AKP’nin ‘iç güvenlik’ dediği ‘halka savaş’

Ankara Katliamı sonrasında geçtiğimiz hafta boyunca Türkiye gündemi pek çok güvenlik zafiyeti skandalıyla belirlendi. Önce Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun canlı bombaları eylem yapmadan tutuklayamayacakları yönünde açıklamalar yaptı. Arkasından Diyarbakır, Suruç ve Ankara saldırılarının failleri başta olmak üzere IŞİD katılan Türkiyeli gençlerin ailelerinin çocuklarını kurtarmak için devlet tarafından görmezden gelinen çabaları medyaya yansıdı. Son olarak da IŞİD’e... View Article

AKP’nin ‘iç güvenlik’ dediği ‘halka savaş’

Ankara Katliamı sonrasında geçtiğimiz hafta boyunca Türkiye gündemi pek çok güvenlik zafiyeti skandalıyla belirlendi. Önce Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun canlı bombaları eylem yapmadan tutuklayamayacakları yönünde açıklamalar yaptı. Arkasından Diyarbakır, Suruç ve Ankara saldırılarının failleri başta olmak üzere IŞİD katılan Türkiyeli gençlerin ailelerinin çocuklarını kurtarmak için devlet tarafından görmezden gelinen çabaları medyaya yansıdı. Son olarak da IŞİD’e katılan “Dokumacılar” grubuna ilişkin yürütülen soruşturmalar ve davalardaki akıl almaz uygulamalar öğrenildi.

İç güvenlik paketi yasalaşırken neler yaşanmıştı?

Oysa 27 Mart’tan bu yana Türkiye’de polisin ‘istediğini yapmasına izin veren’ bir İç Güvenlik Yasası, resmi adıyla Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun var. Bu yasanın Meclis’te geçtiği dönemi hatırlamak

Geçtiğimiz Şubat ayının son gününde Dolmabahçe’de AKP’yi temsilen Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın ve “İmralı Heyeti” olarak Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken bir araya gelerek ortak bir açıklama yapmışlardı. Bu açıklamada, çözüm sürecinin devamına ilişkin on maddeden oluşan ilkelerin yanı sıra PKK’ye bahar aylarında olağanüstü kongre toplayarak silah bırakma kararı alması daveti de yapılmıştı.

Çözüm sürecindeki bu gelişmeler, AKP’nin “özgürlükler paketi” olarak pazarlamaya çalıştığı ama halka savaş ilanı anlamına gelen “İç Güvenlik Paketi”nin Meclis’ten AKP’li vekillerin saldırıları arasında geçirilmeye çalışıldığı bir dönemde gelmişti.

Gerek görüşmeye katılan Pervin Buldan gerekse HDP’nin Hukuk ve İnsan Haklarından sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş, çözüm süreci ve üzerinde uzlaşılan on maddelik ilkeler ile açıkça çelişen “İç Güvenlik Paketi”nin mevcut haliyle geçmeyeceğine dair açıklamalarda bulunmuşlardı. Ahmet Davutoğlu o dönemde “6-7 Ekim Kobani olayları tam yeni bir ümit ortaya çıktığında yapılan provokasyondur. İç güvenlik reformu, alınan bir tedbirdir. Çözüm sürecinin önünü açacak bir tedbirdir. Kimsenin şehirleri sokakları kaosa dönüştürerek kardeşlik projesini sabote etmesini engelleyecek bir yasa tasarısıdır” demiş ve devamında paket üzerindeki görüşmeler yaklaşık bir hafta durduktan sonra yeniden başlamış ve yasalaşmıştı.

Dolmabahçe’den Ankara’ya

Dolmabahçe Mutabakatı’ndan Ankara Katliamı’na giden yolda gösteriler için tutuklamalar öngören, polise keyfi gözaltı yetkisi veren ve toplantı ve gösterilere katılmayı birer “terör eylemi”ne dönüştüren yasanın herkese karşı uygulanırken IŞİD ve diğer Suriyeli muhalif grupların militanlarına, Türkiye’de başka bir devlet aleyhine silahlı militan toplayanlara, canlı bomba olduğu tespit edilenlere uygulanamamasının değil uygulanmamasının söz konusu olduğu tartışmasız.

AKP’nin içeride yeniden bir başarı öyküsü çıkarmasının giderek daha da imkansızlaştığı bugünlerde tek can simidi olarak Suriye’nin kaldığı ve o cephede de Rusya’nın aktif katılımının giderek tüm kapıları kapadığı bir dönemde AKP’den yeni ‘güvenlik zafiyet’leri beklemek gerekiyor. AKP açısından cihatçılar dışında seçenek yokken polisin katliamı değil de anmaları suç odağı görmesinde şaşılacak bir şey bulunmuyor. Hatta biraz daha ileri gidersek, cihatçı çetelerin de iç güvenlik paketine dahil olduklarını söylemek mümkün.