Zorunlu din derslerinin öyküsü

Zorunlu din derslerinin öyküsü

22-04-2018 12:36

Aytaç Ural yazdı: Zorunlu din derslerinin öyküsü.

AYTAÇ URAL

Tarihsel olarak din eğitiminin kökeninin eski çağ uygarlıklarına kadar dayandığı bilinmektedir. Bunun bilinen ilk örneklerine Sümer ve Mısır uygarlıklarında rastlıyoruz. Mısır Uygarlığı’nda tapınaklarda eğitim verildiği biliniyor. Tapınaklarda verilen eğitimin (genel hatlarıyla) amacı sonraki birçok dinde olduğu gibi dönemin inançları ve inanılan Tanrıları ile ilgili bilgiye sahip olan, inançsal etkinlikleri yerine getirebilen, genel olarak egemen sınıfların ve bazen de sömürülenlerin bir dizi gündelik sorunlarına (Nil Nehri taşkınlarında bozulan arazi sınırlarını belirlemek, Nil Nehri taşkınlarının takvimini belirleyerek ekim biçim dönemini düzenlemek ve tapınaklara getirilen artı ürünün kaydını tutmak, şifacılık vb.) çözüm üretebilen insan gücünü yetiştirmekti. Çok Tanrılı dinlerin yerini tek Tanrılı dinlerin almasından sonra dinlerin din eğitimine bakış açısında değişiklik olduğunu söylemek yanlıştır. Hristiyanlıkta manastır eğitimini, Müslümanlıkta medrese eğitimini sonraki dönemler açısından örnek olarak verebiliriz.

 Müslümanlıkta din eğitiminin tarihçesi

Hicretten sonra, Medine’de kurulan Mescid-i Nebevi, İslami eğitim ve öğretimin merkezi hâline getirilmiştir. Burada verilen eğitimin içeriği İslam dinine inanan ve inancının gereğini yerine getiren bireyler yetiştirmekti. Medineli zenginler burada eğitim alan insanların giderlerini karşılamaktaydı. Daha sonrasında “Müslüman devletlerde” kurulan medrese ve vakıfların, temelini buradan aldığı düşünülmektedir. Bildiğimiz anlamıyla ilk medreseler ise Emeviler döneminde kurulmuş, sonrasında Selçuklu Devleti zamanında Nizam-ül mülk tarafından kurumsal hale getirilip yaygınlaştırılmıştır. Nizamiye adını alan bu medreselerde amaç; hem Şii-Batıni inanca karşı Sünni inancını yaymak hem de Selçuklu Devleti’ne din ve devlet işlerini yürütecek kadrolar yetiştirmekti. Daha sonrasında benzer anlayış ve yöntemler Anadolu Selçuklu Devleti’nde ve Osmanlı Devleti’nde medrese ve Enderun adı altında sürdürülmüştür. Özellikle Osmanlı’da Yavuz Sultan Selim’den sonra medresede verilen eğitim ağırlıklı olarak din eğitimi haline dönüşmüş, önceki yüzyıllarda medreselerde verilen (coğrafya, matematik, geometri vb.) dersler ya tamamıyla ortadan kalkmış veya içeriği dini öğretilerle doldurulup dersler büsbütün bilimden uzak hale getirilmiştir. Osmanlı’nın son dönemlerinde medreseler sadece din adamı yetiştiren kurumlar haline gelmiştir.

 Türkiye’de zorunlu din derslerinin tarihçesi

Osmanlı’da uzun yıllar boyunca süren din ağırlıklı eğitim veren medreselerin yanında Tanzimat döneminde (1839-1876) tarih, coğrafya, felsefe, hesap, biyoloji vb. derslerin müfredatında yer aldığı Avrupa tarzı “modern” eğitim kurumları faaliyete başladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte hem devlet anlayışında hem de eğitim anlayışında değişime gidildi. Daha Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği günlerde Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nde geçmişten beri izlenen eğitim ve öğretim yöntemlerinin ülkenin gerilemesine neden olduğu ileri sürülüyordu. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte eğitim alanında köklü değişiklikler yapıldı. 3 Mart 1924 tarihinde ülkedeki bütün eğitim kurumlarının Maarif Vekâleti’ne (Milli Eğitim Bakanlığı’na) bağlanmasına dair Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Yine 30 Kasım 1925 tarihinde tekke ve zaviyeler kapatıldı. Çıkarılan bu yasalarla hem dini kurumların devlet üzerindeki etkileri yok edilmeye çalışılıyor hem de eğitim-öğretim bilimsel prensiplere dayalı hale getirilmeye çalışılıyordu. Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildikten sonra bir süre (1924-1927) din dersi ilkokul ve ortaokul müfredatlarında zorunlu olarak okutulmuş, sonraki süreçte ilkokul ve ortaokul müfredatlarından bu ders çıkarılmıştır. 1950’li yıllara kadar örgün eğitim kurumlarında-İmam Hatip Okulları hariç- din dersi okutulmamıştır. 1950 yılından sonra Din dersi seçmeli ders olarak okutulmaya başlanmış, Din Bilgisi dersinden ayrı olmak üzere 1974-1975 öğretim yılından itibaren ilkokulların 4. sınıfından başlayarak, lise 2. sınıfa kadar 7 yıl boyunca haftada 1 saat ve zorunlu olarak Ahlak Bilgisi derslerinin okutulması kararlaştırılmıştır. 1976-1977 öğretim yılından itibaren ise bu ders liselerin 3. sınıflarına da yaygınlaştırılmıştır.

 1980 Darbesi-1982 Anayasası ve zorunlu din dersleri

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi anayasaya koyulan bir madde ile zorunlu hale getirildi. Buraya geçmeden önce Köy Enstitüleri’nden ve 1961 Anayasası sonrasında Türkiye’de yaşanan siyasal atmosferden bahsetmekte fayda var.

Köy Enstitüleri’nden yetişen öğretmenler ilerleyen süreçlerdeki politik atmosferi belirleyecek insan profili ortaya çıkarması açısından son derece önemlidir. Köy Enstitüleri; Cumhuriyet’in kazanımlarının farkında olan, laik, aydın, sosyalist bir birikim ortaya çıkarmıştır. Ortaya çıkan bu birikim uzun yıllar boyunca Türkiye’de hem eğitim-öğretim alanında hem de politik alanda etkili olmuştur.

1961 Anayasası’yla birlikte Türkiye’nin politik atmosferinde yaşanan “özgürlük” ortamında başta Türkiye İşçi Partisi’nin kurulması, Marksist eserlerin basılması, sendikaların ve emekçi sınıflardan yana mücadele yürüten diğer örgütlemelerin önünün açılması Türkiye’de etkisi bir sonraki on yıla yayılacak devrimci bir dinamizmin doğmasına neden olmuştur. 1980 faşist-askeri darbesi devrimci mücadeleye büyük bir darbe vurmuştur. 1980 faşist-askeri darbesinin Marksist ideolojiye karşı aldığı önlemlerden birinin de zorunlu Din Kültürü Ahlak Bilgisi dersi olduğunu söylemek doğrudur.

1982 Anayasası’nın zorunlu din dersleriyle ilgili hükmü, “Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” şeklindedir.

1982 Anayasası’nın yürürlüğe girişinden günümüze kadar geçen sürede ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde zorunlu din dersi uygulamasına geçilmiş, toplum her alanda dinci gericiliğin kuşatması altına sokulmuştur. Sünni İslam inanç ve ideolojisi devlet tarafından her bireyinin aklına kazınmaya çalışılmıştır. Zorunlu din dersleri başta Alevi inancına sahip bireyler olmak üzere, Sünni İslam inancına sahip olmayan herkesi asimile etmenin aracı olarak kullanılmaktadır. Sünni İslam ideolojisiyle yetiştirilen bireyler devlet kurumlarına yerleştirilmiş ve AKP’nin iktidar olmasıyla birlikte devlet mekanizması siyasal islamcılar tarafından ele geçirilmiştir.

AKP iktidarı döneminde örgün eğitim kurumlarında verilen din derslerinin, bilinen adıyla 4+4+4 eğitim modeline geçilmesiyle birlikte “seçmeli dini dersler” adı altında sayısı arttırılmış ve pratikte zorunlu din dersi sayısı bir anda beş katına çıkarılmıştır. Okullarda Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler, Kuran-ı Kerim ve Arapça dersleri seçmeli dersler olarak okutulmaktadır. Okul idarecilerine Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından öğrencilere “seçmeli din derslerini” seçtirmeleri için baskı yapılmaktadır. “Seçmeli” din dersleri de işin içine katıldığında İmam Hatip okulları dışında kalan bütün okullarda neredeyse İmam Hatip okullarında okutulan ders sayısı kadar din dersi okutulmaktadır. AKP iktidarı döneminde birçok ilde ve ilçede ortaokullar İmam Hatip Okuluna dönüştürülmüş, o bölgede gidecek başka okul olmadığı için öğrenciler İmam Hatip Okullarına gitmeye mecbur bırakmıştır. Bunun yanında AKP iktidarı döneminde liselere geçiş için yapılan sınavlarda öğrenciler Din Kültürü Ahlak Bilgisi sorularını çözmek zorunda bırakılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından 3 Şubat 2015 tarihinde Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderdiği bir genelgeyle “azınlık okulları” dışında başka bir okulda okuyan bütün öğrencilerin eğer sınavda sorulacak Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi sorularını cevaplamak istemiyorlarsa öğrencilerin kimliğiyle bunu ispatlaması, kimliklerinin din hanesi bölümünde Hıristiyan veya Musevi yazması şartı getirilmiştir. Bu ve benzeri dayatmalarla AKP iktidarı kendi deyimleriyle kindar ve dindar bir nesil yaratma çalışıyor. Bu konuda epeyce mesafe kat ettikleri söylenebilir.

Zorunlu din derslerine karşı neden ve nasıl mücadele edilmelidir?

Ülkemizde zorunlu din derslerine karşı, insan hakkının ihlali kapsamında değerlendirildiğinde, hukuki mücadele verilebilir. Başta Alevi yurttaşların zorunlu din derslerine karşı açtıkları- iç hukuk yollarını tüketip- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kazandıkları bir dizi dava örneği vardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararlar doğrultusunda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi kitaplarına Sünni İslam inancının dışında kalan din ve inançlarla ilgili bazı eklemeler yapılmıştır. Bu eklemeler ders kitaplarının içeriğinde önemli bir değişikliğe yol açmamıştır.

Ülkemizde faaliyet yürüten Alevi kurumları zorunlu din derslerine karşı mücadele etmekte, bu konuyla ilgili eylem ve etkinlikler düzenlemektedir. Alevi kurumları, zorunlu din derslerini asimilasyon ve yok sayma politikalarının parçası olarak değerlendirmektedir. Ancak Alevi kurumlarının konuya bakış açılarında ve verdikleri mücadelede eksik bıraktıkları yanlar bulunmaktadır. Alevi kurum ve kuruluşları Türkiye’de bütünüyle aydınlanmacılığın, çağdaşlığın, laik toplum düzeninin yok edilmeye çalışıldığı gerçeğini görmezden gelip, zorun din derslerini sadece Alevileri asimile etmek ve yok saymak olarak değerlendirmektedir.

Zorunlu din derslerine karşı verilecek mücadele dinci gericiliğe, dinci gerici kurum ve kuruluşlara (Kuran kurslarına, İmam Hatip okullarına, cemaat, tarikat vb.) karşı verilecek mücadelenin başlıklarından biridir. AKP’nin devlet aygıtını ele geçirmesinden sonra, iktidar eliyle, siyasal İslamcılar toplumsal yaşantının her alanına müdahale eder hale gelmiştir. Toplum dinsel kurallar doğrultusunda dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Dinci gericilik hem siyasal olarak hem ideolojik anlamda geriletilmelidir. Bu anlamda laiklik başa yazılmalıdır. Zorunlu din derslerine karşı verilecek mücadele laiklik için, aydınlanmacılık için verilen mücadelenin bir parçası haline getirilmelidir. Ancak bu şekilde anlam ifade eder ve sonunda kazanma şansı olur.

PUSULA | Eğitimde gericileşme

Geçmişten günümüze eğitim sistemi

Işığı sönmeyen deneyim: Köy Enstitüleri

İmam Hatiplerin öyküsü