ANALİZ | Türkiye-AB Zirvesi: Aylan bebek, para politikalarına kurban edildi

Aylan bebek Ege’nin soğuk sularında emperyalizmin para politikalarına kurban edildi.

ANALİZ | Türkiye-AB Zirvesi: Aylan bebek, para politikalarına kurban edildi
mülteciler ab

Macaristan’a ulaşabilen Suriyeli mülteciler

Türkiye ile AB arasında Suriye’li mültecilerin gündeme oturduğu zirve sona erdi. Zirvede alınan kararlar yine diplomatik sosla kamuoyuna duyuruldu. Ancak yapılan pazarlık mültecilerin sorunlarını çözme adına Avrupa Birliği ekonomik ve parasal politikalarının geleceği oldu. Aylan bebek Ege’nin soğuk sularında emperyalizmin para politikalarına kurban edildi.

29 Kasım 2015 tarihinde Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun temsil ettiği Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir zirve düzenlendi. Zirvenin temel gündem maddesi Suriye savaşı dolayısıyla yurtlarından edilen göçmenlerin Avrupa’ya gelmesi daha doğrusu bunun engellenmesiydi.

AKP'nin Suriye'de desteklediği çetelerin yaptıkları infazlardan bir görüntü

AKP’nin Suriye’de desteklediği çetelerin yaptıkları infazlardan bir görüntü

Savaşı çıkartanların mülteci oyunu: Cihatçılara insan kaynağı olarak mülteci kampları

Suriye’de emperyalizmin müdahalesi ve cihatçı terör örgütlerinin yol açtığı iç savaş üzerinden 5 yıl geçti. Bu zaman zarfında iç savaştan kaçan milyonlarca Suriyeli başka ülkelere göç etmek durumunda kaldılar. Ürdün, Filistin, Irak ve Türkiye, Suriyeli mültecilerin sığındıkları ülkelerin başında geliyor. Bu ülkelerden Ürdün ve Türkiye’nin ise, bir yandan cihatçı terörü desteklerken bir yandan da bu terörün yol açtığı göç konusunda kendi sınırlarında kamplar kurduğu biliniyor.

Bu kampların da tek başına insani duyarlılıktan kurulmadığı hatırlanmalı. Suriye’de henüz savaş başlamadan önce örneğin Türkiye’de Reyhanlı bölgesinde hazır edilen kamplar tek başına mülteci kampları değil aynı zamanda Suriye’de savaşan cihatçı terör örgütlerine karargah amacıyla kurulmuştu.

Türkiye'deki bir mülteci kampı

Türkiye’deki bir mülteci kampı

Savaşın geldiği boyut ve süre, milyonlara insanın göç etmesiyle sonuçlanırken Türkiye’ye 2 milyonun üzerinde Suriyeli’nin göç etmesi yaşanan trajediyi bir kez daha gözler önüne getirdi. Artık Türkiye sokaklarında Suriyeli göçmenlerin yoksullukları sıradan bir olgu haline geldi.

Kamplardaki gerici baskılardan kaçanlar Türkiye’ye dağıldı

AKP iktidarı, kendisini “Suriyeli mülteciler” sorunun sorumlusu olarak hiç görmedi. Savaşın bir parçası olarak cihatçı terör örgütlerine verilen destek ve emperyalizm tarafından Suriye’nin parçalanmasına işbirliği eden AKP, yaşanan göçmen sorunun kaynağı iken “göçmenlere sahip” çıkan bir illüzyon yarattı. Aslında bu sorunu, savaşın bir parçası olarak göze almış, kampları da bunun için kurmuştu. Bu kamplar Suriyelilerin kaldığı yerler olmakla birlikte cihatçı terör örgütü üyelerine de ev sahipliği yaptı.

Türkiye’de bulunan kamplarda kaç kişinin kaldığı belli. Milyonlarca Suriyeli ise Türkiye’nin bir dizi iline dağılmış durumda. Parasını Türkiye’ye taşıyanlar olduğu kadar bugün sokaklarda yaşam mücadelesi verenler de var. Yine sınıfsal ayrışma kendini göstermiş, kamplarda gerici baskıya dayanamayanlar kampları terketmek durumunda kalmışlardı.

Mülteciler-2AKP için mülteciler: Suriye planlarının bir parçası, emperyalizmle pazarlığın bir aracı

AKP, mültecilik sorununu bir insani yardım olarak görmedi. Bu sorunu, Suriye’nin parçalanmasının bir parçası olarak değerlendirdiği gibi aynı zamanda emperyalizmle pazarlığın da bir aracı haline getirdi. Türkiye’de bulunan mülteciler, devlet eliyle Avrupa’ya yönlendirildi, Türkiye’nin Avrupa sınırları açık tutuldu. AKP’nin amacı belliydi: Suriye politikasında yardım ya da mültecileri size gönderirim tehdidi!

Bu tehdide karşı Avrupa Birliği, Suriye’de yaşanan emperyalist müdahalenin bir parçası olduğu için bu maliyeti Türkiye’ye yükleme politikasının devamında karar kıldı. Yani Suriye’yi parçalıyoruz, biz de ortağız, bunun maliyetleri var, bu maliyetleri Avrupa Birliği emperyalizmine bağlı Türkiye tek başına üstlenmemeli diyorlar. Bunun için gerçekleşen Türkiye-AB zirvesi de bu pazarlık üzerine kuruldu.

Ekonomik ve Parasal Politika faslının dayandığı müktesebat temel olarak; üye devletlerin merkez bankalarının bağımsızlığı, kamu sektörünün merkez bankaları tarafından finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi konularına ilişkindir.

Birliğin bu alanda dayandığı müktesebatın yapısına ek olarak serbest rekabete dayanan açık piyasa ekonomisi prensibi, tek para politikası ve fiyat istikrarını muhafaza hedefleri ile uyum faslın temelini oluşturmaktadır.

Ekonomik ve parasal politika alanında koordinasyonun çerçevesini Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) oluşturmaktadır. Yeni üye olacak devletlerin, Antlaşmalarda geçen kriterlere (Maastricht Kriterleri) uyum sağlamak suretiyle Birliğe katılım ertesinde Euro’yu para birimleri olarak kabul etmeleri beklenmektedir.

Fasıl, Kopenhag ekonomik kriterleri (işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı ve Birlik içindeki rekabetçi baskılarla ve piyasa güçleriyle başa çıkabilme yeteneği) ile yakından ilişkili olup, fasıl kapsamında kaydedilen ilerlemeler, doğal olarak ekonomik kriterler alanında da olumlu yansımalar yaratmaktadır.

Turkey's Central Bank headquarters is seen in AnkaraMültecilere karşılık AB havucu ve 3 milyar avro

Zirvenin sonuç metni diplomatik sözlerin arkasında yatan acı gerçeği gösterdi. 3 milyar avro Türkiye’ye yardım, bunun karşılığında ise mültecilerin Türkiye’de kalmasının garanti edilmesi. Aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinin yeniden başlaması anlamına gelen bazı fasılların yeniden açılması. Bunun karşılığında ise Türkiye’ye 1 yıl sonra için vize şartının kaldırılması pazarlığı bağlanmış bulunuyor.

Herşeyden önce vize konusunda tam bir mutabakatın oluşmadığını söylemek gerek. Vize şartlara bağlanmış durumda. Türkiye’ye verilen ödevler yapılırsa bu konu gündeme gelebilir demiş oldular. O yüzden basında çıkan abartılı haberler ile gerçekler açık olarak görülmeli.

Bu şartların başında ise 17. Fasıl’ın müzakere edilmesi bulunuyor. Bu başlıkta fasıl ya da gündem, ne mültecilik sorunu ne sosyal bir başlık ne de insan hakları gündemini oluşturuyor. Tam tersine “ekonomik ve parasal politika” faslının dayandığı müktesebat, 17. Fasıl’ın temelini oluşturuyor. Üye devletlerin merkez bankalarının bağımsızlığı, kamu sektörünün merkez bankaları tarafından finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi bağlanacak konuların başında geliyor.

euro3Mülteciler ölürken dert sermayenin ihtiyaçları

Düşünebiliyor musunuz, Suriyeli mülteciler Avrupa’ya nasıl geçemez diye konuşuyorlar, Suriyeli mülteciler Ege Denizi’nde boğularak ölüyorlar, yapılan zirvede parasal konular, Merkez Bankası’nın durumu konuşuluyor. Hatta kamu kurumlarına (örneğin okullara, devlet hastanelerine, devlet işletmelerine vs.) Merkez Bankası para vermesin, kamu kurumlarına imtiyaz geçilmesin diyorlar.

İşte Avrupa Birliği ve Türkiye arasında yapılan zirvenin özeti budur. Emperyalizm her yerde parasını düşünüyor. Emperyalizm her yerde kamuya, kamu işletmelerine yani halkın çıkarlarına aykırı kararları dayatıyor. Hatta bunu yaparken Ege’de boğulan çocukların vicdanını kullanmaktan geri kalmıyor.

Türkiye-AB Zirvesi, Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya geçmesini engellemek için yapılmıştır. Emperyalizm Suriyeli mültecilere düşman olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Türkiye-AB zirvesi, emperyalizmin para politikalarını sağlama almak için yapılmıştır. Bunun karşılığında mültecileri tehdit olarak öne süren AKP’ye para vermişler, karşılığında 17. Faslı açmışlardır.

Vize muafiyeti mi? Bu kirli pazarlığın üzerine sürülen sostan başkası değildir. Suriyeli mültecilerin yaşamı mı? Onlar ikinci sınıf olarak yaşamaya mahkumdur. Avrupa Birliği’nden demokrasi bekleyenler, Avrupa Birliği’nin emperyalist, kapitalist ve ırkçı yanını bir kez daha görmelidir.

AKP iktidarı ise, mülteciler üzerinden avanta kapmanın peşindeydi. Zirvenin özeti budur.