AKP’nin yargıya dair seçim vaatleri

Anayasa tartışmalarında yargıya dair önümüze gelecek tartışmaları ve hukuk alanında mücadele hattının nasıl şekilleneceğini görmek açısından AKP’nin yargıdaki seçim vaatlerine tekrar bakalım.

İlk yazımda hukuk alanında mücadele hattının nasıl olması gerektiğine ilişkin bir giriş yapmaya çalışmıştım. O yazıdan sonra ise geçen hafta Pazar günü manipülasyon ve şaibelerle geçen 1 Kasım seçimleri yapıldı ve AKP, Meclis’te 317 milletvekilliğini alarak tek başına hükümeti kurma yetkisini aldı.

AKP Haziran Direnişi’nden itibaren süren sıkışmasını, bir anlamda bu seçimlerle bertaraf etmiş oldu. Davutoğlu, seçim akşamı yaptığı ilk açıklamada herkese demokrasi gerektiğini, herkesin hukukuna saygılı olacaklarını ve bunun için hep birlikte yeni, sivil ve demokratik bir anayasanın yapılması için çalışmalara başlanması gerektiğini vurguladı. Ertesi günlerde ise muhalefet partilerinden yetkililer, yeni anayasa için herşeyin tartışılabileceğinin ve bu konuda yapıcı muhalefet yapacaklarının altını çizdiler. Görünen o ki, beklemeye alınan anayasa tartışmaları kısa sürede tekrar önümüze gelebilir. Anayasa tartışmalarında yargıya dair önümüze gelecek tartışmaları ve hukuk alanında mücadele hattının nasıl şekilleneceğini görmek açısından AKP’nin yargıdaki seçim vaatlerine tekrar bakalım.

AKP’nin yargıya dair birçok seçim vaadi, aslında yargının bağımsızlığını zedeleyen, yargılamanın şeffaflığını ve tarafsızlığını gölgeleyen düzenlemelere ilişkin ve yıllardan beri sol kesimler tarafından dile getiriliyor. Örneğin; bu vaatlerden biri Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yeniden yapılandırılarak Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu olarak iki yapının kurulması.

Bunu savunma hakkı ve adli yargının güçlendirilmesi; yargıda hızlılık, etkinlik, hesap verilebilirlik ve şeffaflığın sağlanması; yüksek yargıda birlik sağlanarak içtihat düzeyindeki dağınıklığın giderilmesi; disiplin mahkemesi dışında, askeri yargıya son verilmesi; adalet sisteminde kadınlar, çocuklar ve engellilere yönelik kolaylaştırıcı uygulamaların hayata geçirilmesi; ülke genelinde ideal yargılama sürelerinin belirlenmesi ve bunların uygulanması; maddi durumu yeterli olmayanlar için adli yardım sisteminin imkânlarının ve kalitesinin arttırılması… vb. vaatler takip ediyor.

Sermayenin yıllardır yayılması için bastırdığı alternatif uyuşmazlık çözüm yolları da unutulmamış ve bu uyuşmazlık yollarına yani mahkemeler dışı çözüm yollarına, hukukun tüm dallarında ağırlık verileceği de vaatlerin içinde yerini almış.

AKP’nin asgari ücreti 1300 TL yapacaklarına ilişkin seçim vaadinden Babacan’ın U-dönüşü yaptığı ve “Biz asgari ücreti 1300 TL yapacağız demedik. Asgari Ücret Komisyonu’na 1300 TL olması için tavsiyede bulunacağımızı söyledik” dediği seçimden iki gün sonra ortaya çıktı. Dolayısıyla AKP, yukarıda belirtilen bu vaatlerinden hangisini gerçekleştirmeye yönelik hamle yapar, hangisinden U-dönüşü yapar bilinmez. Ancak 2010 Anayasa Referandumu zamanında çok daha azına “yetmez ama evet” diyenleri düşününce, bu vaatlere tav olacak birçok kesimin olduğunu kabul etmek gerekiyor. Peki AKP bunların karşılığında hukuk alanında ne istiyor?

Hatırlayalım. Yargı, AKP’nin I. Cumhuriyet’i tasfiyesinde büyük rol oynadı. Bunu Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk ve KCK gibi davalarla gerçekleştirdi. Bunun yanında, 2010 Anayasa Referandumu ile HSYK’yı da yeniden yapılandırdı. 17-25 Aralık operasyonlarıyla Cemaat-AKP arasında oluşan ayrışma ise, AKP’nin burada sıkışmasına sebep oldu.

2014 HSYK seçimleri, AKP’yi bu sıkışmadan çıkardı ve bu seçimler AKP’nin listesinin kazanmasıyla sonuçlandı. AKP, bundan sonra cemaate yakın kişileri yargıdan tasfiye etmeye başladı ve bu süreç hala devam ediyor. AKP’nin şu anda yargıdaki ağırlığı tartışılamaz ancak hala tasfiye edemediği ve II. Cumhuriyet’in hukukunu yaratırken ayağına takılacak kimseleri istemediği açık. Bu kişilerin yüksek yargıda kalmaya devam etmeleri durumu, AKP’nin istemediği dosyalarda bozma kararlarının verilmesine ya da istemediği hakim ve savcıların atama kararlarının çıkmasına sebep olacaktır. En nihayetinde, AKP yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında tam bir bağımlılık ilişkisini oluşturmak istemektedir.

Dolayısıyla AKP, yargıya dair seçim vaatlerinde söylediği gibi, yargı üst yönetimi ile temyiz mahkemelerinin oluşumunda TBMM’nin rolünün güçlendirilmesini, üst yargıdaki hakimlerin görevlerini sonlandırabilmek için yüksek mahkemelerde üyeliğin ömür boyu kazanılmış hak olmaktan çıkarılıp sürelerle sınırlandırılmasını vaat ediyor. Yine temyiz mahkemelerinin, alt derece mahkemeleri üzerindeki hukukilik denetimi haricindeki etkilerini azaltmayı planlıyor. Peki AKP, bu isteklerini nasıl yapacak?

AKP’nin, bu alandaki isteklerini geçirebilmesi için anayasal değişiklikler gerekecek. II. Cumhuriyetin hukukunu oluşturacak Anayasa’da yargı erki tam da bu vaatler temelinde oluşacak bir konsensüsle belirlenmeye çalışılacak. Dolayısıyla, vaatlere bu noktadan bakmak ve hukuk örgütlerinin ortak bir mücadeleyi, vaatlere “bu iyidir, bu kötüdür” diyerek değil; II. Cumhuriyetin hukukunun oluşturulmasına topyekün karşı çıkarak oluşturması gerekecek.