Birleşik Haziran Hareketi ya da nasıl bir cephe?

Türkiye sosyalist hareketi açık yüreklilikle şu soruyu yanıtlamalıdır:AKP’nin 1 Kasım 2015 seçimlerinde yeniden iktidar olması ile sosyalist hareketin devre dışı kalmasının nedenleri nelerdir?

Birleşik Haziran Hareketi ya da nasıl bir cephe?

REHA GALATALI

Türkiye sosyalist hareketi açık yüreklilikle şu soruyu yanıtlamalıdır: 2013 Haziran’ında ortaya çıkan halk ayaklanmasına rağmen, AKP’nin 1 Kasım 2015 seçimlerinde yeniden iktidar olması ile sosyalist hareketin devre dışı kalmasının nedenleri nelerdir?

Bu soruya verilecek yanıt bir yandan bugün sosyalist hareketin nasıl bir yol izlemesi gerektiğinin ipuçlarını göstereceği gibi aynı zamanda yaşanan 2 yıllık süreçteki eksikleri de ortaya çıkaracaktır.

Kestirmeci yanıt

Öncelikle bugün bu soruya verilen en kestirme yanıt hakkında bir kaç kelam etmek lazım. Çünkü bugün gündeme gelen “yanıt”, 2013 yılındaki Haziran Direnişi’nden hemen sonra akla gelen önermeyle benzerlik taşımaktadır.

Bugün, seçim öncesi AKP’nin “kesin” olarak iktidardan düşeceğine dair olan beklenti ve saptama, alınan yüzde 49 oy ve AKP’nin tek başına iktidara gelmesi ile birlikte yerini yeni bir yaklaşıma terk etmiştir. Bu yaklaşım çok kabaca şöyle tarif edilebilir; İslamcı faşist bir diktatörlük geliyor, buna karşı geniş bir demokrasi cephesi kurulmalı.

Bugünlerde Türkiye sosyalist hareketinin bir dizi bölmesi bu yaklaşım etrafında bir tartışma ve arayış içinde. Bize sorarsanız, siyaseten sıkışmanın aşılacağını zannettikleri kolaycı ve ezberci bir yaklaşımın yeniden üretilmesidir bu arayış. Türkiye sosyalist hareketi bu tür işbirliği, güçbirliği, cephe, blok konularında eğer çok somut bir başlık ortaya konmuyorsa bugüne  kadar başarılı çok fazla örnek ortaya çıkaramamıştır. 1995 yılındaki “Emek, Barış ve Özgürlük Bloku” doğrudan bir seçim ittifakı idi. Bunun dışında daha uzun süreli düşünülen “ittifaklar” ne yazık ki büyük bir enerji ortaya çıkaramamıştır. Bugün de benzer “demokrasi cephesi” arayışlarının yine benzer bir akıbet yaşaması kuvvetle muhtemeldir.

Bunun nedenleri bir dizi boyutuyla ele alınmalıdır. Ancak, öncelikle  yöntemsel bir hatayı burada ifade etmek aynı zamanda neyin doğru olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Yani, mutlaka ittifak, güçbirliği, cephe vs. gibi modellerle Türkiye sosyalist hareketinin daha etkili olacağını düşünmek  bir “a priori doğru” değildir.  O yüzden politik içeriği, siyasal söylemi, halkın gerçek ve güncel sorunları tartışılmadan ve merkeze konmadan doğrudan “demokrasi cephesi” gibi güçbirliği çağrılarının yapılmasının bir manası bulunmuyor. Bugün yapılan “demokrasi cephesi” çağrıları da, sözü dolandırmadan söylersek, HDP’nin gölgesine girme arayışından başka bir mana taşımamaktadır. Aslında aranan ve utangaçça ifade edilen budur. Barış Bloğu’na girme ya da başka bir isimle daha geniş ittifak arayışı son kertede Barış Bloğu ile “barışma” arayışları olarak okunmalıdır.

Türkiye sosyalist hareketinin nasıl bir çıkış ve yapacağına karar vermeden ve bu çıkışın gereklerini yerine getirecek siyasal hattı ortaya koymadan girişeceği her türlü işbirliği arayışı ya HDP şemsiyesi altına girmekle sonuçlanacak ya da sonu gelmeyen ama mücadeleye kan taşımayan uzun toplantılardın ibaret kalan bir tabloyu ortaya çıkaracaktır.

Birleşik Haziran Hareketi örneği

 Birleşik Haziran Hareketi de bugün ne yazık ki böylesi bir durumla karşı karşıyadır. Yaklaşık 1 yıl önce kurulan Birleşik Haziran Hareketi ne yazık ki beklenen noktaya gelememiştir. 2013 yılında gerçekleşen büyük halk ayaklanmasının sonrasında kurulan ve bu direnişin temsiliyetini üstlenme misyonuyla oluşturulan Birleşik Haziran Hareketi, geçmişte yaşanan “güçbirliği” deneyimlerinin makus talihinden kurtulamamıştır. Büyük halk direnişini arkasına almak ve öncülük etmek niyeti makul sayılmalıdır. Ancak misyonunu, hedeflerini, kimliğini ve siyasetini belirginleştirmeden, ne olursa olsun hızlıca güçbirliği meydana gelsin arayışının kurbanı olmuştur. Bu saptama amasız, fakatsız açık olarak ortaya konmalıdır. Kendisini bir özne olarak değil, seçimlerde “kafayı kuma gömmenin” kalkanı yapıldığı ya da HDP ve CHP’nin kuyruğuna takılmanın aracı haline getirilmek istendiği için  bu durum açıkça ortaya çıkmıştır.

Haziran Hareketi’ni HDP ile birleştirme projesi

1 Kasım seçimleri  sonrası Türkiye solunun ezberci ve kolaycı yaklaşımını yukarıda ifade etmiştik. Seçim sonrası bir İslamcı faşizm gelecek öngörüsü üzerinden geniş bir demokrasi cephesinin kurulması fikri, Birleşik Haziran Hareketi’nin üzerinde dolaşmaktadır.

7 Haziran seçimleri öncesi benzer bir zorlama Haziran Hareketi içinden çıkmıştı. Aynı şekilde 1 Kasım seçimler öncesinde de benzer bir yönelimin yine Haziran Hareketi bileşenlerince hayata geçirildiği bilinmektedir.

Haziran Hareketi’nin 1 yıllık pratiği ve bugün geldiği nokta ile bu tür arayışların yan yana gelmesi Haziran Hareketi ile HDP-HDK spektrumunda geniş bir cephenin kurulması arayışlarını da gündeme getirmiştir. Daha doğrusu bu arayış içinde bulunan kesimlerin olduğu bilinmektedir.

Haziran Hareketi neden devre dışı kaldı?

2014 yılında kurulan Birleşik Haziran Hareketi, 2013 Haziran Direnişi sonrası bambaşka bir noktaya gelebilirdi. Sosyalizmin bağımsız hattını temsil edecek ve siyaseten düzen karşıtı güçlü bir odak haline gelmesi işten bile değildi. Haziran Direnişi sonrası bu direnişin siyasal temsiliyetini üstlenmek yerine, seçimlerde varlık göstermeyerek “siyaset çarpımının” etkisiz elemanı olarak, bu siyasal temsiliyeti başkalarına kaptırmıştır. Bu durum objektif olarak HDP destekçiliğine çıkmış, “siyaset toplamının” etkisiz elemanı olarak da devre dışı kalmıştır. Yani bağımsız bir odak olmak yerine, Haziran temsiliyetini içindeki bir dizi unsurun çabasıyla da HDP’ye kaptırmış, bu da Haziran’ın gerçek etkisini toplumda sıfırlamıştır. “Geçmişin tartışması olmaz” sözünü bilerek şunun yine de ifade edilmesi gerekir; Haziran Hareketi, bağımsız bir siyasal hat örmeyi seçimlerde de önüne koymalıydı. Büyük bir olanak ne yazık ki kaçırılmıştır.

Bir siyasal hareket ve bir toplumsal seçenek olarak sosyalizmin ayağa kalkmasının yolu olarak öne sürülen Haziran Hareketi’nin başarısızlığında yukarıda saydığımız “bağımsız bir odak olma sorunu” merkeze konmalıdır. İkinci Cumhuriyet rejiminin muhalefet partilerinin çöpçatanı gibi algılanan bir politikanın başarı şansı bu açıdan olmamıştır.

Bu durumun doğrudan, yani bağımsız odak olmanın, politik içerikle güçlü bağları bulunuyor. Laiklik ve anti-emperyalizm Haziran Hareketi’nin kimliği olarak değerlendirilmelidir. Bu açıdan bu iki ilkenin, politik duruşun ve kimliğin sulandırıldığı her durum Haziran Hareketi’nin başarısızlığında aranması gereken ikinci olgu olarak değerlendirilmelidir. Tek başına zorunlu din derslerine karşı mücadele örneği yetmemektedir. Ankara Katliamı sonrası, gerici terör örgütü IŞİD’e karşı gericilik ile mücadeleyi gündeme getirmeyip “inadına barış” politikası tam da yukarıda saydığımız politik bulanıklığın tezahürüdür. Birleşik Haziran Hareketi, kendini bir özne olarak değil, dayanışma örgütü olarak kurguladığı her durumda ayağa kalkamayacaktır. Bu açıdan HDK ya da Barış Bloğu varken bir benzerinin kendine alan bulması mantıksal olarak mümkün değildir. Bize göre, yukarıda tarif ettiğimiz zemin eğer veri alınacaksa Haziran Hareketi bambaşka bir siyasal konuma sahip olmalıydı.

Haziran Hareketi, bir kimlik sorunu yaşamaktadır. Bu kimlik sorunun aşabilecekse, bağımsız  siyasal hattının gereklerini yerine getirecekse ancak ve ancak güçlü bir odak ve toplumda umut haline gelebilir. Yoksa sandık  başlarında müşahit çalışmasıyla siyasal bir hareket haline gelinemez.

Bağımsız odak olmakta ısrar AKP karşıtı mücadeleyi küçültmez mi?

 Doğaldır ki, şu soru sorulmaktadır. Bugün AKP karşıtı mücadele yürütürken AKP karşıtı başka güçlerle yan yana durmanın nasıl bir negatif etkisi olabilir? Birleşik Haziran Hareketi, Haziran Direnişi’nin taleplerini kendine misyon olarak ortaya koymuşsa, bu açıdan AKP’nin geriletilmesi ya da iktidardan uzaklaştırılması için başka siyasal aktörlerle yan gelmesinin problem olarak gözükmemesi gerekir.

Bu mantık dizgesinin temel sorunu yaşadığımız sürece dair siyasal analizlerin farklılaşmasıyla ilgilidir. Bu açıdan HDP’yi düzen karşıtı ve AKP’yi geriletecek yegane aktör olarak görürseniz, CHP’yi ise düzen içi bir AKP muhalifi olarak değerlendirirseniz Haziran Hareketi’nin bu güçlerle işbirliğini gündeme getirirsiniz.

Ancak buradaki esastan bir itirazı hemen yazalım. Gerek HDP gerekse CHP, AKP’nin kurucu olduğu yeni rejimin düzlemi dışında değildir. İki; Haziran Hareketi, bu iki siyasal aktörle aşık atacak bir örgütsel güç ve temsiliyeti üstlenmeden bu aktörleri etkileme şansı yoktu. Üçüncüsü ise; Haziran Hareketi’nin varlık paradigmaları ile bu iki aktörün paradigmaları arasında çelişki vardır. Özellikle laiklik ve emperyalizm söz konusu olduğunda… Haziran Hareketi’nin varlık nedeni, bir güçbirliği olarak başka güçbirliklerine açıldıkça silikleşmiştir.

AKP gericiliği, işbirlikçiliği ve emek düşmanlığını temsil etmektedir. Bu olguları karşıya almayan bir Haziran Hareketi düşünülemez. Ancak bu olguları karşıya almayan aktörlerle işbirliğinin düşünülmesi temel çelişki olarak görülmelidir.

İkinci Cumhuriyet rejimin bugün en büyük sorunu, biçtikleri elbisenin, Türkiye’ye uymamasıdır. Düzen siyasetinin temel sorunu bu elbiseyi uydurma sorunu olarak görülmelidir. AKP kurmaylarının 2013 Haziran Direnişi sonrası durumu “türbülansa girmeye” benzetmiş, 1 Kasım seçimleriyle türbülanstan çıkıldığını söylemeleri boşuna değildir.

Biçilen elbisenin ülkeye giydirilmesi için düzen muhalefeti, İkinci Cumhuriyet rejimine büyük bir “sol”uk olmuştur.  CHP’nin AKP ile koalisyon görüşmeleri ya da HDP’nin seçim hükümetine bakan vermesi ve bugün de anayasa tartışmalarının bir parçası haline gelmesi “sol”uk olma benzetmesinin somut karşılığıdır. 1 Kasım seçimleri, Haziran’da ayağa kalkan halkın sandık bağıyla İkinci Cumhuriyet’e tepkisinin soğurulduğu bir gerçek olarak karşımıza çıkmıştır. AKP’nin geriletilmesi için HDP’nin desteklenmesi tezi ampirik olarak çökmüş, yaratılan umut kitlelerde karamsarlığa dönüşmüştür. Bu yaşanmış gerçeklik neden Haziran Hareketi’nin bağımsız bir hat ve ayrı odak olarak kararlı durmasının gerektiğini fazlasıyla göstermektedir.

Bakılması ve hedeflenmesi gereken şuydu. Birleşik Haziran Hareketi, sosyalizmin toplumsal bir seçenek olarak ete kemiğe bürünmesinin yolunu açacak bir odak olmalıydı. Birleşik Haziran Hareketi, böylesi bir hedefi önüne koyamamış, siyasal bir temsiliyet üstlenememiştir. Bu temsiliyet, bugün İkinci Cumhuriyet’in adının konması anlamına gelecek anayasa tartışmalarında rol alan partilere ne yazık ki devredilmiştir.

Bu durum aynı zamanda AKP iktidarına meşruiyet katmıştır. Seçim öncesi, seçim hükümetine bakan verenlere ya da yine 7 Haziran seçimleri sonrası AKP ile koalisyon görüşmeleri yapanlara umut besleyen Haziran Hareketi içindeki siyaset, sandık siyasetiyle bu meşruiyete ortak olmuş, aynı zamanda Haziran Hareketi’nin bugünkü haline yol açmışlardır.

Ancak altı kalınca çizilmesi gereken bir başka şey şudur: Haziran Hareketi, öznel olarak bu tablonun asla parçası olmamıştır. Bu konuda doğrudan bir karşı duruş da sergilememiş genel olarak kafasını kuma sokmayı tercih etmiştir. Haziran Hareketi’nin objektif olarak bu durumda olması bu tabloyu bozamamıştır. Sorun da budur.

Baştaki soruya yanıt: Nasıl bir cephe?

Şimdi baştaki soruya tekrar dönme zamanı. Büyük halk ayaklanması yaşanmasına rağmen AKP’nin tek başına iktidar olması ve solun devre dışı kalmasının nedenleri yukarıda Haziran Hareketi özelinde ifade etmeye çalıştığımız pratiğin içinde saklıdır.

Meclis’te AKP karşıtı muhalefetin yetersiz olduğu bir durumda vekaleti eline alan halkın, yeniden vekaleti aynı muhalefete verme süreci yaşanmıştır. Haziran Hareketi, bu süreci bağımsız bir siyasal hat ve AKP’yi geriletecek sokak gücünü canlı tutabilseydi bugün daha dirençli bir tablo ile  karşı karşıya kalacağımız açıktır. Aynı zamanda AKP’yi geriletemeyen Meclis muhalefetinin bıraktığı bugünkü boşluk Haziran Hareketi tarafından doldurulma olanağı daha fazla ortaya çıkardı.

Ancak her şey bitmiş değildir. Bugün AKP’nin ajandasında yazılan başlıklara karşı düzen karşıtı bir mücadele Meclis’ten beklenmemelidir. Bundan 2 yıl önce ayağa kalkan halkın, talepleri ve umutları yeniden ayağa kaldırılmalıdır. Haziran Hareketi, kendini bu açıdan yenilemelidir.

Bugün Haziran Hareketi’nde yeniden bir kuruluş gerekiyor. Bugüne kadar gerek iç yapılanması gerekse siyasal kodları yeniden belirgin hale gelmeli ve bazı konularda ilkesel kararlar almalıdır. Bu ilkesel kararlar özetle şunlar olabilir; Laikliğin sonuna kadar savunusu, anti-emperyalist bir söylem ve politika, laiklik ve emperyalizm konularında yalpalayan siyasal hareketlerle arasına mesafe koyma ve düzen karşıtlığı.

İkinci Cumhuriyet’in yerleşme sancıları yaşayacağı bugünlerde ülkemizde devrimci,  solcu, düzen karşıtı büyük bir cephe hala geçerliliğini koruyor. Birleşik bir devrimci sol cephenin varlığı Türkiye sosyalist hareketinin önünü açacaktır. Haziran Hareketi ya direksiyonu sola kıracak ya da “daha geniş güçbirliği” önerileriyle Kürt siyasi hareketinin gölgesinde düzen içi siyasetin bir süsü haline gelecektir.

Birleşik devrimci bir sol cephe için Birleşik Haziran Hareketi yenilenmelidir!

Bu açıdan Birleşik Haziran Hareketi içindeki saflar netleşmelidir!