ANALİZ | Stratfor, kehanetini mi niyetini mi açıkladı?

Türkiye'de kehanet diye haberleştirilen Stratfor raporu, CIA'nın bölgedeki planları ve isteklerini yansıtması da ihtimal dahilinde.

ANALİZ | Stratfor, kehanetini mi niyetini mi açıkladı?

‘Küresel istihbarat’ sloganını kullanan ve ‘Gölge CIA’ olarak anılan Stratfor, yıllık raporunda, Türkiye’nin 2016’da Suriye ve Irak’a dönük hamleler yapacağını yazdı. Türkiye’de kehanet diye haberleştirilen raporun CIA’nın bölgedeki planları ve isteklerini yansıtması da ihtimal dahilinde. Stratfor’un Suriye’deki cihatçı terörün başladığı günden bu yana Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesini yazıp durduğunu da bu noktada not etmek gerek.

Stratfor raporunda, “2016 Türkiye’nin önceki yıla göre daha gergin olacağı ama siyasi bakımdan tutarlı davranıp büyük ihtimalle kuzey Suriye’ye askeri bir hamle yapacağı ve Irak’taki ayak izini genişletmeye çalışacağı yıl olacak” denildi.

Stratfor raporu ne öngörüyor?

“Türkiye IŞİD’in elindeki toprakları temizlemesi ve koruması için Sünni Türkmenlere ve Arap isyancılara güvenecek” diye devam edilen raporda, “Ancak Ankara buraya kara gücü sevk etmek zorunda kalması ihtimaline karşı bir acil durum planını da hazırda tutacak” ifadelerine yer verildi.

Diğer taraftan Stratfor’a göre, Ankara şimdiden Suriye’nin kuzeyindeki Fırat Nehri’nin batısında bir operasyona hazırlanıyor. Ancak gerçekleşmesi beklenen bu operasyonun ne zaman başlayacağına dair herhangi bir tahmine yer verilmiyor.

Stratfor ayrıca Washington’ın da Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyindeki ‘yoğun hava operasyonlarını kolaylaştıracağı’ tahmininde bulundu.

Bununla birlikte ‘Ankara’nın askeri hamlesinin’ Suriye hükümetiyle ilişkilerinde daha fazla gerginliğe neden olacağı gibi Rusya ile arasındaki gerilimi de derinleştireceği tahminine yer verilen raporda, şu ifadeler yer aldı:

“Karadeniz ve Akdeniz’e geçişlerin kontrolünü elinde tutan Türkiye’yle karşı karşıya gelmek Rusya’nın en son isteyeceği şey olur. Ancak karşı karşıya gelmek Rusya’nın kaçınabileceği bir şey değil. Bu arada ne Türkiye ne de Rusya ilişkilerin tamamen kopmasını göze alabilir. Ancak iki ülkenin arasındaki ticari bağlar mutlaka zarar görecek, enerji projeleri ileride de ertelenecek gibi görünüyor.”

Türkiye’nin niyetleri yeni değil ama gücü olabilir mi?

Türkiye’nin Suriye’ye dönük niyetleri yeni veya sürpriz değil. Ancak Obama yönetiminin Türkiye’nin “tampon bölge”, “güvenlik bölgesi”, “uçuşa yasak bölge” gibi çeşitli isimlerle pazarlamaya çalıştığı batıda Azez’den doğuda Cerablus’a, kuzeyde Türkiye sınırından, güneyde Halep’e kadar bir alana (haberin görselinde gri ile boyalı kuzeybatıdaki dörtgen alan) doğrudan müdahale edilmesi talebini sürekli reddettiği biliniyor.

Dahası Suriye’de artık Rusya da var. Rusya’nın etkili hava saldırıları Suriye’nin ülke savunmasına olağanüstü bir katkı sağlıyor. Hatay ve Kilis’in Suriye sınırından içeriye doğru egemenlik sağlayabilmiş cihatçı çetelerin çok zor koşullarda direnmeye çalıştığı ve her an kırılabilecekleri görülüyor. Dolayısıyla kimsenin birbirinin önüne geçerek bir hamle yapması olasılığı her geçen gün azalıyor.

Yine, Birleşmiş Milletler’in 2016’nın ilk aylarında ciddi bir Suriye konferansı düzenleyeceği biliniyor. Bu sürede ise Türkiye’nin böyle bir hamle yapması ve sonuç alması için hiç kolay gözükmüyor.

ABD makas değiştirir mi?

Tüm bu tabloyu değiştirecek şey, ABD’nin Rusya ile daha büyük bir krizi de göze alarak, YPG’nin başını çektiği Demokratik Suriye Güçleri (DSG) yerine Suriyeli Araplar ile Barzani tarafından oluşturulan Rojava Peşmerge Gücü’ne dönmesi olabilir. Barzani’ye bağlı 7 bin kişilik bir silahlı gücün Irak-Suriye sınırında ‘Rojava’ya girmek için beklediği haberleri basına yansımıştı. Bugün, IŞİD’i sürekli olarak geriletmeyi başaran DSG yerine bu gücün yeterli görülüp görülmeyeceği, artık çok ciddi bir savaş tecrübesi olan YPG’nin buna rıza göstermeyeceği gibi pek çok belirsizliğin tercih edilmesinin pek akılcı olmayacağı açık.

ABD’de Suriye ve Ortadoğu politikalarına dönük iki farklı eğilimin çarpışıp çarpışmadığının incelenmesi bu açıdan kritik bir noktaya oturuyor. Elbette, IŞİD’in ABD’nin bölgedeki varlığının kolay gerekçesi olduğunu akıldan çıkartmayarak. Yine de, Obama yönetiminin resmi açıklamalarının belirli bir ‘tutarlılığı’ bulunuyor. Obama’nın belirlediği çerçevede, doğrudan büyük bir kara çatışmasına dahil olmak ya da Suriye’nin toprak bütünlüğü yer almıyor. Obama’nın son başkanlık yılında maceralar yerine Kıbrıs, Filistin, Suriye gibi konularda ‘çözüm’ü bulmaya yönelmesi daha muhtemel.

Türkiye’nin Halep ve Musul meselesi

Tüm bunlar bir yana, Türkiye devleti tarihsel olarak zor durumda. Halep ve Musul’da yaşanacaklar Türkiye’nin biraz provokatif ve popüler ifadeyle Diyarbakır’ı elinde tutup tutamayacağını da belirleyecek. Bu yüzden Türkiye açısından bir tarihsel varlık sorunu olduğu bilinmeli. Ramadi’de zafer kazanan Irak ordusunun Musul’u peşmergelere bırakmadan kurtarması ve henüz Türkmen Dağı-Kürt Dağı ekseninde yavaş ilerleniyor gözükse de tüm ‘muhalif’ cihatçı çetelerin belinin kırılacağı bir durumun ortaya çıkması ihtimalinde, Türkiye Rusya ve Şii ekseni arasında mutlak olarak yalıtılabilecek. Bunun ötesindeki sonuçları da hep birlikte göreceğiz. Bu ‘tehlike’ aynı zamanda ABD’nin bölgedeki çıkarlarının da sadece sorunlu bölgeler olan İsrail, Irak Kürdistanı ve Şii nüfuslarıyla dengesizleşen emirlikler ile sınırlanması anlamına gelecek.

Bu tarihsel ihtimal, Stratfor’un bir öngörü veya kehanetten ziyade eğer bir ikilik varsa CIA’nın yeni dönem için niyetine işaret ediyor kabul edilebilir.