Gençlik Üzerine Yaklaşımlar

Irmak Ildır Gençlik kavramına pek çok alanda “olumlu” yakıştırmalar yapıldığı, gençlik ile dinamizmin bir tutulduğu iyi bilinen bir gerçekliktir. Siyasetten, spora, bilim dünyasından, çalışma yaşantısına kadar gençliğin dinamizmden öte bugün ve gelecek perspektifine de denk düşen değerlendirmeler yapıldığı da açıktır. Söz konusu değerlendirmeler özellikle sol siyaset ve sosyalizm cenahı tarafından yapılınca artmakta ve özel bir... View Article

Gençlik Üzerine Yaklaşımlar

Irmak Ildır

Gençlik kavramına pek çok alanda “olumlu” yakıştırmalar yapıldığı, gençlik ile dinamizmin bir tutulduğu iyi bilinen bir gerçekliktir. Siyasetten, spora, bilim dünyasından, çalışma yaşantısına kadar gençliğin dinamizmden öte bugün ve gelecek perspektifine de denk düşen değerlendirmeler yapıldığı da açıktır. Söz konusu değerlendirmeler özellikle sol siyaset ve sosyalizm cenahı tarafından yapılınca artmakta ve özel bir önem verilmektedir. Okumakta olduğunuz yazı bu olumlu anlamların ötesinde Türkiye özelinde ve günümüze dair gençliğin mevcut yapısını analiz etmekle birlikte, bu alanda mücadelenin ihtiyaçlarının ne olduğuna dair bir dizi yaklaşımı da içermektedir.

Öncelikli olarak yöntemsel bir ayrım yapılması gerekiyor. Bir toplumsal kesimi ele alırken, bu toplumsal yapının içerdiği nesnel konumları, diğer toplumsal kesimlerle olan ilişkisini ve bu ilişkilerin tarihsel gelişimini ele alabilirsiniz. Bununla birlikte bir toplumsal kesime yönelik “önsel” kabullerden yararlanarak bir dizi sonuç çıkartmaya çalışmanız, özellikle yaptığınız değerlendirme bir siyasal öznenin yol haritasına ışık tutmayı amaçlıyorsa, daha faydalı olacağı açıktır. Dahası böylesi bir yöntem hedeflerin ve sonuçların analizin içerisinde kaybolup gitmesine izin vermez.

Bu yazının ilk çıkış noktasında gençlik mücadelesine ilişkin önsel kabul olarak gençliğin farklı katman ve kesimlerden oluştuğu gerçeği ile hareket edilirken, bu kesimler içinde “öğrenci gençliğin” daha fazla ön planda olduğu göz önünde bulunduruldu. Bu yöntemsel ayrımla birlikte, bunun bir tercihten öte bir zorunlulukla ilişkili olduğunu ifade etmek gerekiyor. Türkiye’de gençlik mücadelelerinin tarihine, gençliğin bugün farklı toplumsal kesimler kurduğu bağlara ve bu kesimin sınıfsal yapısı dikkatle incelendiğinde, öğrenci gençliğin mücadelesi ile gençlik mücadelesi arasında bir paralleliğin kurulduğu tespiti rahatlıkla yapılabilir. Öte yandan, bunun “eksikli” olacağına ilişkin yapılacak yorumlar ise bu toplumsal kategorinin kendi özgül bağlamının es geçilmesiyle alakalı olacaktır.

Gençlik ve siyasal durum

“Fazla naz aşkı usandırır” ancak yöntemsel bir ayrımın kendisine dikkat çekmek ise yazının odak noktasını kolaylaştıracaktır. Bu yöntemsel ayrıma dikkat çektikten sonra ise odak noktamızın ne olacağına gelebiliriz. Mevcut toplumsal yapı, siyasi odakların ve aktörlerin doğrultuları, farklı sınıfsal yapıların tarihsel ve güncel istemleri göz önünde bulundurulduğunda, bugün Türkiye’de gençliğin uzunca bir süredir düzenin yarattığı bunalımlar altında yaşadığı aşikardır.

Emperyalist-kapitalist sistemin orta gelişkinlikteki bir ülkesi olan Türkiye’de uygulanan neo-liberal sermaye birikim rejiminin pek çok farklı toplumsal kesimleri etkilediği gibi gençliği de etkilediği çok açıktır. Bununla birlikte bu sermaye birikim rejiminin 2008 yılından itibaren yaşadığı tıkanma ve emperyalist merkezlerde yaşanan bunalım halinin Türkiye, Yunanistan, Portekiz, İtalya gibi zayıf halkaya aday ülkelerde krizlere dönüşen görünümü bu sorunlar yumağının daha da karmaşık hale gelmesine neden olmuştur. “Güvencesizlik” ve “geleceksizlik” bu tip ülkelerde gençlik için yaşamın bir parçası haline dönüşürken, bu ülkelerde gençliğin toplumsal düzenle bağı zayıflamıştır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 19 Mayıs tarihli bir çalışmasına göre gençlerin yüzde 40’a yakını kendini “mutsuz” hissediyor.[1] Bununla birlikte DİSK’in yayınladığı son rapora göre genç işsizlik yüzde 27 olarak belirtilirken, yeni işsizlerin yüzde 43’ünü üniversite mezunları oluşturdu. [2]

Mevcut tablonun nesnel yanı geniş bir işsizliği, eşitsizliği ve sömürüyü içerirken, bu nesnelliğin yanına AKP ile başlayan 13 yıllık karşı-devrimci dalganın yarattığı etkileri de eklemek gerekiyor. Bu karşı devrimci dalganın yarattığı yeni rejim, İkinci Cumhuriyet rejimi, üzerine bindiği siyasal-ideolojik çerçeve ile geniş gençlik kesimleri arasında bir uyumsuzluğun olduğunu görmek gerekiyor. Nitekim İkinci Cumhuriyet rejiminin kurulma aşamasında, 2002-2007, çizdiği “yıkıcı” kimlik ile kapitalist sistemin düzenleme aygıtını, devlet kurumunu, çözerken bu dönemde geniş gençlik kesimleri giderek artan bir tempoda siyasallaşmıştır. Bu siyasallaşma İkinci Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde giderek artmış, giderek daha “kitlesel” hale gelmiştir. Özellikle öğrenci gençlik başta olmak üzere, geniş gençlik kesimleri daha fazla siyasal tavır alma yoluna giderken, siyasal-ideolojik düzlemde farklı aranışlar içine girmiştir.

Öte yandan bu dönemde öne çıkan bir dizi tepkinin genel karakterine odaklanmak gerekiyor. YGS eylemleri ile başlayan, “ODTÜ Ayakta” eylemleri ile devam eden, Haziran günlerinde görkemli hale gelen, Berkin Elvan’ın cenazesi ve Soma katliamına gösterilen tepkilerde yığınsallaşan gençlik mücadelesi bu dönemde anlık ve ülke gündemleriyle birebir bağlantısı olan durumlarda ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde zaman zaman neredeyse gençliğin tamamının katıldığı, tavır aldığı ve harekete geçtiği bu eylemlilik sürecinin önemli unsuru da bu kitlesellik olmuştur. Ancak bununla birlikte bu tepkilerin kalıcılaşmadığı, süreklileşmediği ve örgütlü hale gelmediğinin de tespitini yapmak gerekiyor. Böylesi bir durumda ise kalıcılaşmış ve genelleşmiş bir “gençlik hareketinin” bulunmadığına işaret etmek yanlış sayılmaz.

Kalıcılaşmış bir hareket nasıl yaratılır?

Kalıcılaşmış ve genelleşmiş bir gençlik hareketinin bulunmamasının yalnızca yukarıda ifade edilen genel karakterden kaynaklanmadığı çok açık. Kriz koşullarında harekete geçen farklı toplumsal kategorilerin tamamı düzenle ilişkisini sorgulamak zorundadır. Böylesi dönemlerde bu dinamikler geçmişe ilişkin referanslarını, konumlarını ve ilişkilerini sorguladıkları ölçüde birer “kriz dinamiği” haline dönüşür.

Türkiye’nin son beş yıllık siyasi arenasına bakıldığında bir toplumsal kesim olarak genel olarak gençliğin, özel olarak ise öğrenci gençliğin İkinci Cumhuriyet’in yerleşme sorunun bulunduğu, bir resmi ideoloji yaratamadığı ve toplumu bu doğrultuda harekete geçirme noktasında sorunlar yaşadığı bir dönemeçte geçmişe ilişkin referanslarının kısmi olarak korunduğunu belirtmek gerekiyor. Örnek olsun, Kürt sorununa veya Cumhuriyet’i değerlendirme noktasında Birinci Cumhuriyet’e ilişkin siyasal-ideolojik reflekslerin, referanslar bağlamında, gençlik içerisinde korunuyor oluşu yukarıda sözü geçen “kriz dinamiği” olgusunu zayıflatmaktadır. Böylesi dönemlerde siyasal aranışa eşlik edecek bir programın yaratılması, bir başka deyişle düzenin “devrimci açıdan yadsınması” etkili ve radikal bir çıkış için gereklidir.

Bununla birlikte etkili ve radikal bir çıkışın zorunluluğu, ideolojik olarak tahkim edilmiş siyasal bir tavırla mümkün olabilir. Bir başka deyişle eşitlik, özgürlük, laiklik, yurtseverlik vb… gibi siyasal kategorilerin anlamlı birer siyasal kimlik haline dönüşmesi, bu kategoriler ile siyasal temsiliyet üzerinde kurulacak bağla, sosyalizm programıyla ilişkilendirilmesi, mümkündür.

Bu programın hakkının verilmesi, anlamlı bir siyasal temsiliyete dönüşmesinin gerçekte iki basamağı bulunuyor. Bunlardan ilki güncellik ile tarihsellik arasına sıkışmayan bir siyasal öznenin yaratılmasına dayanmaktadır. Daha açık bir ifade ile “öncü örgütlenmenin” yaratılmasına bağlıdır. Böylesi bir siyasal öznenin yaratılma süreci, yalnızca güncel görevlerin hakkının verilmesi ya da tarihsel haklılığın kavranması ile mümkün olamaz. Buraya sıkışan bir yapının ham ampirizm ile soyut ütopyacılığa denk düşen tavırlar alması kaçınılmazdır. [3]

Öncü örgütlenmenin bu iki sıkışmayı aşarak kendi bütünselliğini kurması ve bu bütünlükle yol alması zorunlu. Öte yandan bu ilk basamakla birlikte işleyecek ikinci bir basamak daha bulunuyor. Yazıda ifade edilen siyasallaşma aranışı içine girmiş gençliğin, bu aranışına hakkının verilmesi için yeni bir kuşağın yaratılması ve bu kuşağın yalnızca bir nicelikte öte bir karaktere sahip olması gerekmektedir. Bu karakterin bugün açısından olmazsa olmazı sınıf bilincidir, bir başka manasıyla ifade etmek gerekirse “emekçileşmedir”.

Emekçi karakterine sahip bir gençlik kuşağının yaratılması, bu kuşağın fedakar, kararlı, kurucu misyona sahip ve iktidar perspektifiyle hareket eden bir toplamın yaratılması ile mümkündür. Böylesi bir kuşağın işçi sınıfı davasından ve işçi sınıfının yürüyüşünden “bağımsız” olamayacağı, “öz-örgütlenme” mantığı ile hareket edemeyeceği açıktır.

Sosyalist hareket ve gençlik

Bununla birlikte böylesi bir kuşağın yaratılması ve gençliğin siyasallaşma aranışlarına cevap üretecek bir temsiliyetin yaratılması için sosyalist hareketin bugünkü geriye çekilişine son vermek gerekmektedir. Tarihsel açıdan incelendiğinde, özellikle Türkiye’de, gençlik mücadelesi ile sosyalist hareket arasında anlamlı bir bağ bulunmaktadır. Gençlik mücadelesinin yükseldiği, harekete dönüştüğü uğraklarda sosyalist hareketin de yükseldiği, tersinden sosyalist hareketin gençlik içerisinde mevziler kazandığı dönemeçlerde gençlik mücadelesinin de yükseldiğini görüyoruz.

Bu bağın bugünle ilişkilendirdiğimizde ortada bir karşılıklı “zayıflığı” ifade etmek gerekiyor. Ancak bu zayıflık nesnel olanakları yok etmediği gibi, öznel yetersizliklerin de kalıcılaştırmıyor. Burada dikkat edilmesi gereken sosyalist hareketin bir bütün olarak Luxemburg’un ifadesiyle uğrakları süreçten, parçayı bütünden ayırması ve bunu bir program nihai hedefle birleştirmesi gerekiyor.[4]

Bu bütünün kurulması ve güncellikle nihai hedefin birleştirilmesi için ise yukarıda ifade ettiğimiz bütünlüğün güncellenmesi şart. Sosyalist hareketin Haziran Direnişi sonrasında “tutunamama” hali yalnızca hareketin üzerinde basınç kuran farklı burjuva ideolojilerinin eseri değildir. Aynı zamanda nesnel bir yasa işlemektedir; hazır olmayan dağılır.

Bugünkü dağınıklığı ortadan kaldırmak ve öğrenci gençlik içerisinde sosyalist hareketin yaşadığı sıkışmayı aşmak için İkinci Cumhuriyet’in krizine karşı “Yeni Bir Cumhuriyet” hedefinin berraklaşması gerekiyor. Bu berraklaşmayı sağlayacak olan ise gençlik içerisinde bir sosyalist odağın yaratılması ve bu odağın tarihsel yürüyüşün “öncüsü” ile buluşturulması gerekiyor.

Net olan, tavır aldıran, “radikal” bir çıkışı zorlayan kriz zamanlarında kazanır. Gençliğin aydınlanmacı tavrıyla, sosyalist kimliğin birleştirilmesi yukarıda bahsedilen çerçevenin hakkının verilmesi anlamına geliyor. Bunu yaratmanın tek yolu ise şu tarihsel ifadenin bilince çıkartılması ile mümkündür: “Okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur.” Genç komünistler, bu ifadeyi bugün yaşama geçirmek için kolları sıvıyor ve yoluna koyuluyor.

[1] http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/29008213.asp

[2] İşsizlik Verilerini Değerlendirme Raporu, s.2, DİSK AR-GE, 2015

[3] Tarih ve Sınıf Bilinci, Lukacs György, s.150, 1998[1922], Belge Yayınları

[4] Sosyal Devrim mi, Reform mu?, Luxemburg Rosa, s.14, 1975[1908], Maya Yayınları