Aslında milyonlarız...

10 Ekim tarihi günümüz Türkiye’sinde devrimci olmak gibi engin bir konuyu işlemek için çok özel bir anlam taşımakta. Çok taş yerinden oynayacaktır.

Aslında milyonlarız...

Devrim Uygun

Resmi olarak bir portalda yayınlanan ilk yazım olacak okuyacaklarınız. Davet için teşekkür ederim…

10 Ekim tarihi günümüz Türkiye’sinde devrimci olmak gibi engin bir konuyu işlemek için çok özel bir anlam taşımakta. Çok taş yerinden oynayacaktır.

Aklın nesnel ve öznel olarak tahlilinde insan

Yalın bir tanımla devrim; insan için, insanlar tarafından yapılır. Dolayısıyla devrim tanımı kavramsal olarak insana uzanır, onun doğasıdır, hayatta olma, dönüştürme edimidir. İnsanın -doğası gereği- diğer cinslerden farklı olarak başat özelliği, akıl mekaniğidir.

Akıl, insanın diğer organlarının sağladığı ham bilgiyi tarif edebilme ayrıcalığı sağlar. İnsanın, insan olarak yaşamını sürdürebilmesi, aklını ve aklının sağladığı imkânları, kabiliyeti yoluyla kullanmasıyla sağlanır.Daha açıkçası akıl, çevresinde gelişen her türlü durumu duymak, görmek, izlemek, anlamak, analiz etmek sonuç itibarıyla değerlendirebilmek özelliğini verir.

İnsan, genel anlamda etkinliklerini nasıl ve ne şekilde ne zaman yapacağını, benimsediği yaşam felsefesinin gösterdiği yolda bulur, öznel bir etkinlik yapabilmesi için somut olarak ne yapacağını, biriktirdiği bilgileri anlamlandırarak, tanımlayarak eyleme geçirir. Öncelikle insan, aklının üretimini birey olarak uygular. Tek başına yaptığı düşünsel üretimini örgütlü bir eyleme çevirdiği noktada devrim ve devrimcilikle teması başlar.

Kimdir devrimci?

Devrime bilinciyle katılan insan, devrimcidir. Devrime bilinçle katılmak, amaçlarını bilmek, ereklerini hesap edebilmek, sahiplenmek ve o amaçlarla çelişmeyecek şekilde davranmak demektir. Devrimci rasyonel bir insandır.Dolayısıyla gizem karşıtıdır. Aklı ve organları ile ilişki kuramadığı önüne gelen her iddiaya inanmaz, somut delillerini arar. Düşünceleri dışında bir gerçeklik olabileceğini, düşünsel eyleminin akan süreçlerinin yardımıyla eksiksiz kavramaya çalışır, ama başlıca kaldıracı olan teori ve pratiğinin farkındalığını bilerek yapar.

Devrimci; mevcudu aşma çabasının merkezini, toplum, sınıf, devlet, sosyalizm, sömürü vb. somut kavramlarla, benzer kavramların birbirleri ile olan ilişkilerini sorgulayarak yapar. Rasyonel bir insan olduğu için gerçeği algılamakta kullandığı yöntem ve heyecan bu tavrıdır. Heyecanlarının, arzularının nesnesinin kimliğini tam tespit etmeden bir şey istemez: “Devrim istiyorum, onun için devrim gerekli!” yaklaşımı göstermez, “Ben şu nedenle devrimi istiyorum, bunun için devrim gereklidir” tavrını benimser. Tarifi somuttur. Devrimci, devrimi teori ve pratik yaratıcılık bütünlüğü alanı olarak değil de, satranç, matematik, teorik bilimler gibi teorik hayal gücü alanı zanneden fildişi kule entelektüeli değildir. Kuşkusuz devrimci teorik temelini kurduğu söylemini, gerçek yaşamda eylem pratiğine dökendir.

Türkiye devrimciliğinin tarihselliği

Türkiye devrimciliği, Pir Sultan’dan, Şeyh Bedrettin’den, Börklüce Mustafa’ya, onlardan gelen mirasın Mustafa Suphi’lerde vücut bulduğu bir mücadelenin tarihidir. Bir yönüyle Nazım’dır, bir yönüyle Deniz’dir. Büyüktür, dirençlidir, yenilgileri, yengileri ile özel bir durumu vardır, birçok kavşaktan geçmiş, tökezlemiş, yıkılmış ama tarihinin hiçbir durağında diz çökmeden tekrar ayağa kalkıp mücadele etmiştir. İnatçıdır. İnadın temeli insanı merkeze almasıdır. İnsandır derdi.

Günümüz Türkiye’sinde devrimci olmak

Osmanlı’nın çöküş süreci ardından devrimci bir atılım olan Türkiye Devrimi’nin zirvesi, Cumhuriyetin ilanıdır. Cumhuriyet bir çok kavşakta eleştirilebilir ancak, devrimcilerin günümüzde erteleyemeyeceği görevleri, sosyalist devrimci bir perspektifle somutun tahlilidir. Devrimcilerin ilk görevi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarından bugüne gelen ilerici, aydınlanmacı kazanımları, geri dönülmez biçimde çökertilen I. Cumhuriyetin yıkıntıları arasından çekip çıkartmak ve kurulacak yeni Cumhuriyet’te bu tasfiyeyi önleyerek, adını başa yazacağı Sosyalist Cumhuriyet şiarı olmalıdır.

Gelişen olayların Türkiye’de sosyalist devrim süreci içinde ciddiyetle analiz edilerek, değerlendirmesi gerekmektedir. Şüphesiz ki devrimcilerin ana hattında hiçbir gündemin, Türkiye sosyalist devriminin ulaşacağı noktadan daha önemli olmadığı altının çizilmesi gereken başlıklardandır. İçinden geçtiğimiz süreçte bir takım güncel başlıklarla devrimci çizginin bir takım unsurları ile sosyalist devrim hedefi arasında yarılma olduğu görülmelidir.

Unutulan halkalar

Devrimcilerin bu yarılmayı kapatmak için uyanık, onarmak içinse yaratıcı olmaları gerekmektedir. Türkiye’de devrimciler açısından yarılmanın ana halkası 12 Eylül darbesi yardımıyla dümeninin sermaye tarafından kilitlenmesi ve karaya oturtulmuş bir devrimci tarzın oluşturulması olmuştur. Oysa çağımızın emperyalizm ve sosyalist devrimler çağı olduğu tespiti Lenin’den günümüze üstünde düşünülmesi gereken deniz feneridir. Bu ışık unutulmuş, unutulmak istenmiş ve devrimci hafızadan silinmeye çalışılmıştır.

Her mücadele başlığının önüne yazılan demokratikleşme, sosyalist devrim sürecinin önüne arkasına kurulan barikat niteliğindedir. Günümüzde sosyalist devrim süreci dışındaki hiçbir siyasi sürecin devrimci olamayacağını biliyoruz, örnekleri vardır. Geçen yüzyıl boyunca sosyalist devrim sürecinin dışındaki tüm süreçlerin Ekim Devrimi’nin etki alanında olduğunu tespitini iç ferahlığıyla yapabiliriz. Örnek olarak Sovyetler Birliği’nin etkisi ile gelişen burjuva devrimlerin 20’nci yüzyılda heyecan yaratan mücadeleler bütünü olduğunu söyleyebiliriz, bu noktada gerçekleşmiş bir çok devrim mevcut. Türkiye solunun ve yazımızın konusu devrimciliğin, 12 Eylül’den sonra en fazla unuttuğu diğer halkadır.

Bugünkü sınıfsal karşıtlıkların 20. yüzyıldakine göre daha keskin olduğu içinden geçtiğimiz süreçte görülmektedir. Sosyalist devrime dayanmayan bir bağlam içinde demokrasi mücadelesinin, sermaye sınıfına ve emperyalizme hizmet etmesinin kaçınılmaz olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Yaşadığımız bu günlerde net bir sınıf perspektifiyle hareket almanın neredeyse ilkellik olarak görüldüğünü, açık açık sosyalist devrim sürecinin sanık sandalyesinde suçlandığını, sıklıkla vurgulamak gerekliliği günümüz devrimcilerinin görevlerinden bir diğeri konumundadır.

Hedef sosyalist devrim

Bağlarsak, Kürt sorununun çözümü noktasında burjuva demokratik çizginin, geniş alan bulduğu siyasal iklimin itici gücünün emperyalizmin derinliklerinde olduğunu açıklıkla dile getirmeliyiz. Sosyalizm amacı olan devrimcilerin bu durum karşısında antiemperyalist bir söylemi kendi bağımsız hatlarında ısrarla savunmaları gerekmektedir, radikal demokrasi hedefi olanların bu siyasal iklimde konumlanışlarının sosyalizm hedefi olmadığı açıktır.

Sık sık karşılaştığımız gibi MDD’ci akımın devrimciliğin karşısına ‘önce demokrasi sonra sosyalizm’ söylemini koyduğu açıktır. Buna karşın Marx’ın, Lenin’in ve Stalin’in vurguladığı açıdan demokrasi mücadelesini ancak sosyalist devrimi ilerletici rol oynadığı ölçüde sahiplendiklerini tekrarlamamızın anlamı büyüktür. Çekinmeden söyleyebiliriz ki burjuva demokratik devrimcilik iddiasının esasen sosyalist devrimi kabul etmedikleri sonucuna ulaşacaklarıdır.

Sosyalist devrimin bir kenara itilmesi güncel olarak yaşadığımız karşı-devrimci süreci kuvvetlendirmekte ve legalize etmektedir. Somut hedeflerin, taleplerin tariflenmediği ‘’Barış hemen şimdi’’ vb yaklaşımlar devrimci etiketli bir takım öznelerce bilinçli ya da bilinçsiz sermayenin yelkenini şişirmektedir. Kürt meselesi ve diğer tüm başlıklarda sosyalizm hedefini dikkate almayanlar emperyalizme ve sermaye sınıfına hizmet ederler, devrimcilikleri sorunlu bir hal alır.

10 Ekim Ankara’sında patlatılan bombaların arkasında sermayeci, işbirlikçi, emperyalist odaklar vardır. Bu olayı lanetlerken her bir devrimcinin sınıf mücadelesi dışında sosyalist devrim sürecini öteleyen tavrı mahkum etmesi günümüz ve tarihsel mücadelemiz açısından önemlidir.

Uzatmadan söylemek gerekirse, aslında milyonlarız onlar az. Ama az olanlar örgütlü ve çok. Biz çoğuz ama örgütlü olarak az. Örgütlü olarak az olduğumuz ölçüde bizden daha az ama bizden çok örgütlü bir güruh tarafından çok öldürülüyoruz. Katil belli, biliyoruz emperyalist, kapitalist düzen. Yıkacağız…