Ekim Devrimi’nin izinden yürüyenler…

6-7 Kasım tarihleri 1917 yılında Rusya’da emekçilerin iktidarının ilan edildiği, sömürücü sınıfların iktidardan düştüğü ve yaklaşık bir yüzyıla yayılan eşitlikçi bir rejimin, sosyalizmin ayakları üzerine dikildiği günler

6-7 Kasım tarihleri 1917 yılında Rusya’da emekçilerin iktidarının ilan edildiği, sömürücü sınıfların iktidardan düştüğü ve yaklaşık bir yüzyıla yayılan eşitlikçi bir rejimin, sosyalizmin ayakları üzerine dikildiği günler…

1789 Fransız Devrimi’nden sonra insanlık tarihinde ileriye doğru atılan kocaman bir adım.

1991 yılında sosyalizmin yıkılışı sonrasında Cezayir asıllı Fransız gazeteci Henri Alleg’in doğru tespitiyle “büyük geri sıçrama” yaşayan Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin kuruluşu bir tesadüf değildi.

Kendi öncesindeki uzun yıllara yayılan bir mücadele deneyimine, tarihsel bir sürekliliğe ve örgütlü bir işçi sınıfı pratiğine dayanan bu mücadele süreci son noktada bir devrimle sonuçlanmıştır. Ekim devrimi tek başına deneysel bir çalışma, daha doğrusu birtakım deneyler sonucunda ampirik olarak ulaşılmış bir sonuç değildir. Diyalektik materyalizmin tarihe, siyasete, sınıflar mücadelesine, insanlığın tarihsel gelişimine içerilmesiyle ulaşılan yeni bir başlangıçtır.

O anlamıyla yüzde yüz gerçektir.

Ve gerçek olduğu için karşı devrimin ve karşı devimci güçlerin en büyük saldırısına maruz kalmıştır.

Daha kuruluşunun hemen öncesinde Rusya’da Lenin’in ve arkadaşlarının yapmaya çalıştıkları şey, 19. yüzyılda Avrupa’da doğan Marksizm’in kaba bir şekilde alınıp bir ülkeye uyarlanmaya çalışılması değildi. Bilinir, Rus Marksizmi’nin gelişimi de büyük tartışmalarla ve bunların toplumsal mücadeleler alanında doğrulanmasıyla birlikte sağlanmıştır.

Bu noktada Rusya topraklarında kanıtlanan şey, bir önceki dönemde Avrupa’da tartışılan ve çeşitli siyasal sonuçları da olan, işçi sınıfının bütün toplumsal sınıfların üzerinde politik ve ideolojik egemenlik oluşturup örgütlü bir biçimde iktidarı ele alması denilen şeyin ayakları üzerine doğrulması olmuştur.

Lenin de bu düşünceye ve eylem pratiğine gelirken çeşitli aşamalardan geçmiş, bununla birlikte Ekim Devrimi’nin kökenlerini oluşturan teorik ve pratik kökler, esas ifadesiyle Leninizm “Ne Yapmalı?” adlı eseri ile şekillenmiştir.

Bugün de güncel olmak üzere, 1900’lerin hemen başında yapılan ve Ekim Devrimi’nin yolunu düşünen şu tespitler büyük önem taşımaktadır:

1-) Salt nesnelci anlayıştan öznel müdahaleci anlayışa geçiş.

2-) Devrim ve siyasal iktidar fikrinin bir grup aydının düşüncesi olmaktan çıkarılarak, işçi sınıfının merkezinde durduğu bir siyasal mücadele hattına taşınması.

3-) Öznel müdahalenin ve bunun örgütünün şekillenmesinin esasları. Bu örgütün öncülük misyonu. (Lenin bunu, “öncü savaşçı bir partinin ancak öncü bir teoriyle yönetilen bir parti” olacağı şeklinde tanımlıyor.)

4-) Kendiliğinden hareketin, işçi sınıfının temel haklar mücadelesinin insanlığı doğal olarak demokratik/eşitlikçi vb… toplumsal bir yapıya taşıyacağını öngören fikirlerin mutlak reddi.

5-) Kapitalizm yeterince gelişmediği için işçi sınıfının burjuvaziye hala ihtiyacı olduğu düşüncesi.

6-) Çarlığı yıkacak temel gücün işçi sınıfı olduğu.

Atladıklarım ya da eksik yazdıklarım olabilir. Ancak özü itibariye Leninizm şekillenirken bu başlıklara verdiği somut teorik ve pratik yanıtlar sayesinde Leninizm olmayı başarmıştır. Marksizm’den asla sapmayarak, onun devrimci özünü açığa çıkararak Ekim Devrimi’ne yürünen yol açılmıştır.

Bizim bugün 98. yılını kutladığımız Ekim Devrimi’nin kökleri tam da burada yer almaktadır.

O yüzden, bir kere daha Ekim Devrimi’nin izinden yürüyenlerin yapması gereken, sosyalizm mücadelesini bu topraklarda tekrar ayakları üzerine dikmek için yapacağımız çok şey var.

Ve bunların hepsi bugün aslında hiç tahmin etmeyeceğiniz kadar gerçek.

Ekim Devrimi’nin 98. yılı bir kere daha kutlu olsun!