales ve Ptolemaios’u eleştirir. Kitabın temel tezi;  evrenin her noktasından dışa doğru yayılan bir sürekliliği olduğu, evrenin sonsuz olduğu ve bu bütünlük içerisinde sonsuz olan Tanrı’nın da bir devindirici olduğudur. Yani, çeşitli felsefe kitaplarında tanımlandığı şekliyle, Tanrı doğallaştıran doğa, evren ise doğalaştırılmış doğadır.

Daha sonra yazdığı De la causa, principio e uno (Neden, İlke ve Bir üzerine) ve De l’infinito universo e mondi (Sonsuz Evren ve Dünyalar Üzerine) kitaplarında yine Aristotelesçi fizik anlayışını eleştirerek Varlık’ın sonsuz birliğini savunur.

Geçen haftaki yazıda Kopernik fikirlerinin savunucularının “inançsızlık (dinsizlik)” ile suçlandığı belirtmiştik. Kopernik’ten sonra en fazla dinsizlik suçlaması(!) Bruno üzerinden yapılmıştır. Bundan dolayı bir yerde sabit kalamamış, sürekli olarak ülke ülke dolaşmak zorunda kalmıştır.

 Diz çökerek yaşamaktansa…

Bruno, bu görüşlerini yaymak, tartışmak için zorunlu olarak dolaştığı Avrupa’da toplantılara katılmaya başlar. Kısa bir süre sonra Kilise buna ‘dur’ diyecek ve lanetledikleri Kopernik fikirlerinin yayılmasını engelleyecektir. Kilise’nin bu tavrını bilen Bruno ise boyun eğmemekte kararlıdır. Bu kararlılık Kilise’yi korkutur…

Bruno, bir İtalyan aristokrat tarafından Venedik’e davet edilir. Bu davette tartıştığı bir aristokrat tarafından Engizisyona teslim edilir.

Engizisyon 3ölüm kararını bildirdikten sonra Bruno’dan şu cevabı alır:

“Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz…”

1600 yılının Şubat ayında Roma’da Campo de’ Fiori (Çiçek Tarlası) meydanında diri diri yakılır.

Roma Engizisyonu’nun karşısında düşüncelerini korkusuzca savunan Bruno, savunduğu düşüncelerinden hiçbir şekilde ödün vermemesi ile dönemin Avrupasında bilimin bağımsızlığının ve düşünce özgürlüğünün simgesi haline gelir.

1Bruno, Türkiye’de Prof. Dr. Rennan Pekünlü davasında da gündeme gelmişti. 2012 yılında başörtülü bir öğrencinin eğitim hakkını engellediği gerekçesiyle 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılan emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü, 4 kız öğrencinin aynı yöndeki şikayeti üzerine açılan ikinci dava da aynı cezaya çarptırıldı. Pekünlü’nün bu davası Bruno’nun yargılanmasına benzetilmiş, gericiliğin bilim insanları üzerindeki baskısına örnek teşkil etmişti. Yazıyı yazarken notlarımı karıştırdığımda Pekünlü’nün çevirisini yaptığı bir makaleden notlar almış olduğumu gördüm. Bu yazıyı yıllar önce Bruno’yu merak edip araştırmamı sağlayan Pekünlü’ye borç bilirim (y.n.).

2Lucretisus (MÖ 99 – MÖ 55): Roma İmparatorluğu döneminde yaşamış Epikurosçu filozof ve şair. Şiirlerini özellikle fizik ve doğa üzerine yazmıştır. 44 yaşında intihar eden Lucretisus’un tek eseri De rerum natura(Şeylerin Doğası Üzerine/Evrenin Yapısı)’dır. Korku ve kaygıların başlıca nedeninin tanrıların ve yeraltındaki yaşama ilişkin boş inançlara dayandığını ve bu korkulardan özgürleşmek gerektiğini tüm kitap boyunca şiirlerinde anlatır. 

3Bruno’ya verilen ölüm kararı birçok kaynakta Kopernik’in fikirlerine sahip çıktığı için verilen bir karar olarak geçer. Bu gerekçe temel olarak doğru olmakla birlikte, Thomas S. Kuhn eksikli olduğunu ve asıl olarak Bruno’nun Baba, Oğul ve Kutsal Ruh gibi üç ayrı kişiliği tek bir olguda toplayan Hristiyan dogmasına karşı çıkan görüşleri nedeniyle yakıldığını belirtir.